Davet Mektebi Dergisi olarak Seyda Salih Turgut hocamızla Muhammed Mursi hakkındaki röportajımızı istifadenize sunuyoruz:
1. Sizce Şehit Muhammed Mursi’yi ortaya çıkaran, onu yetiştiren ortam ve değerler nelerdir?
Allah’a hamd, Resûlü’ne salât ve selam olsun.
Şehit Muhammed Mursi’yi ortaya çıkaran ortam, daha önce Hz. Hamza’yı, Hz. Sümeyye’yi ve İslâm tarihi boyunca büyük kahramanlıklar ve fedakârlıklar sergileyen zatları ortaya çıkaran ortamla aynıdır. İslâm, hiçbir zaman değişmez. İslâm, Allah’tan gelmiştir ve O’nun koruması altındadır. İslâmî değerlere göre yetişmiş olan fertler de bu ortamda meydana çıkmıştır. Şehit Muhammed Mursi de İslâm değerlerine göre yaşamış bir kahramandır. Allah (c.c.) kendisine rahmet eylesin.
Mursi’nin yürüdüğü yolda yüründüğü takdirde daha fazla Mursiler yetişecektir. Allah (c.c.) ona rahmet eylesin ve onun gibilerini yetiştirmeye bizleri de muvaffak kılsın inşallah.
Şöyle de diyebiliriz: İslâm’a uygun ciddi bir eğitim ortamında Mursi gibilerinin yetişmesi kaçınılmazdır. İslâm tarihi boyunca da Müslümanların sıkıntılarını, İslâm terbiyesinden geçmiş kimseler gidermiştir. Bizim de bu kimselere ihtiyacımız vardır. Mursi gibi fedakâr fertler yetişsin ki şu anda ümmetin yaşadığı sıkıntıları çözebilelim.
2. Şehâdeti riyasete tercih eden Muhammed Mursi ve davası, özelde Mısır için genelde de İslâm coğrafyası için ne ifade ediyordu?
“Şehâdeti riyasete tercih etmek” ifadesi gerçekten çok değerli bir ifade olup bu ifadenin levha hâline getirilmesi ve duvarlara asılması gerekir. Bu ifade, Mısır ve İslâm âlemi için Allah’ın (c.c.) izniyle bir zafer kapısı açacak, zulümden kurtulma ve saadete ulaşma aracı olacaktır. Evet, Merhum Mursi şehâdeti riyasete tercih etmiştir. Biz her zaman Hz. Ömer’den veya Ömer b. Abdulaziz’den bahsederiz. Bu örneklere bizim çokça ihtiyacımız var. Günümüzde de Muhammed Mursi gerçekten şahâdeti riyasete, saraylara ve hâkimiyete tercih etmiş birisidir. Nitekim başkan seçildiği zaman Avrupa Birliği temsilcisi gelip kendisine bir liste vererek şunları bakan yapacaksın dedi; fakat Mursi halk için çalıştığını söyleyerek bu teklifleri kabul etmedi. Daha sonra tehdit edildi ama bu tehditler de boşa çıktı.
Mısır, saraylar şehridir. Devletin bu kadar sarayları olduğu halde başkanlığı döneminde kendi kiraladığı bir evde ikamet etti. O sarayların cazibesine kapılmadı. Muhammed Mursi, gerçekten de bize ciddi bir İslâmî eğitim aldığını gösterdi. Onun bu şekilde davranması binlerce insana örnek oldu. Dünya basını bunu haber yaptı. İnkılâbı Ramazan’a denk getirmelerinin nedeni de göstericileri dağıtmaktı; lakin gösteriler Ramazan’da da eylemlerine devam etti. Hatta daha düzenli bir şekilde! Dünya basınında bununla ilgili de çokça haberler yapıldı. Kahire meydanlarında 1.300.000 insan birlikte iftar yaptı. Ne oldu da Kahire meydanlarında bu kadar insan iftar açıyordu?
Mursi’nin şehâdeti, Mısır için zaferdir ve yüz binlerce insan şu anda hazırda beklemektedir. Hatta bu şehâdetle kitleler biraz daha bilenmiş oldu diyebiliriz. Mursi onlara örnek oldu. Arkasından gelen binlerce hatta yüz binlerce insan için, onun yolunu devam ettirecek ve aynı fedakârlıkta bulunacak bir gücü, bir sembolü ifade ediyor. Zaten eğitimciler eğitimin en önemli noktasının örneklik olduğunu söylüyor. Bunun örneğini Afganistan’da da gördük. İslâm inancı kalbe yerleştikten sonra kalbin bundan vazgeçmesi mümkün olmuyor. Afganistan’da 40 yıldır savaş devam ediyor. Sovyetler Birliği’nin dağılmasına vesile olan Afganistan direnişi, şu anda da Amerika’nın Afganistan’dan çıkmasına vesile oluyor. Bundan da anlıyoruz ki 7 yıllık süre zarfında yüz binlerce insanın çektiği sıkıntılar, onları biraz daha tecrübe sahibi yapmış durumda.
