Mısır’ın bağrından çıkmış büyük mütefekkir Seyyid Kutub, ülkemizde ve dünyanın başka yerlerinde çok okunan bir yazar olmaya devam etmektedir. Yazdıklarını hayatını feda ederek tasdik eden Kutub, Kur’ân’ın modern yorumunu en güzel şekilde yapmış bir şahsiyettir. Onun Batı (ABD ve Avrupa) dünyasına dair değerlendirmeleri dikkat çekicidir. Zira bizzat Amerika’da kalarak Batı’yı daha iyi tanıma imkânını bulmuştur. O muhtemelen Batı’yı Mısır’ı işgal eden İngilizler üzerinden de tanıma fırsatı bulmuştur. Nitekim Mısır, modernizasyon döneminde ilkin Fransa’nın, ardından da İngiliz işgaline uğramıştır.
Seyyid Kutub’a göre, modern ve seküler bir zihniyete sahip olan Batı’nın, değerler anlamında insanlığa vereceği bir şey kalmamıştır. Bu yönüyle Batı âlemi/uygarlığı tam bir iflas içinde yaşamaktadır.1 ABD’ye dair bir değerlendirmesinde şunu söyler: “ABD’de kaldığım sırada Hak Teâlâ’nın şu ayet-i kerimesinin ifade ettiği manayı, bizzat gözlerimle gördüm ve müşahede ettim: “Kendilerine verilen öğüt ve yapılan uyarıları unutunca, bu defa üzerlerine bütün nimetlerin kapılarını açtık…” (En’âm, 44) “Bu ayet-i celilenin gözler önüne serdiği manzara her yandan hadsiz hesapsız rızıkların ve hayırların fışkırıp aktığı bir manzaradır. Sanırım bu manzaranın muhtevası Amerika’da ortaya çıktığı kadar yeryüzünün hiçbir bölgesinde ortaya çıkmış değildir. Ben Amerikalıların içinde bulunduğu bollukla kapıldıkları gururu gözlerimle gördüm. Bolluk ve nimetlerin “Beyaz adam” için hazırlanmış olduğunu kabul edişlerini de müşahede ettim. Siyah renkli insanlarla muamele tarzlarının ne kadar rezilane ve sefilane bir hava içerisinde cereyan ettiğini ne kadar iğrenç ve vahşice olduğunu bizzat gördüm. Hem de bu muamelenin yeryüzündeki hiçbir harekette görülmeyecek tarzda bir militarizm şeklinde olduğunu Yahudilerin dillerine dolayarak bütün dünyada meşhur ettikleri Nazi militarizminin bu ırkçılık ayırımı karşısında mukayese bile edilemeyeceğini gördüm. Evet, beyaz Amerikalı aynı ırk ayırımını renkli insanlara karşı kullanıyordu. Hem de çok çirkin ve şiddetli tarzda… Hele bu siyahiler bir de Müslüman iseler… Ben bunları görüyor ve Allahu Teâlâ’nın bu ayet-i celilesini düşünüyordum. Allah’ın değişmez kanunun tecellisini bekliyordum. Yine bu değişmez kanunun o gafiller güruhunu sarsmaya doğru adımlarını atmaya başladığını görür gibi oluyordum.”2 “Nihayet kendilerine verilen bu genişlik ve serbestlikle tam ferahladıkları sırada ansızın onları yakaladık da umutsuz kalıverdiler. İşte bu suretle zulmedenler güruhunun kökü kesilmişti…” (En’âm, 44) Kutub da o zamanda (1950’li yıllar) ABD’nin kökünün kesileceğini hissetmiş gibidir. Bugün de yapılan araştırmalar ABD’nin çöküşe doğru gittiğini haber vermektedir.
Din, ahlak ve hayâ bağlarından kopmuş olan Batı toplumunun dehşet durumuna dair şunları söyler: “Eski medeniyetlerin çökmesinde cinsi alakaların başıboşluğu birinci derecede rol oynamıştır. Yunan, Roma ve Pers medeniyetleri bu yüzden yıkılmıştır. Aynı başıboşluk bugünkü Batı medeniyetini yıkmak üzeredir. Fransa’nın bu yüzden bir ara yıkılmak üzere olduğu görülmüştü. Amerika, İsveç, İngiltere ve diğer Batı memleketlerinde de aynı şeyler görülmektedir. Fransa’da erken görülen bu hastalık onları 1870’ten beri girdikleri bütün savaşlarda dize getirmiş, Birinci Dünya Savaşından sonra görüldüğü gibi tam bir çöküntüye itmiştir. Şehvet önce Fransızların bedeni kabiliyetlerini zayıflatmış ve bu hal giderek ilerlemiştir. Çünkü devamlı heyecanlar, asaplarını gevşetmiş, şehvet düşkünlükleri direnç güçlerini yitirmelerine sebep olmuş, sari hastalıklar sağlıklarını bozmuştur. 20. asrın başlarından itibaren Fransız ordu komutanları, özellikle ihtiyat askerlerinin sağlık seviyelerini önceki yılların askerlerine nispetle düşük bulmaya başlamıştı. Geçen her on yılda askerin sağlık seviyesi bir evvelki on yıla nispetle daha da düşmüştür. Çünkü silah altına alınan gençler arasında eski güçlü gençlerin sayıları çok azalmıştır. Bu durum Fransız halkının bedeni kabiliyetinin çöktüğünü gösteren en doğru ölçüdür. Zührevi hastalıklar çöküntünün başta gelen amillerinden olmuştur. Nitekim Birinci Dünya Savaşının ilk iki yılında bu hastalıklara yakalanarak saf dışı edilen Fransız askerlerinin sayısı yetmiş beş bini bulmuştur.”3
