Sosyal Medya Dünyasında İzlenmesi Gereken İlkeler
Gündelik hayatımızda olduğu gibi sosyal medya alanında da uymamız gereken bazı kuralların olması ve bu kuralların çerçevesinin belirlenmesi gerekir. Bireysel ve toplumsal ilişkilerimizin sağlıklı bir şekilde yürüyebilmesi ve toplumsal huzurumuzun sağlanabilmesi için toplum olarak belirlenen bu kurallara uymak zorundayız. Sosyal medya, yapılan her işin mübah olduğu, söylenen her sözün kişinin yanına kâr kaldığı bir alan değildir, olmamalıdır. Üzülerek ifade edelim ki bugün sosyal medya kullanımı konusunda toplum olarak istenilen düzeyde değiliz. Amacına uygun kullanılması hâlinde hayatımızı kolaylaştıracak bu mecrayı maalesef çoğu zaman farklı amaçlarla kullanıyoruz.
Özellikle gençler için sosyal medya, bir oyun ve eğlence alanına dönmüş durumda. Sosyal medya fenomeni, youtuber olma hayali kuran gençlerimiz, her gün yeni bir acayipliğe imza atıyorlar. Çektikleri videoları sosyal medyada paylaşıp meşhur/zengin olma hayali kuran ve bunun için de hiçbir ahlaki değer tanımayan gençlerin sayısı her geçen gün artmakta, eskiden büyüdükleri zaman öğretmen, doktor, mühendis olmak istediklerini söyleyen çocuklarımız da buna bağlı olarak youtuber olmak istediklerini ifade etmektedirler.
Sosyal medyada kaynağı araştırılmadan pek çok bilgi paylaşılıyor. İşin vahim tarafı bu hatayı mütedeyyin insanlar da yapıyor. Sosyal medyada gördüğümüz bir haberi, doğru olup olmadığına bakmaksızın paylaşmamız, bu haberin kitlelere ulaşmasında bizim de aracı olmamız, kaçınmamız gereken bir durumdur. Aksi taktirde “Ey inananlar! Eğer yoldan çıkmışın biri size bir haber getirirse, onun iç yüzünü araştırın, yoksa bilmeden bir millete fenalık edersiniz de sonra ettiğinize pişman olursunuz.” (Hucurat, 6) ayetine muhalefet etmiş oluruz. Zira Yüce Rabbimiz hem gündelik hayatta hem de sosyal medyada paylaştığımız bilgilerin doğruluğunu bizlere soracaktır. Yüce Allah (c.c) bizlere “Facebook ve Twitter’da filanca haberi paylaştın bu bilgi doğru muydu, kaynağı neydi?” diye soracaktır. Eğer o bilgi doğru değilse, o bilgi yalan içeriyorsa bunun verilecek bir hesabı olduğunu ne yazık ki unutuyoruz. Haberi biz yazmamışsak bile paylaşmanın ve beğenmenin de hükmünün bu olduğunu unutmamalıyız.
Sosyal medyada dikkat edilmesi gereken konulardan birisi de müstehcenlik hususiyetidir. Çoğu insan, biraz gülmek/güldürmek veya dikkat çekmek adına yaptığı paylaşımın içeriğine dikkat etmeden bunu, yüzlerce hatta binlerce insana gönderebilmektedir. Paylaşılan haber veya video içeriğindeki müstehcen ifadeler ya da görüntüler sebebiyle hanemize günah yazıldığını çoğumuz düşünmüyoruz bile.
Gündelik hayatta başkalarının mahremine girmek, onların gizli hâllerini araştırmak nasıl günahsa sosyal medyada da bunu yapmak aynı derecede günahtır. İnsanların bazen uygunsuz videoları sosyal medyaya düşebiliyor. Müslümana yakışan bu görüntülerin içeriği doğru olsa bile bunları yaymamaktır. Bu görüntülerin paylaşılması ve geniş halk kitlelerine ulaştırılmasının ne paylaşana ne de içinde yaşadığı topluma bir faydası olmayacak bilakis bu tür ifşaatlar, o günahların toplum içerisinde daha fazla yayılmasına ve normal bir hâl almasına sebep olacaktır. Bu kötülüğe ortak olmamak adına bu tarz çirkin görüntü ve haberleri görmezden gelmek, bunları yaymaktan uzak durmak gerekir.
