Hiçbir noksanı bulunmayan Allah’a (c.c.); yarattıklarının sayısınca, zatının razı olacağı kadar, arşının ağırlığı ve kelimelerinin mürekkebi miktarınca hamd ederim.
Allah’ım, senin kulun, elçin ve ümmi peygamberin, efendimiz Hz. Muhammed’e (s.a.s.), onun âline ve ashabına; ilminin kuşattığı, kaleminin yazdığı, kitabının içerdiği şeyler miktarınca salat ve selam eyle.
Peygamber Efendimiz (s.a.s.) “Ümmetin en hayırlıları, benden sonra gelen nesildir.”1 buyururken yaşı ileride, saçı sakalı ağarmış kişilerden mi bahsediyordu? Öyle ise bir de şu hadise kulak verelim:
“Size hayırlı gençleri tavsiye ederim. Çünkü onların kalbi daha incedir. Allah, beni doğrulukla ve hoşgörü ile gönderdi. Bana gençler yanaştı. İhtiyarlar beni reddetti.”2
Elbette ki yaşı ileride olup başımızın tacı olan sahabe efendilerimiz var. Ama ifadeyi genel kabul edersek Resûlullah‘a (s.a.s.) en çok destek olan gençler olmuştur.
Peki, kim bu genç sahabiler ve ne yapmışlar? Henüz beş yaşında küçücük bir çocukken kaçırıldı ve köle olarak satıldı Zeyd. Çocuğu satın alan kişi, Hazreti Hatice annemize hediye etti. O da Resûlullah‘a (s.a.s.) hediye etti. Babası Harise izini sürüp çocuğunu buldu. Resûlullah (s.a.s.): “İstersen benimle kalabilirsin, istersen babanla gidebilirsin.” dediğinde, “Seni hiç kimseye tercih etmem.” dedi.3 Zeyd b. Harise bu sözü söylediğinde 8-9 yaşlarındaydı. Resûlullah da (s.a.s.) onu evlat edindi.4
Acaba bizler bugün Resûlullah’a (s.a.s.): “Seni hiç kimseye tercih etmem” diyebilir miyiz?
Bir gün Resûlullah (s.a.s.) akrabalarını yemeğe çağırdı. Onlara, Allah’tan başka ilah olmadığını ve kendisinin Allah’ın elçisi olduğunu söyledi. “Kim kabul edecek? Hanginiz bana kardeş, koruyucu ve yardımcı olur? Hanginiz cenneti kazanmayı ister?” dedi. Ama kimseden ses çıkmadı, Ebu Leheb‘ten başka. O da Resûlullah‘ı (s.a.s.) kırıp incitmek için konuşmuştu. Bir kişi daha söze atıldı. Küfrün üstüne sanki yanardağ patlamıştı. “Ey Allah’ın elçisi, sana kardeş ve yardımcı ben olurum.”5 Bu sözü söyleyen 13-14 yaşındaki Hz. Ali’ydi. Sözünü tuttu da. Resûlullah’a (s.a.s.) suikast düzenleyecekleri sırada onun yatağına yattı ve “ona gelecek zarar bana gelsin” dedi.
Şimdi Resûlullah’ı (s.a.s.) koruyan tüm kardeşlerimin cennetteki komşuları Hz. Ali’dir inşallah. Soru ile devam edelim isterseniz:
Resûlullah’ı (s.a.s.) sevdiğiniz için başınız kızgın bir demirle defalarca dağlandı mı? Ya da kor ateşlere yatırıldınız mı? Sırtınızda Hz. Ömer’in yumruğu büyüklüğünde çukurlar açıldı mı? Bizim cevabımız, “hayır!” olabilir ama onun cevabı evet olmuştu. Peki, kimdi Resûlullah’ı (s.a.s.) bu kadar çok seven? Tabi ki yine genç bir sahabi. Henüz 15 yaşında olan Habbab b. Eret. Resûlullah’ı (s.a.s.) sevdiği için bu kadar işkencelere maruz kalmıştı. (Ah ah! Onun sevgisini kazanmak için kolunu kıpırdatmaktan aciz bizler…) Ama asla onu sevmekten vazgeçmedi. Tabi bu işkenceleri reva gören sahibesine Allah bir baş ağrısı verdi. Tek ilacı kızgın demirle başının dağlanmasıydı. Bu da, “Allah’ın sopası yok” diyenlere hatırlatma olsun. Eden bulur.6
Ok atmayı sever misiniz? Peki, her attığınızda hedefinizi vurabilir misiniz? Ya da bir seferde bin tane ok atabilir misiniz? Hepsine evet deseniz de Resûlullah (s.a.s.) size, “Anam babam sana feda olsun” dememiştir. Ama ona dedi. Sa’d b. Ebi Vakkas. Uhud Savaşı’nda Resûlullah (s.a.s.) ona ok toplayıp veriyor, “At Sa’d at! Anam, babam sana feda olsun!”7 diyordu. Sa’d b. Ebi Vakkas da ıskalarsam Resûlullah’ a (s.a.s.) zarar verirler düşüncesiyle düşmanlarını tek tek yere seriyordu. O da çok gençti. Müslüman olduğunda henüz 19 yaşındaydı.
Resûlullah (s.a.s.)’i korumak için Sa’d b. Ebi Vakkas okları şimdiki gençlere emanet etti.
Genç kardeşim, öğrendiğin ve hayatına uyguladığın her sünnet, her hadis, düşmana attığın bir oktur.