Kutub’un anlattığına göre cinsi başıboşluk Fransa’da evlilik oranın düşmesine de sebep olmuştur. Şöyle der: “Fransa’da cinsi başıboşluk olduğundan halk, şehevi arzularının cevabını kolayca bulmaktadır. Dolayısıyla yuva kurma arzusuna hemen hemen yer kalmamaktadır. Esasen kurulan yuvalarda da gebe kalmak ve çocuk yapmaktan kaçınıldığı için süreklilik bulunmamaktadır. Evlilik azalınca nüfus da düşmektedir. Bu durumun devamı Fransa’nın uçuruma yuvarlanması demektir. Bugün (muhtemelen 1950’li yıllar) Fransa’da kadın ve erkeklerin sadece binde yedi ile sekizi evlenmektedir.” Kutub aynı şekilde diğer Avrupa ülkelerinden de örnekler verir.4
Kutup Batı’daki suç işleme oranlarına da değinir. Amerika’da gençlik çağına daha yeni adım atmış olanların suç işleme oranlarında artış olduğunu ve bunun gittikçe yayıldığını söyler. Üniversite gençleri arasında esrar ve kokain gibi uyuşturucu madde kullanımının artışından bahseder.5
Batı toplumunun içki ile bozulmuş olmasına dair şunları söyler: “Modern cahiliye hayatının en zirvelerinde bulunan devletlerden biri olan İsveç’te geçen asrın ilk yarısında her ailenin her gün içki içip tahsis ettiği muayyen bir vakti vardı ve bir kişinin günlük içki tüketimi ortalama yirmi litre idi. Hükümet bu işin vahametini hissetti ve bu halin devamıyla doğacak mahzurları düşünmeye başladı. İlk tedbir olarak içkiyi saklamak, ferdi tüketimi tahdit etmek ve umumi yerlerde içmeyi menetmek siyasetiyle işe el koydu. Fakat bu kayıtlar kısa zaman sonra gevşedi ve durum tekrar eski haline döndü… Amerika’ya gelince, hükümet 1919’da içki yasağına dair bir kanun çıkardı. Bunun gerekçesi içkinin akli muhakemeyi bozması idi. Bu kanun on beş sene varlığını devam ettirdi. Nihayet hükümet 1933’te bunu ilga etmeye mecbur kaldı. Medya, içkinin aleyhinde yayın yapmaya devam etti. Bu iş için hükümet bütçesinden tahsis edilen meblağ 60 milyon doların çok üstündeydi. İçki yüzünden üç yüz kişi idam edildi. Beş yüz otuz iki bin kişi hapse atıldı. Dört yüz seksen milyon lira para cezası kesildi.”6
Kutub 1939’da makale olarak hazırladığı, 1945’te de kitap haline getirdiği et-Tasvîrü’l-fennî fi’l-Kur’ân’ın önsözünde (s. 7 vd.) “Kur’an’ı keşfettiğini” ifade eder. 1950’li yılların ortalarına kadar süren bu dönemde onun yazılarında adalet, eşitlik, hürriyet, emperyalizm gibi kavramlarla ekonomik, sosyal ve siyasal konular geniş yer tutar. Eserlerinde çağdaş dünyanın ekonomik ve sosyal problemlerine kapitalizm ve komünizm gibi sistemlerin çare üretemediğini, aksine bunların problem kaynağı olduğunu, kesin çözümün sadece İslâm’da bulunduğunu savunur. Batı sistemlerini eleştirirken sık sık Muhammed Esed (Leopold Weiss) ve Alexis Carrel’den alıntılar yapması dikkati çeker.7
Batı dünyasını cahiliye ile nitelerken onun her açıdan bir cahiliye içinde olduğunu belirtir. Onun hararetle vurguladığı cahiliye kavramı çerçevesinde hayatın her sahasında bir bozulmanın olduğunu bugün rahatlıkla görebilmekteyiz ve bu bozulma Batı dışındaki başka ülkelere gelişmiş teknolojik imkânlarla servis edilmektedir. Tabir yerindeyse günümüzde Batı, post-modern bir cahiliye dönemini yaşamaktadır. Batı’nın ekonomisi güçlü olabilir fakat aile yapısı ve insani değerler kaybolmuşsa o toplum cahiliye içinde yaşıyor demektir. Kutub’un işaret ettiği dönemden bugüne Batı cephesinde değişen bir şey yoktur.
Sonuç olarak Kutub’un işaret ettiği en büyük tehlike, bugün Batı’da her açıdan ırkçılığın ayyuka çıkmış olmasıdır. Bu tehlike Amerika’da beyaz ırkın üstünlüğü şeklinde tezahür ederken Avrupa’da Hristiyan ırkçılığı olarak karşımıza çıkabilmektedir. Çünkü Batı kendi dininden başka bir dini, topraklarında görmeye tahammül edememektedir. ■

Kaynakça
1) Ramazan Altıntaş, “Seyyid Kutub’un Cahiliye Anlayışı” Marife dergisi, yıl. 9, sayı: 3, 2009, s. 75-84. 2) Fi Zilâlil-Kur’ân, V, 200-2001. 3) Fi Zilâlil-Kur’ân, III, 178. 4) Fi Zilâlil-Kur’ân, III, 179. 5) Fi Zilâlil-Kur’ân, III, 184. 6) Fi Zilâlil-Kur’ân, III, 234-5.7) Halil Görgün, “Seyyid Kutub”, TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 2009, XXXVII, 64-68.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?