Sosyal medya bazen farklı fikirlere sahip insanların çarpıştığı bir muharebe alanına dönebiliyor. İşin vahim tarafı çarpışan sadece fikirler olmuyor. Sosyal medyadaki fikir çatışmaları, insanların birbirlerine hakaret hatta küfür içeren ifadeler kullanması sonucunu doğurabiliyor. Maalesef pek çok bilinçli insan da bu hataya düşerek muhatabının ağır hakaret ve küfürlerine cevaplar vererek karşıdakinin yaptığı bu yanlış eylemin kendi yanlışına mazeret oluşturabileceği yanılgısına kapılabiliyor. Bu konuda özellikle heyecanlı gençlerin çokça hatalar yaptıklarına şahit oluyoruz. Başta tebliğ amaçlı başlayan konuşma, zaman içinde iki tarafın ağır hakaret ve sataşmalarıyla nahoş bir şekilde son buluyor. Sonuçta iyi niyetle başlanan tebliğ vazifesinden de bir netice elde edilememiş oluyor. Bu konuda samimi genç kardeşlerimize naçizane tavsiyemiz peygamberlerin tebliğ metodunu iyice araştırmaları, tebliğ görevini ifa eden peygamberlerin, kendilerine sataşan, hakaret eden, fiziksel saldırıda bulunmaya çalışan insanlara karşı takındıkları tavrı müşahede etmeleridir. Genç kardeşim şu soruyu sormalıdır kendisine: “Benim gayem İslâm’dan uzak olan insanlara bu dinin hakikatlerini ulaştırmak suretiyle onların hidayetlerine vesile olmak mıdır yoksa benim gibi düşünmedikleri ve benim inancımı kabul etmedikleri hatta inancıma saldırdıkları için onlarla kavga etmek midir?”
Bir insanla alay etmek ve onun gıybetini yapmak gündelik hayatta olduğu gibi sosyal medyada da haramdır. Sosyal medyayı kullanan birçok insan buna dikkat etmemekte; alay, gıybet, ifşa etme eylemleri sanki sosyal medyada mubahmış gibi hareket etmektedir.
Sosyal medyanın garip bir cazibesi vardır ve bu cazibeye pek az insan karşı koyabilmektedir. Sürekli bir fikir bombardımanına maruz kalan sosyal medya kullanıcısı, başta seçici olmaya çalışsa da zaman içinde faydalı-faydasız, gerekli-gereksiz, önemli-önemsiz ayırımı yapmadan hemen her konuyla ilgilenmeye çalışmaktadır. Hâlbuki Rabbimiz kutsal kitabında “Seni ilgilendirmeyen, hakkında bilgin olmayan şeylerin ardına düşme; çünkü kulak, göz ve gönül bundan sorumlu tutulacaktır.” (İsra, 36) buyurarak bir Müslüman için bu konuda ölçüyü net bir şekilde ortaya koymuştur. Yüce Rabbimizin emrine muhalefet etmemek için gündelik yaşantımızda olduğu gibi sosyal medyada da bizi ilgilendirmeyen şeylerden uzak durmamız gerekir.
Hangimizin daha güzel davranacağını sınamak için hayatı ve ölümü yaratan Rabbimiz, bizleri sosyal medya ile de sınamaktadır. Her insanla beraber onu Allah’ın (c.c) yolundan saptıran bir şeytan bulunduğunu ve bu şeytanın sosyal medya dünyasında da bize eşlik ettiğini unutmamak gerekir. Modern çağda genç-yaşlı, kadın-erkek hemen herkesin cebinde bulunan aklı uyuşturan telefonlar ve bu telefonların bizlere kapısını araladığı sosyal medya denen dünya, bize musallat olan şeytanların yerini almış durumdadır. Gıybet, tecessüs, alaya alma, küfür, hakaret, laf taşıma, dedikodu vb. her türlü günahı bu mecrada işler olduk. İşin garip tarafı bu hâller bizim için normalleşmiş durumda.
Sosyal medya öyle bir imtihan alanıdır ki bazen bizleri esfel-i safiline düşürebileceği gibi bazen de bizleri en yüce makamlara çıkarabilir. Hatta öyle ki gereği gibi kullanıldığında en önemli sorumluluğumuz olan toplumsal davet görevini yerine getirebilme ya da bir zulüm ve zalim karşısında dünya Müslümanlarını harekete geçirebilme, zulmü duyurabilme ve mazlumlara en kısa zamanda daha fazla yardım edebilme imkânlarını bize sunan paha biçilmez bir nimettir. Zalimlerin zulmünü engelleyebilme, mazlumlara ve mücahitlere destek olabilme vasıtasıdır. Yani günümüzün en etkili silahlarından birisidir bu dünya.
