“Müminler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice erler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de (şehitliği) beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir.” (Ahzâb, 33)
Müslümanlar arasında kahramanlığın sembolü olan Hz. Hamza (r.a), İslam yolunda canını veren yiğitlerden olmakla kalmamış, aynı zamanda tüm şehitlerin efendisi (seyyidü’ş-şüheda) olma şerefine de nail olmuş yüce bir şahsiyettir. “Allah’ın Arslanı” ve “Şehitlerin Efendisi” olarak tanınan, Peygamberimizin (sav) en küçük amcası Hz. Hamza (r.a), Peygamberimizin (r.a) hem sütkardeşi hem arkadaşı hem de dostuydu.
Hz. Hamza (r.a), 569 veya 570 yılında Mekke’de doğdu. Ebû Leheb’in câriyesi Süveybe’den süt emdikleri için Hz. Peygamber ile sütkardeş olan Hz. Hamza’nın (r.a), bi’setin 2. veya (tercih edilen görüşe göre) 6. yılında Müslüman olduğu nakledilmektedir. Hz. Hamza’nın (r.a) Müslüman oluşuyla ilgili şu olay rivayet edilir:
Peygamberimiz (sav) bir gün Safa Tepesinde otururken Ebu Cehil oradan geçer ve Resûl-i Ekrem’e (sav) hakaret eder. Efendimiz (sav), Ebu Cehil’e herhangi bir karşılık vermez. O sırada Hz. Hamza da (r.a) avdan dönmektedir. Her zaman yaptığı gibi evine gitmeden Kâbe’yi tavaf için Harem-i Şerife gelir. Bu olaya şahit olan Abdullah b. Cüd’an’ın cariyesi onu görünce Ebu Cehil’in Peygamberimiz’e (sav) yaptıklarını anlatır ve oradan uzaklaşır.
Henüz iman etmemiş olan Hz. Hamza’nın (r.a), kardeşinin oğluna yapılan hakaretleri işittiğinde akrabalık damarları kabarmıştır. Harem-i Şerifte Kureyş topluluğunun içinde oturan Ebu Cehil’e elindeki yay ile vurarak onun başını yarmış ve “Ben onun dini üzereyken sen Muhammed’e mi sövüyorsun? Ben de onun dediğini diyorum. Gücün varsa bunu bana da yap!” diye haykırmıştır. Ebu Cehil’in adamları Hz. Hamza’ya (r.a) saldırmak üzere ayağa kalkınca Ebu Cehil: “Hamza’ya karışmayın. Zira ben onun kardeşinin oğluna fena sözler söyledim.” diyerek kabilecilik hırsıyla Müslümanlığını ilan eden Hz. Hamza’nın (r.a), gerçekten Müslüman olmasını ve Müslümanların güçlenmesini engellemek istemiştir.
İslam ile ilgili kalbinde tereddütler bulunan Hz. Hamza (r.a) durumu anlatınca, Peygamberimiz (sav) kendisine dua etmiş ve yüreğindeki şüphe bulutları dağılmıştır. Bu olaydan sonra Hz. Hamza (r.a.) Müslüman olmuş ve Müslümanlar için büyük bir güç olmuştur. Kureyş gençlerinin en güçlüsü ve en cesuru Hz. Hamza (r.a.)’nın Müslüman oluşu Kureyş için büyük bir musibet, Müslümanlar için büyük bir moral olmuştur.
Diğer Müslümanlar gibi Medine’ye hicret eden Hz. Hamza (r.a), kurulan İslam Devleti’nin ilk seriyyesinin komutanı, sancakatarı olmuştur. Kureyşliler’i vazgeçirmek için onları ticaret yollarında sıkıştırmak üzere seriyyeler düzenleyen Resûl-i Ekrem (sav), bu seriyyelerin ilki olan “Sîfülbahr Seferi”nde Hz. Hamza’yı (r.a) kumandan tayin etmiştir. Hz. Hamza (r.a), Hicri 1. yılın Ramazan ayında otuz kişilik bir müfrezeyle; aralarında Ebû Cehil’in de bulunduğu yaklaşık 300 kişilik bir süvari birliğince korunan Kureyş kervanını kontrol altında tutmak ve gerektiğinde baskın düzenlemek amacıyla sefere çıktı. Taraflar, Medine’nin batısında Kızıldeniz sahillerine yakın bir yerde karşılaştılar. Çarpışma Cüheyne kabilesinden Mecd b. Amr’ın gayretiyle önlenmiştir.
Ebvâ ve Zül’uşeyre seferlerine ve Kaynuka Gazvesi’ne de katılan eden Hz. Hamza (r.a) bu seferlerde de Resûl-i Ekrem’in (sav) sancağını taşımıştır.