Mursi’nin yetiştiği ortam, zaten mücadele ve fedakârlık ortamıydı. Bu mücadele ve fedakârlık, 90 yıldır devam etmektedir. Onun için Allah’ın (c.c.) izniyle bu bir zafer muştusu olacaktır. Muhammed Mursi’nin sergilemiş olduğu örneklik, inşallah Mısır’ın kurtuluşuna, yüz binlerce gencin onu takip etmesine ve İslâm âlemi ile beşeriyetin kurtuluşuna vesile olacaktır. Böylece İslâm’ın adaleti ile müşerref olunur inşallah. Allah (c.c.) ona rahmet etsin.
3. Muhammed Mursi’ye yapılan darbenin gerçek nedeni neydi? Tahrir ve Rabia meydanlarında verilmek istenen mesajlar nelerdi?
Muhammed Mursi’ye yapılan zulüm ile verilmek istenen mesaj şudur:
Bu ümmet hiçbir zaman güçlenmesin ve ayaklarının üzerinde durmasın. Örnek bir İslâmî devlet modeli hep tarih sayfalarında kalsın ve günümüzde uygulanma şansı olmasın. İslâm düşmanlarının hedefleri bu olmakla beraber aslında onlar bunu engellemekten de acizdirler. Zira 90 yıldır bu dava ile uğraşmalarına, ellerindeki tüm vasıtaları bu davayı ortadan kaldırmak için kullanmalarına rağmen buna muvaffak olamadılar. Zalimler emellerine ulaşmak için kaba kuvvete başvurmaktan da çekinmiyorlar. Eskiden beri zalimlerin elindeki en büyük silahtır kaba kuvvet. Mısır’daki Firavun, Hz. Musa ile mücadele ederken fikrî olarak mağlup olunca Hz. Musa’ya: “Sen sihirbazsın, benim de sihirbazlarım var” deyip adamlarını topladı; fakat orada da çaresiz kaldı. Firavun’un sihirbazları hakikati görüp Yüce Allah’a (c.c.) teslim oldular. Firavun da bu durum karşısında el ve ayaklarını çaprazlama kesip onları asmakla tehdit etti. İşte asıp kesme zalimlerin her zaman başvurduğu son çaredir. Demek ki bunların da son çareleri budur.
Öncelikle, “Müslümanlar belki kazanamaz” dediler; fakat Allah’ın (c.c.) izniyle Müslümanlar kazandılar. 2012’de Mısır’da 5 seçim yapıldı, 5’ini de Müslümanlar kazandı. Dediler ki bir başkan olsun; ama işi yürütemesin. Sonra baktılar ki Mursi 4 yıl iktidarda kalırsa Mısır ellerinden gidecek ve özgür bir ülke hâline gelecek. Son çare olarak kaba kuvvet kullanmaya tevessül ettiler. Ama bu netice verecek mi? Hayır! Eski Firavun nasıl ki kaba kuvvetle işi başaramamışsa ve sonunda mağlup olmuşsa şimdiki yeni Firavun da başarılı olamayacak. Kaba kuvvet kullanmak ile aslında kendi düşüşünü hızlandırıyor. Çünkü kullandığı kaba kuvvet, insanların daha çok bilenmelerini ve davalarına dört elle sarılmalarını sağlıyor. Yani bu 8 yıl boyunca da -uzmanların takip ettiği gibi- devlet eriyor, devlete karşı tepki artıyor. Mısır’ın problemleri daha da büyüyor. Dolayısıyla bu durum, Allah’ın (c.c.) izniyle onların düşüşünü hızlandıracaktır. Zalimler yaptıkları zulümlerle İslâm davasını ortadan kaldırmak istediler; fakat ortadan kalkan kendileri olacak inşallah. Çünkü Mısır, İslâm âleminin çok önemli bir merkezidir. Mısır’ın Müslümanların kontrolünde olması demek İsrail’in yok olması demektir. Bunun için dünyanın zalim güçleri ellerinden ne geliyorsa yaptılar ve yapmaya da devam ediyorlar. Buna rağmen inşallah muvaffak olamayacaklar ve İslâmî uyanışı engelleyemeyecekler.
