Yüce Allah (c.c), insanı yokluktan varlık sahnesine çıkarmış ve onu başıboş bırakmamış, yüce bir amaçla görevlendirmiştir. İnsan gerçek iyiliğe, fazilete ulaşmak için çaba sergileyecek, alın teri dökecektir. Gerçek iyiliğin ölçüsü tevhittir. Tevhidin ete kemiğe bürünmesi de ibadetlerledir. İbadetlerin namazdan sonra en ehemmiyetlisi ise oruçtur.
Oruç, hicretin ikinci yılında akil, baliğ, mukim ve oruç tutmaya güç yetiren her Müslümana farz kılınmıştır. Farziyeti Kitap, sünnet ve icma’ ile sabittir. Allah katında makbul olması için her ibadette olduğu gibi oruçta da bulunması gereken bazı şartlar ve rükünler vardır. Bunlara riayet edildiği takdirde Allah’ın (c.c) “Âdemoğlunun oruç hâriç bütün ammelleri kendisinedir. Oruç sadece benim içindir karşılığını da ancak ben veririm.” diye vadettiği mükâfat elde edilir.
KAN VERMEK VE KAN ALMAK ORUCU BOZAR MI?
Kan verme konusunda Ahmed b. Hanbel, İshak b. Rahûye, Evza’i ve Atâ gibi farklı görüşte olanlar bulunmakla beraber cumhur (Hanefi, Şafii ve Malikiler) kan vermenin orucu bozmayacağı görüşündedir. Ancak Şafii ve İmam Malik’e göre ihtiyaç olmadığı halde kan vermek orucu bozmamakla beraber oruçluyu zayıf düşüreceğinden dolayı mekruhtur. Kan vermenin orucu bozup bozmayacağı hakkındaki farklı içtihatların dayanağı Hz. Peygamber’ den (s.a.s) gelen ve birbirine zıt görünen şu iki rivayettir: “Hacamat yapanın ve yaptıranın (vücuttan tedavi maksadıyla kan alanın da aldıranın da) orucu bozulur” İbn Abbâs (r.a) şöyle rivayet etmiştir: “Rasûlüllah (s.a.s) ihramlı olduğu halde de, oruçlu olduğu halde de hacamat yaptırmıştır.” İmam Şafii, ikinci hadisin birinci hadisten iki yıl sonra varid olup, dolayısıyla birinci hadisi nesh ettiğini söylemiştir.
Bu iki hadisi cemeden fıkıhçılar, birinci hadisi “Hacamat yapanın, kanı, emerken ağzına kaçırabileceği; hacamat yaptıranın ise kan verdiği için zayıf düşerek hasta olabileceğinden oruçları bozulma tehlikesi ile karşı karşıya kalır.” şeklinde yorumlamış ve ikinci hadisi esas alarak kan vermenin orucu bozmayacağı sonucuna varmışladır. Buna göre, Ramazanda oruçlu iken kan verenin orucu bozulmaz. Vücuda kan almak ise, beslenme kapsamına girdiği için orucu bozar. Ancak Ahmet b. Hanbel ve onun gibi düşünenlere göre, Rasûlüllah’ın (s.a.s) oruçluyken hacamat yaptığına dair gelen rivayet, hacamat yapanın ve yaptıranın (vücuttan tedavi maksadıyla kan alanın da aldıranın da) orucu bozulur. Hadisiyle nesh olmuştur.
İĞNE YAPTIRMAK ORUCU BOZAR MI?
Oruçla ilgili sıkça sorulan sorulardan biri de iğne yaptırmaktır. İğne, tedavi etmek, ağrıyı dindirmek, vitamin ve gıda vermek gibi farklı amaçlarla yaptırılır. Tedavi amaçlı ve ağrıyı dindirmek için yapılan enjeksiyonlar, gıda ve keyif verici olmadığından yemek ve içmek anlamına gelmemektedir. Dolayısıyla son dönem âlimleri bu tip enjeksiyonların orucu bozmayacağı konusunda hemfikirdir. Ancak gıda veya keyif verici enjeksiyonların orucu bozup bozmayacağı konusu ise ihtilaflıdır. Şafii mezhebine göre ağız, burun, kulak, ön ve arka gibi menfezlerden bir şeyin vücuda girmesi orucu bozar. Bunların dışında vücuda giren hiçbir şey orucu bozmaz. Dolayısıyla iğne her ne amaçla olursa olsun orucu bozmaz. Ancak, din işleri yüksek kurulu, Muhammed Ebû Zehra gibi kurum ve şahısların da benimsediği genel yaklaşıma göre ise gıda ve keyif verici enjeksiyonlar orucu bozar.
GIYBET VE YALAN GİBİ GÜNAHLAR ORUCU BOZAR MI?
Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı. (Bakara, 183.) Bu ayet, orucun ana maksadının takva (nefsi arındırma) olduğunun ifadesidir. Dolayısıyla oruç insanı nefsi arındırmaya götüren vesilelerden bir tanesidir. Allah (c.c) katında makbul olan oruç, nefsi tüm kötülüklerden arındıran oruçtur. Allah Rasulü (s.a.s) şöyle buyuruyor: Nice oruç tutan kimseler vardır ki, tuttukları oruçtan yanlarına kalan açlık ve susuzluktur. Nice gece kalkıp namaz kılanlar vardır ki, bu kalkmaları onlara uykusuzluktan başka bir kazanç getirmez. Oruçlu kimsenin bu hadisin kapsamına girmemesi için yemekten ve içmekten uzak durduğu gibi oruçla bağdaşmayan söz ve fiillerden de uzak durması gerekir. Yine Allah Rasulü (s.a.s), “Yalan söylemeyi ve yalanla iş görmeyi bırakmayan bir kimsenin yemeyi ve içmeyi bırakmasına ve aç kalmasına Allah’ın ihtiyacı yoktur. Biriniz oruç tuttuğunda kötü söz söylemesin, bağırıp çağırmasın. Hatta birisi kendisine ağır söz söylediğinde veya sataştığında ben oruçluyum desin.” diye buyuruyor. Dolayısıyla gıybet, her ne kadar orucu bozmasa da oruçtan beklenen sevabı yok eder.
Şeyh Yusuf el-Karadavî, gıybet ve yalan gibi günahların orucu bozmayacağını söyledikten sonra şu ifadeleri kullanır: Benim nazarımda bu gibi günahlar orucun sevabını ortadan kaldırır ve orucun meşru kılınma maksadını yok eder. Bu sebeple selef-i salihin, yemek, içmek gibi orucu bozan şeylerden sakındıkları gibi orucun semeresini ortadan kaldıran yalan, gıybet gibi haram fiillerden de sakınırlardı. Hz. Ömer (r.a), “oruç yalnızca yeme içmeden uzak durmaktan ibaret değildir. Ancak oruç tutmak, bunlardan uzak durmakla beraber yalan, boş ve batıl sözlerden de uzak durmaktır” der. Cabir (r.a), şöyle buyuruyor: “oruç tuttuğunda, gözlerin, kulakların da oruç tutsun (harama bakmaktan ve haramı dinlemekten uzak dursun). Dilin, yalan söylemekten ve günah işlemekten uzak dursun. Oruçluyken elinin altındakilere eziyet etmekten sakın! Vakar ve sükûnet içerisinde ol. Oruç tuttuğun günle tutmadığın gün eşit olmasın.” İmam Gazalî, “Selef, kişinin takvasını namazında orucunda değil, dilini insanların haysiyetine ve ırzına uzatmaktan kaçınmasında görürdü.” der.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?