Allah’ın (c.c) emir ve yasakları hayatımızın her anında ve alanında geçerlidir. Kaş ve göz işaretlerimize varıncaya kadar İslâm’ın bizleri sorumlu tutmadığı herhangi bir alan yoktur. Başka bir ifadeyle bizler evde, çarşıda, pazarda, okulda, işyerinde, yönetimde, yargıda hülâsa hayatımızın tümünde Rabbimizin emir ve yasaklarına uymakla mükellefiz. Bu emir ve yasaklar, sosyal medyada da geçerlidir. “İnsan hiçbir şey söylemez ki onun yanında (yaptıklarını) gözetleyen (ve kaydeden) hazır bir melek bulunmasın.” (Kaf, 18) ayetinde geçen “bir söz söylemez ki” ifadesinin günümüzde, “bir siteye girmez ki, bir beğenide bulunmaz ki, bir görüntü yollamaz ki, bir cümle yazmaz ki…” eylemlerini de kapsadığını söylemek mümkündür. Bu nedenle sosyal medyanın, internetin ve diğer iletişim araçlarının bize sunduğu imkânları kullanırken aklımızı ve kalbimizi şeytana kiralamamak, onları, ikisinin de gerçek sahibi olan Allah’a (c.c) ram etmek gerekir.
Sahabe-i Kiram’dan Muaz b. Cebel radıyallahüanh ile Peygamber Efendimiz (s.a.s.) arasında geçen uzun bir diyalogda Muaz b. Cebel, Efendimiz’e (s.a.s.) “Ya Resûlullah! Beni cennete girdirecek, cehennemden uzaklaştıracak bir ameli bana haber ver.” deyince Peygamberimiz (s.a.s.), kendisine çeşitli nasihatler etmiş en sonunda da dilini tutmuş ve: ‘Şunu koru’ buyurmuştur. Muaz: “Ya Resûlullah! Biz konuştuklarımızdan da sorgulanacak mıyız? diye sorunca Allah Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurmuş: “Annen yokluğuna yansın ey Muaz! İnsanları yüzüstü cehenneme sürükleyen, ancak dillerinin ürettikleridir!”1
Dillerimizin ürettikleri işte bu kadar ehemmiyetlidir. Peki ya zihnimizin ve ellerimizin ürettikleri? Bunlara ne demeli? Günümüz dünyasında konuşma imkânı bulamadığımız pek çok insana, düşündüğümüz ve yazıya döktüğümüz şeyleri, yazılı ve görsel olarak sosyal medya kanalıyla ulaştırabilmekteyiz. O yüzden bizler Allah (c.c) katında sadece konuştuklarımızdan değil yazdıklarımızdan, çizdiklerimizden hatta bize ait olmayıp hakkında hiçbir bilgimiz olmayan yaydıklarımızdan da hesaba çekileceğiz. İnsanoğlu ne kadar da zalim ve cahil! İmtihanı kendisi için zorlaştırmakta ne kadar da mahir! Yüce Rabbimiz, “Ey iman edenler! Zandan çok sakının. Zira zanların bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli yönlerini/kusurlarını araştırmayın; biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin…” (Hucurat, 12) buyurarak zorlu geçecek imtihanımızı bizim için kolaylaştırmaya çalıştıkça bizler, “Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir.” (Ahzab, 72) ayetinde ifade edilen zalim ve cahil sıfatlarının hakkını vermeye çalışır gibiyiz.
Dünyada konuştuğu, yazdığı, yaydığı her şeyin hesabının sorulacağı bilincine sahip olan insanların, gündelik hayatta ve sosyal medyada fütursuzca hareket etmesi düşünülebilir mi? Yine “İman edenler arasında çirkin şeylerin yayılmasını isteyenlere dünya ve ahirette elem verici bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Nûr, 19) ayetini okuyup bu ayet üzerinde tefekkür eden bir Müslümanın, sosyal medyayı bu amaçla kullanması da düşünülemez.
Özetle günümüz teknoloji çağında hayatımızın bir parçası hâline gelmiş olan sosyal medyayı kullanırken, uymamız gereken bazı kuralların olması ve bu kuralların çerçevesini çizen bir sosyal medya fıkhı geliştirmemiz gerekir. Bu kurallar sayesinde birey ve toplumun huzuru ve güveni sağlanmış olur.

Kaynakça
1) Tirmizî, Îmân 8. Ayrıca bk. İbni Mâce, Fiten 12.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?