Halifelik kalktıktan sonra İslâm âleminde yapılan hiçbir anayasa, Ehl-i sünnet ve’l-cemaat mezhepleri dikkate alınarak hazırlanmamıştı. Fakat Mursi döneminde ya da daha önceki yılda yapılan anayasada buna yer verilmişti. Buna göre Mısır’da çıkacak olan kanunlar, Ehl-i sünnet ve’l-cemaat mezheplerine göre olacaktı. Bu madde anayasada yer aldı. Zaten büyük güçler de İslâm âleminde Ehl-i sünnet ve’l-cemaat çizgisine dayalı bir devlet istemiyorlar. Suudi’nin önünü açmalarının sebebi Vahhabi ve tekfirci olmasındandır; İran’ın önünü açmalarının sebebi de Rafizi ve ümmet düşmanı olmalarındandır. Bu devletlere kapıyı sonuna kadar açtılar; fakat Ehl-i sünnet ve’l-cemaate müsamaha göstermediler. Afganistan’da Taliban tarafından Hanefi mezhebine bağlı bir hükümet kuruldu; ama hemen yıkıldı. 20 yıldır Afganistan’da savaş var. Hatta bu günlerde basında sadece Alman ordusunun Afganistan’da yaptığı masrafın 12 milyar Euro olduğu söyleniyor. Mısır’a müdahale etmelerinin sebebi de buydu. Eğer Mısır’da Müslümanların iktidarı devam etseydi zalimlerin sonu gelecekti; ama yine de gelecektir inşallah.
Seyyid Kutub’un bu konuda güzel bir tespiti var. Şöyle diyor Kutub: “Zavallı Batıl ehli! Onlar zannediyorlar ki beşer ile mücadele ediyorlar. Hâlbuki gerçek o değil, gerçek olan bu beşerin Rabbi ile savaşıyorlar. İslâm ile savaşırken Allah (c.c.) ile savaşmış oluyorlar. Netice mutlaka mağlubiyet olur.” Bunların hedefi Müslümanların gözünü korkutarak son çareleri kaba kuvvet kullanmak ve İslâm davasının durdurmaktır. Bu kaba kuvveti kullanmaları onların aleyhinde olacak. Şehit olanlar zaten yüksek mertebelere ulaşıyor.
4. Şehit Muhammed Mursi, günümüz Müslüman gençleri için hangi açılardan örnek olabilir? Ondan alınması gereken dersler nelerdir?
Şehit Muhammed Mursi’nin hayatından gençlerin alacağı çokça ders ve ibret vardır; fakat biz bunlardan üç tanesini ifade edelim. Günümüz şartlarında hemen herkesin bir uzmanlık alanı vardır. Herkes kendi alanında ciddi çabalar harcamalıdır. Mursi de -Allah rahmet eylesin- mühendisti. Mühendisliğin her aşamasında da başarılı olmuştu. “Uzay Araçlarının Motorları” konulu doktorasını Amerika’da yaptı. Demek ki birinci nokta; gençlerimiz ve öğrencilerimiz mutlaka onun bu yönünü örnek alıp kendi alanlarında öne çıkmalıdır. Bazıları İslâm’a hizmet bahanesiyle kendi alanını ihmal edebiliyor. Bu böyle olmamalı. Merhum Mursi nasıl ki kendi alanında büyük başarılar elde etmişse bizim de kendi alanımızda çok başarılı olmamız gerekir.
İkinci nokta; bunu yaparken batılı gençler gibi hep zevke düşkün olacak değiliz. Çalışmamız gereken alanlara yoğunlaşırken şer’i ilimlerde ve İslâmî kaynaklar hakkında da bilgi sahibi olmalıyız. Mursi hafızdı. Belki de modern dönemde Müslümanlar arasında ilk olarak Hafız bir reis görüyoruz. Onun kendi dalında başarılı olması ve ona emek vermesi İslâmî ilimlerde geride kalmasına sebep olmadı, onu bundan alıkoymadı.
Gençlerimizin Mursi’den ders alacağı üçüncü ders; İslâmî bir terbiye ve ihlâs sahibi olmalarıdır. Bu da kolay olmuyor tabi. Örnek olacak, ciddi bir eğitim olacak. Eğitim neticesinde kişi ihlâslı duruma gelir. Öyle bir hâle gelir ki şehâdeti riyasete, ahireti de dünyaya tercih eder. Bu da kolay bir seviye değil. Gençlerimizin hem kendi alanlarındaki çalışmalarında hem de şer’i ve İslâmî alandaki çalışmalarında ihlaslı olmaları gerekir. Ahireti kazanmak temel gaye olmalı. Nitekim Mursi de böyle yaptı. Allah (c.c.) bizleri böyle şahsiyetleri örnek almaya muvaffak kılsın inşallah.
