Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla
Her zaman ve her mekânda, bütün hayatımda, her işimde, rahmetten uzak şeytan ve dostlarının şerrinden Allah’a sığınırım. İşimde ve sözümde O’nun adıyla başlarım. Salat ve selam yüce ahlak sahibi Allah’ın son Resûlü Hz. Muhammed’e (s.a.v.), tertemiz hanımlarına, aile ve ashabına olsun.
İnsanın bedeni gibi kalbi de hastalanır. Her ikisi için de uzman bir hekim gereklidir. Hastalık derinlere kök salmışsa, belki de cerrahi bir işlem gerekir. Kalbin hastalıkları, vaktinde müdahale edilmezse tüm bedeni sarar ve çürümüş bir varlık ortaya çıkar. Kabiliyet açısından mükemmel bir şekilde yaratılan insan, tam bir yıkım makinesine dönüşür. Karada ve denizde meydana gelen çürümüşlüğün sebebi bu hasta ruhlu insanların yaptıkları değil midir?
Hased, kibir, riya ve benzeri kalbî hastalıklar, hayatın kalitesini düşürmekte, insanı gece gündüz rahatsız etmektedir. Elindeki onca nimete rağmen bu kalbî hastalıklar yüzünden insanoğlu, bir türlü rahat edememektedir. Hased, ateşin odunu yediği gibi doymak bilmeyen bir hırs ve iştahla tüm iyilikleri yiyip bitirmektedir.
Rabbimiz, “اَلْهٰيكُمُ التَّكَاثُرُ” buyuruyor. Evet, çokluk arzusu bizi perişan etti. Tüm zamanımızı aldı götürdü. Yapılan her işin temel saiki bu duygunun tatmini oldu. Allah için öfkelendi gözüktü ve bir paylaşımda bulundu sosyal medyada. Sonra altına baktı. Kaç beğeni, kaç görüntülenme vs. sayılar tüm ruhumuzu bir sarmaşık gibi sardı. Farkına vararak veya varmayarak kalp, beğenilme arzusuna ayarladı kendini. Artık hak olanın söylenmesi veya yapılması önemli değildi. Beğenilecek şey ne ise o söylendi, daha çok alkış alacak ne ise o yapıldı. Şeytan, postunu kalbin tam merkezine yerleştirmiş ve tüm azalar onun hizmetine girmişti çünkü.
Hakkın alıcısı her devirde az olmuştur. Zaten Allah’ın kullarından şükredenler ve övgüye dair ne varsa onu yapanlar hep azlık kaderini paylaşmıştır. Ve nice az topluluk, Allah’ın yardımıyla, sayısal çoğunluğa galip gelmiştir.
Ne zor bir zamanda yaşıyoruz. Dini tebliğ etmek için mücadele edenlerin bile kendi kartvizitini basıp dağıttığı bir zaman dilimi. Kendini pazarlamadan konuşmana bile fırsat verilmeyen imaj ve reklam çağı. Oysa yalnız Allah’ı razı etmek ve O’nu duyurup beğendirmek arzusuyla amel etmek ne şerefli, ne huzurlu! Tebük seferi için Resûlullah (s.a.v.) ashabını infak etmeye teşvik ediyor. Yeryüzünün gördüğü en güzide topluluk, elindeki imkânlar ölçüsünde infakta bulunuyor. Kimi mescide serilen yaygı üzerine bir avuç hurma getirip bırakıyor, kimi tüm malını, kimi de yarısını getirip bırakıyor. Kalbi hasta olan nifak ehli, beri tarafta birkaç hurma getirenlere “Allah’ın sizin birkaç adet hurmanıza ihtiyacı yok” diyerek onları rencide ediyorlar. Öbür taraftan malının yarısını getiren Hz. Ömer’e (ra), “Sen gösteriş yapıyorsun” diye laf atıyorlar. Şeytanın bile kendisini gördüğünde yolunu değiştirdiği Hz. Ömer (ra), münafıklara şöyle cevap veriyor; “Eğer bu sözünüzle kendinizi kastediyorsanız siz buna değmezsiniz, yok eğer Allah (cc) ve Resûlünü (s.a.v.) kastediyorsanız evet ben gösteriş yapıyorum. Zaten amelimi Allah’a ve Resûlüne (s.a.v.) göstermekten başka muradım da yoktur.”
Sadece Allah için yapılması gereken davranışların, insanların dikkatini çekip takdirini almak için kullanılması ne acınası bir durumdur. Şehrin ileri gelenlerinden biri Fudayl b. İyaz’ı (ra), her gördüğünde evine davet eder ve ısrarlı davranırmış. Bir gün yine böyle ısrar edince Fudayl b. İyaz ve yanındaki arkadaşları adamın evine gitmişler. Yemek vakti gelince ev sahibi kapının yanından hanımına seslenmiş “Hanım! Bu seneki değil de, geçen seneki haccımda getirdiğim tepsi ile yemeği servis et” demiş. Fudayl b. İyaz; “Yazık şu adama, hem bu senenin haccını hem de geçen senenin haccını heba etti” buyurmuş.
Oruçlunun ağız kokusunun, Allah katında misk kokusundan üstün olmasındaki sır da bu olsa gerek. Fanilerden gizlenerek değil, gizlenmenin mümkün

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?