Resûlullah’ın (s.a.s.) halasının oğlu Nevfel b. Huveylid acımasızdı. Yeğeninin Müslüman olduğunu öğrenince onu hasıra sardı ve ateşe verdi. Hasırın dumanı 15 yaşındaki Zübeyir b. Avvâm’ı boğuyor, hasırın ateşi yakıyordu. Peki, Zübeyir b. Avvâm ne yaptı?
“Burada yanar kül olurum ama yine de inkâr etmem.” dedi. Çünkü biliyordu ki bu sıkıntılar geçici cehennem ise kalıcıydı.
Resûlullah (s.a.s.)’ın şu müjdesine nail oldu. “Her peygamberin havarisi (yardımcısı) vardır. Benim havarim de Zübeyir’dir.”8
Başka bir hadis-i şerifte ise Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: Uhud Savaşı’nda yanımda Talha b. Ubeydullah ve Zübeyir b. Avvâm vardı.9 Zübeyir (r.a) şehit oldu. Şimdi kim Resûlullah’ın (s.a.s.) davasına havari olacak? Hz. Ebubekir’e, Hz. Ömer’e komutan olmak ne büyük şeref. Bize nasip olmadı ama ona nasip oldu. Gencecik yaştaki Usame b. Zeyd. Resûlullah (s.a.s.) onun için “Zeyd bana insanların en sevimlisidir. Usame de ondan sonra insanların en sevimlisidir.”10 buyurmuştu.
Gelelim Hanım sahabilere. Onlar da Resûlullah’ı (s.a.s.) korumada en az erkek sahabiler kadar gayret göstermişlerdir. Müminlerin annesi Hz. Fatma annemiz. Mesele Resûlullah (s.a.s.) olunca Hz. Ali’den geri kalmazdı. Bir gün Resûlullah’ın (s.a.s.) o mübarek başının üzerine deve pisliği bıraktı nasipsizler. Ağırdı, Resûlullah (s.a.s.) doğrulamadı secdeden; ama Hz. Fatıma annemiz öyle bir atıldı ki inkârcıların arasına, elini yüzünü temizledi sevgili babacığının. Haykırdı müşriklere “Asıl bu pisliğe siz layıksınız!” Resûlullah (s.a.s.) teselli etti kızını. Vefat edeceği sırada müjde vererek ayrılmıştı kızından.
“Ey Fatıma, mümin kadınlarının hanımefendisi olmaktan veya şu ümmetin kadınlarının hanımefendisi olmaktan razı olmaz mısın?” Anamız babamız sana ve babana feda olsun ey müminlerin annesi.
Hz. Ebubekir Efendimizin kızı Esma annemize ne demeli? Hani hamile olmasına rağmen kilometrelerce çöl sıcağında Resûlullah’a (s.a.s.) ve sadık dostu Hz. Ebubekir Efendimize erzak taşıdı. Bağlayacak bir ip bulamayınca kuşağını ikiye bölmüş Resûlullah’ın (s.a.s.): “Allah sana bu kuşaklar yerine cennette iki kuşak versin.”11 müjdesine nail olmuştu.
Anne diyoruz ama hepsi gencecikler, 18-19 yaşlarında. Hepsi evlatları olmaktan şeref duyduğumuz annelerimiz.
Sahabe efendilerimizi saymakla, onların güzide hayatlarını anlatmakla bitiremeyiz elbette. Sadece Mekke döneminde onlarca genç sahabi var.
Peki, neden genç sahabiler? Çünkü onlar Resûlullah’a (s.a.s.) koruyucu ve yardımcı oldular. Onlar zifiri karanlıkta dalgaların içinde batmak üzere olan gemiydiler. Allah onlara bir yol gösterici, bir deniz feneri gönderdi. Bu fener, onları karanlıktan aydınlığa çıkardı. En hayırlı nesil oldular. Şimdi bu nesil bizleri aydınlatıyor, bizlere kurtuluşun yolunu gösteriyor. Ya gemiler onları takip ederek karanlıktan aydınlığa çıkacak ya da denizin dev dalgaları gemileri paramparça edecek ve denizin karanlık sularına gömecek.
Genç kardeşim, onlar gençliklerini Allah’ın dinine feda ettiler ve arşın gölgesini kazandılar. Sana arşın gölgesine ulaşmanın yolunu gösterdiler. Allah Teâlâ arşın gölgesini senin için de hazırlamışken, dünya bir oyun ve oyalamayken bugün sana düşen; bu gencecik sahabilerin tertemiz hayatlarını kendine örnek almandır. Bu kutlu yolda Allah yar ve yardımcın olsun.
Rabbim onlardan ve onların yolundan gidenlerden razı olsun.
Şüphesiz Allah kâfirlerin nitelediği bütün noksan sıfatlardan münezzehtir. Peygamberlere selam olsun. Âlemlerin Rabbi Allah’a hamd olsun. Başarı Allah’tan hatalar nefsimdendir.

Kaynakça
1) Sahih-i Müslim 2533 2) Özkan Öze, Resûlullah (s.a.s.)’ın Genç Arkadaşları 3) Sahabe Hayatından Tablolar, Tacettin Uzun 4) Evlat edinmeyle ilgili henüz ayet nazil olmamıştı. Bakınız Ahzab Suresi 5. Ayetin tefsiri 5) Özkan Öze, Resûlullah (s.a.s.)’ın Genç Arkadaşları 6) Özkan Öze, Resûlullah (s.a.s.)‘ın Genç Arkadaşları 7) Sahih-i Müslim 2412 8) Sahih-i Müslim 2415 9) Sahih-i Müslim 2414 10) Sahih-i Müslim 2426 11) Sahabe Hayatından Tablolar, Tacettin Uzun

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?