İmam, Fakih, Âlimlerin Sultanı sıfatları ile anılan İzzeddin b. Abdüsselam h. 577/ m. 1181 yılında Şam’da dünyaya geldi. Şafii mezhebi fıkıh âlimi olup tam ismi: “İzzuddin Abdülaziz b. Abdüsselam b. Ebi’l-Kâsım b. Hasan
b. Muhammed’dir.
İzz b. Abdüsselam oldukça yoksul ve dindar bir ailede doğar. Şartlar O’nu küçük yaştan itibaren ilim talebinden ziyade rızık talebiyle meşgul olmaya zorlar. Ama bu durum uzun sürmez. O, ilim öğrenmede azim ve sabır ile bütünüyle kendisini ilim öğrenmeye vermesi sebebiyle diğer talebeleri nazaran daha hızlı seviye kat etmeye ve daha iyi kavramaya başlar.
İslami ilimlerde döneminin otorite şahsiyetlerinden biridir. En önemli özelliği; ilmi ve konuları kavrayış biçimidir. Bu alanda zirve isimlerden sayılabilecek derecede temayüz eden İzz b. Abdüsselam, talebeleri tarafından ‘Sultan’ul Ulema’ ismiyle anılmıştır.
İslami ilimler alanında ümmete çok değerli ilmi bir miras bırakmış, henüz basılmamış çok önemli özgün telif eserler vermiştir.
Hakkı haykırma konusundaki cesareti ve heybeti kendisinin en önemli özelliklerinden biriydi. Allah’ın ancak kendi yolunda çalışan ihlaslı kullarına bahşettiği bu önemli özellikler, İzz bin Abdüsselam’da fazlasıyla mevcuttu. Yöneticiler ve sultanlar karşısındaki cesareti ve Allah’ın şeriatına aykırı olan her şeyi çekinmeden açıkça ortaya koyup aynı sadeliğiyle insanlara sunmasıyla bilinirdi.
Hayatının hangi dönemi incelenirse incelensin bu asil duruş her zaman görülecektir. Bu konuda tarihe geçecek çok önemli kesitler mevcuttur.Bunlardan bazılarını sunmakla yetinelim;
Şam Sultanı Salih İsmail Eyyubi, haçlılarla antlaşma yaparak kardeşi Mısır SultanıNecmeddin Eyyubi’ye karşı savaş kararı almıştı. Antlaşmaya göre Sakîf, Saydave bazı kaleler haçlılara bırakılacak, destek amaçlı askeri birlik gönderilecek ve haçlıların Şam’a girip silah alımlarına izin verilecekti. Büyük İmam bu yanlış karar üzerine ayaklanmış, haçlı ordularına silah satışının haram olduğuna hükmedip yaptığının yanlış olduğunu sultanın yüzüne haykırmış ve cuma günleri sultana yapılan duayı kesmiştir. Sultan Salih’in İslam ümmetinin topraklarını kendi şahsi mülkü gibi tasarrufta bulunamayacağını, haçlılara satılacak silahların Müslüman kardeşlerimizin kanını akıtacağını ilan etmiş ve bu politikaya şiddetle karşı çıkmıştı. Bunun üzerine hükümdar, İmam’ı fetva ve hutbe okuma görevlerinden azledip kendisine zulüm, baskı ve hapis uygulamaya başladı. İmam’ı Şam’dan çıkarıncaya kadar bu baskılara devam etti.