Hz. Hamza (r.a), Bedir Savaşı’nın önde gelen kahramanlarındandır. Teke tek vuruşmak için ortaya çıkanlardan Şeybe b. Rebîa’yı öldürdü ve Ebû Süfyân’ın karısı Hind’in babası Utbe b. Rebîa’nın öldürülmesine yardımcı oldu. Savaş esnasında da Cübeyr b. Mut’im’in amcası Tuayme b. Adî’yi ve Kureyş’in bazı ileri gelenlerini öldürdü. Bundan dolayı özellikle Hz. Hamza’dan (r.a) intikam almaya çalışan müşrikler, Cübeyr b. Mut’im’in Habeş asıllı kölesi Vahşî b. Harb’e Uhud Gazvesi’nde Hz. Hamza’yı (r.a) öldürdüğü takdirde âzat edileceğine dair söz verdiler. Hz. Hamza’nın (r.a) ciğerini çiğneyeceğini ve organlarından yapacağı gerdanlığı boğazına takarak Mekke’ye döneceğini söyleyen Hind ise bütün takılarına ilâveten 10 altın vereceğini vaad etti.
Hz. Hamza (r.a); Uhud Gazvesinde Hz. Peygamber’in (sav) uyarısına rağmen okçuların yerlerini terk etmesi yüzünden İslâm ordusu bozguna uğrayınca, “Ben, Allah ve Resulü’nün aslanıyım. Allah’ım! Ebû Süfyân ile adamlarının yaptıkları kötülüklerden sana sığınırım. Müslümanların yanlış hareketlerinden dolayı da senden af dilerim.” diyerek düşmanla çarpışmaya devam etti. Bir taşın arkasına gizlenen Vahşî, Hz. Hamza’nın (r.a) kendisinin bulunduğu yere yaklaştığını görünce mızrağını fırlatarak onu şehid etti; daha sonra ciğerini çıkarıp Hind’e götürdü. Düşman askerleri, başta Hz. Hamza (r.a) olmak üzere bazı şehidlerin burunlarını, kulaklarını ve diğer organlarını keserek iplere dizip savaşa katılan kadınların boyunlarına gerdanlık diye taktılar.
Resûl-i Ekrem (sav) Hz. Hamza’yı (r.a) görünce çok üzüldü, ağladı ve şöyle dedi: “Hiç kimse senin kadar musibete uğramamıştır ve uğramayacaktır. Beni bunun kadar öfkelendiren bir şey olmamıştır. Ey Resûlullah’ın amcası! Ey Allah ve Resulü’nün arslanı Hamza! Allah sana rahmet etsin. İyi bilirim ki sen akrabalık haklarını gözetir, daima hayırlı işler yapardın. Eğer yas tutmak gerekseydi sana yas tutardım.” Hz. Peygamber (sav) daha sonra yetmiş (veya otuz) müşriği katledip aynı şekilde intikam alacağına yemin etti. Ancak, “Eğer ceza verecekseniz size yapılanın misliyle ceza verin. Ama sabrederseniz elbette bu sabredenler için daha hayırlıdır.” (Nahl 126) meâlindeki âyet nâzil olunca, bundan vazgeçti. Resûl-i Ekrem (sav), Hz. Hamza’yı (r.a) görmek isteyen kız kardeşi Safiyye’ye (r.a) engel olmaya çalıştıysa da Safiyye (r.a) kardeşinin bu musibete Allah yolunda uğradığını, Allah yolunda bundan daha beterine de razı olacağını ve sevabı O’ndan bekleyeceğini söyleyerek ısrar etti fakat Hz. Hamza’nın (r.a) mübarek bedenini görünce gözyaşlarını tutamadı. Hz. Peygamber (sav), Hz. Hamza’nın (r.a) Allah ve Resulü’nün arslanı, şehidlerin efendisi olduğunu söyleyerek halası Safiyye (r.a) ile kızı Fâtıma’yı (r.a) teskin etti.
Hz. Hamza’nın (r.a) cenaze namazını Resûl-i Ekrem (sav) kıldırdı; arkasından da diğer şehidlerin namazı kılındı. (Bir rivayete göre Hz. Peygamber (sav) her şehidin cenaze namazını kılarken Hz. Hamza’nınkini de (r.a) tekrar kılmıştır. Böylece Hz. Hamza’nın (r.a) 70 kez cenaze namazı kılınmıştır.) Şehidler yıkanmadan kendi elbiseleriyle ikişer üçer Uhud’da toprağa verildi.
Akrabalık hukukunu gözeten, mert ve titiz bir insan olan Hz. Hamza (r.a), Uhud Savaşı’nda büyük bir kahramanlık örneği sergilemiştir. İslâmiyet uğruna kendi hayatını hiçe sayarken, o günün ve daha sonraları hak yolunda savaşacak bütün mücahitler için cesaret ve kahramanlık örneği olmuş, gazi ve şehidlerin pîri sayılmıştır. Bundan dolayı İslâm tarihinde “Seyyidü’ş-şühedâ” ve “Esedullah” unvanları ile anılmıştır.