5. Konu hakkında ilaveten neler söylemek istersiniz?
İslâm ümmetinin bir savaş içinde olduğunun farkında olmamız lâzım. Dünya güçleri; Müslümanlara, İslâm ümmetine savaş açmış durumdalar ve şu anda da bu savaş devam ediyor. Bu savaşın hedefi, Ehl-i sünnet ve’l-cemaat çizgisinde olan Müslümanlardır. İslâm düşmanları güçlerini birleştirmişler. İçimizdeki münafıklardan da istifade ederek savaşa her yönüyle devam ediyorlar. Biz de normal bir durumda ve zamanda olmadığımızı, küfürle bir savaş içinde olduğumuzu bilerek her açıdan uyanık olmalıyız. Düşmanlar ellerindeki tüm araçlarıyla İslâm’ı hedef gösterip ona savaş açmışlardır. Müslümanların da bunun farkında olmaları gerekir. Özellikle gençlerimiz; düşmanımızın bizleri İslâm ahlakından, hedeflerimizden saptırmak için uğraştığını bilmeliler. Algı operasyonu dedikleri bu savaşa karşı çok dikkatli olmalılar.
Diğer bir nokta da Müslümanlar şu anda zahiren maddî yönden zayıftırlar. Zayıflık anında çalışmanın ve fedakârlık yapmanın Allah (c.c.) katındaki sevabı daha da büyüktür. Hadid Sûresi 10. ayette Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
“Göklerin ve yerin tamamı zaten Allah’a ait olduğu hâlde ne diye hâlâ Allah yolunda harcama yapmıyorsunuz? İçinizden fetihten önce harcayan ve savaşanlar ötekilerle bir değildir. Onların derecesi, daha sonra harcayan ve savaşanlardan üstündür. Bununla birlikte Allah her birine en güzel olanı vaad etmiştir. Allah, yaptıklarınızdan tamamen haberdardır.”
Biz de aynı şekilde şunu diyebiliriz: Günümüzde Müslümanlar bu zaaf durumunda iken gayret etmenin, fedakârlık yapmanın, zaman ve maddi imkân ayırmanın Allah (c.c.) katındaki değeri, yarın Müslümanlar güçlendikten ve maddi güç sahibi olduktan sonraki amelden çok çok daha fazladır. Onun için bizim bu ortamı, bu zamanı fırsat bilmemiz gerekmektedir.
Son olarak ümitvar olmalıyız. Düşmanımız ümidimizi kırmak istemektedir. Büyük imkânlar harcayan düşmanlarımız, gençlerimizin umudunu kırmak istiyor. Biz ise tam tersini yapmalıyız. Nitekim ümitvar olmak, Resûlullah’ın (s.a.s.) sünnetidir. Peygamber Efendimiz (s.a.s.), en sıkıntılı zamanlarda etrafındakilere hep ümit vermiştir. Peygamberler tarihini incelediğimiz zaman diğer peygamberlerin de böyle yaptıklarını görmekteyiz. En zorlu zamanlarda, en zahmetli anlarda bağlılarına hep ümit vermişler ve en sonunda da hep haklı çıkmışlardır.
Allah (c.c.) rahmet etsin Said Nursi’nin “Ümit var olun” cümlesi manidardır. O dönemdeki Müslümanların durumu şimdikinden çok daha kötüydü. Gerçekten onun bu sözü söylediği dönemler ile şimdiki dönem arasında dağlar kadar fark vardır. Merhum Seyyid Kutub’un “İstikbal İslâm’ındır” kitabını okumalıyız ve bu konuda yazılan başka kitaplardan da istifade etmeliyiz.
Kur’ân’ı okuyarak çokça ümitvar olmamız gerekir. Allah’ın (c.c.) Müslümanlara yardım edeceğine kesin inancımız olmalı. Özellikle Müslümanlar bedel ödedikten sonra mutlaka zafer elde etmişlerdir. Tarihte bu hep böyle olmuştur. Müslümanlar bedel ödedi mi, Allah da zaferi göndermiştir. Nitekim şu anda Müslümanlar bedel ödüyorlar.
Merhum şehit Muhammed Mursi’nin ödediği bedel az bir bedel midir? Binlerce insan cezaevlerinde Allah rızası için bu sıkıntılara göğüs gererken Yüce Allah’ın (c.c.) bu bedeli karşılıksız bırakması düşünülemez.
Allah (c.c.) bizleri İslâm’ın geleceğinden ümitvar olanlardan eylesin inşallah. Bu sıkıntılı dönemde gereken fedakârlığı, gereken çalışmayı yapmaya muvaffak kılsın. Bu dönemde yapılan bir çalışma ileride Müslümanların güçleneceği zamanki çalışmadan kat kat daha üstündür. Allah (c.c.) razı olsun, Allah sizleri muvaffak etsin.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?