Dersler ve İbretler
1. Hz. Hamza’nın (r.a) sahabeler arasındaki üstünlüğü bilinen bir husustur. Fakat bu üstünlük onun Peygamber (sav) amcası olmasından dolayı değildir. Eğer öyle olsaydı Mekke’de yıllarca efendimizi koruyup kollayan, onunla beraber acı çekip aç kalan Ebu Talib’in daha üstün olması gerekiyordu. İman etmediği ve yaptıklarını da kabilecilik saikiyle yaptığı için Ebu Talib’e yaptıkları bir fayda sağlamamıştır. Ayrıca Peygamberimizin (sav) diğer amcası Ebu Lehep ise Peygamberimize (sav) düşmanlıkta aşırı gittiği için Kuran 1400 yıldır kendisine lanet okumaktadır. Öyleyse Hz. Hamza’nın (r.a) bu yüce mertebesi, en başta Allah ve Resülüne (sav) olan imanı ve bağlılığı, İslam için yaptığı fedakârlıklar nedeniyledir.
2. İman ettikten sonra Hz. Hamza’yı (r.a), Allah’ın dini için sürekli mücadele ederken, orduların başında savaşların hep ön saflarında görüyoruz. İşte gerçek iman budur: İnsanı harekete geçiren, hayatını değiştiren, rahatından eden, aile-efradından vazgeçiren… Eğer imanımız bizi İslam için harekete geçirmiyor, fedakârlığa sevk etmiyor, kısacası yaşantımıza herhangi bir etki etmiyorsa o imandan bir hayrın gelmeyeceği aşikardır.
3. Hz. Hamza (r.a), hayatı boyunca cesaretiyle sürekli ön plana çıkmıştır. “Bu vadide en çok taraftarı olan benim!” diyen Kureyş’in elebaşısı olan Ebu Cehil’e adamlarının içinde yayıyla vurması, Peygamberimizi (sav) öldürmeye gelen ve herkesin kendisinden çekindiği Hz. Ömer’in (r.a) kapıda olduğunu anlayınca “Bu Ömer’dir. İyi bir niyetle geldiyse mesele yok. Eğer kötü bir düşüncesi varsa onu öldürmek bizim için kolaydır.” diyerek kapıyı açtırması, Bedir’de mübarezeye çıkan üç kişiden biri olması Hz. Hamza’nın (r.a) ne kadar cesur bir kişi olduğunu ortaya koymaktadır. Müslüman dava adamına yaraşan da davası konusunda cesur davranmasıdır. Korkak kişilerden İslam davasına bir fayda gelmez. İslam davası, cesur insanların omuzları üzerinde yükselecektir.
4. İslam saflarında yaşanabilecek bela ve musibet zamanlarında, Müslümanların ciddi anlamda sarsıldığı dönemlerde, Hz. Hamza’nın (r.a) Uhud Savaşı’nda Müslümanların dağıldığı esnadaki duruşuna ne kadar da muhtacız! Hz. Hamza (r.a) o sırada “, “Ben Allah ve Resulü’nün arslanıyım. Allah’ım! Ebû Süfyân ile adamlarının yaptıkları kötülüklerden sana sığınırım. Müslümanların yanlış hareketlerinden dolayı da senden af dilerim.” diyerek düşmanla çarpışmaya devam etmişti. Allah’ın dini; herkesin endişe ile “ne olacak?” dediği zamanda kardeşlerinin hatalarına ve düşmanlarının çokluğuna bakmadan sadece üzerine düşen göreviyle ilgilenip görevini hayatına mal olsa bile yerine getiren Hz. Hamza (r.a) gibi dimdik duran kişilerin kanları ve omuzları üzerinde yükselecek ve dünyaya hakim olacaktır. Her İslami camianın bu bilince sahip gençler yetiştirmesi, öncelikli hedefleri arasında olmalıdır.
5. Hz. Hamza (r.a); şehittir, şehitlerin efendisidir. Allah ve Resulü’nü her şeyden çok sevmenin ispatıdır onun şehadeti. Sevgilinin yolunda en kıymetlisini feda edebilmektir şehadet. Hz. Hamza (r.a) ve arkadaşlarının mübarek kanları ile sulanan İslam ağacı büyümüş ve insanlığa meyvelerini sunmuştur. Ne zaman ki bu ümmetin evlatları; önderleri Hz. Hamza (r.a) gibi şehadeti hayata tercih ederse, işte o zaman İslam ağacı tekrar canlanacak, büyüyecek, küfür ve cehaletin güneşi altında kavrulmuş insanlığı gölgesinde gölgelendirecektir.
6. Rabbimizin öyle geniş bir merhameti, bağışlaması var ki kişi iman ettiğinde; daha önce Peygamberimizin (sav) amcası, şehitlerin efendisi ve Allah’ın aslanı olan Hz. Hamza’yı (r.a) vahşice öldürmüş olsa bile Rabbimiz onu affeder. Aynı şekilde kendisi için bir dost, davasının en büyük destekçisi olan amcasını öldürüp ciğerlerini çıkaran kişiyi affedip cezalandırmayan Peygamberimiz de (sav) ne yüce bir ahlak üzeredir. Dinimiz bağışlama ve merhamet dinidir. “…Rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır…” (Araf suresi 156. Ayet)
Not: Bu yazıda, TDV İslam Ansiklopedisi ve islamveihsan.com sitelerinden yararlanılmıştır.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?