Sözünü sakındırmaması nedeniyle hayatı boyunca Sultanlarla çok defa karşı karşıya gelmiştir. SultanSalih Eyyubi ile karşıkarşıya geldiği meşhur bir olayı da şudur;
“Mısırda o dönemlerde birçok büyük vilayet ve bölge Necmeddin Eyyubi tarafından satın alınan kölemenlerin yönetici olduğu bir dönemdi. İmam İzz bin Abdüsselam bu sebeple halkın hür kimseler değil de kölelerin yönetimi altında olduğunu fark edince dinen bunun meşru olmadığına dair bir fetva yayınladı. Bu fetva hâlihazırdaki yüksek mevkide bulunan birçok Sultan ve valinin azledilmesi anlamına geliyordu. Mısır o günlerde bu haber ile çalkalanmaya başladı. Çünkü Sultanlar makamlarını terk etmek istemiyor ve bu fetva nedeniyle imama şiddetli öfke duyuyorlardı. Hatta sultanın yardımcısı dâhilkölemendi. Hep birlikte imamı ikna etmek için yanına geldiler. İkna edemeyince tehdit ettiler. Oysaki o Şam’daki baskılara boyun eğmemiş ve Mısır’a hicret etmişti.
Olay çözülmeyince Sultan Salih Eyyub’e intikal ettirildi. Sultan imamın fetvasını garipseyip reddetti. İmam İzz b. Abdüsselam, sözünün dinlenmediğini anlayınca kadılık görevinden istifa ettiğini duyurdu. O, görüntüde değil gerçek bir kadı olmak istiyordu. Allah’ın kendisini verdiği fetvalar nedeniyle hesaba çekeceği şuuruyla hareket ediyordu. Bineğine bindi ve Mısır’ı terk etmek üzere yola koyuldu. İmamın şehirden çıkmasıyla birlikte binlerce âlim, tüccar, kadın, yaşlı ve çocuklardan oluşan halk kitleleri kendisini desteklemek amacıyla arkasından yola koyuldular. Halkın sokaklara döküldüğü haberi sultan Necmeddin Eyyub’e ulaşınca onun gidişiyle saltanatının tehlikeye düşeceği korkusuyla ardından gidip gönlünü alarak geri dönmesini ve fetvasının gereğinin yapılmasını istedi. Bunun üzerine imam “Eğer bu yöneticiler görevlerine devam etmek istiyorlarsa öncelikle köle hukukuna göre satışa çıkarılmaları, sonra satın alınan kişi tarafından azat edilmeleri gerekir. Eğer daha önceden bedelleri beytülmalden ödenmişse bu bedelin Müslümanların hazinesine iade edilmesine hükmetti. Tarihte bir başka örneğine rastlanmayan bu olaydan sonra kendisine “bâyiu’l-mülûk, bâyiu’l-ümerâ” (meliklerin satıcısı) lakabı verilmiştir.
İzz bin Abdüsselâm, verâ ve takvâ sâhibi, haramlardan ve şüphelilerden çok sakınan ve cömertlik, misafirperverlik ve iyilikleri ile tanınmış güzel hasletlere sahip, hayatın her alanında örnek alınabilecek ender bir şahsiyete sahipti.
Bir bayram günü İzz bin Abdüsselâm, sultanla bayramlaşmak üzere saraya gitti. Saraya girince, bütün herkesin sultanla bayramlaşmak için hazır bulunduğunu, âmirlerin ve ulemanın, sultanın önünde yerlere kadar eğildiğini gördü. İzz bin Abdüsselâm, sultanı, bir tazim kelimesi olmadan ismi ile çağırarak; “Ya Eyyub! Allahü Teâlâ kıyamet gününde seni hesaba çekerken; “Sana bütün Mısır memleketini verdim. Yâni seni oraya sultan yaptım. Sen ise, hükmün altındaki topraklarda içki satılmasına müsâade ettin derse, o zaman senin tutanağın ne olacak?” diye sordu. Sultan Eyyub; “Bu söylediklerin Mısır topraklarında mı oluyor?” diye sorunca, İzz bin Abdüsselâm; “Evet, falan yerde, falan dükkânda açıktan açığa içki satılıyor ve daha başka birçok kötü işler oluyor. Sen bu memleketin sultanısın, bunlara mâni Olacağına bu memleketin nimetleri içinde tepinip duruyorsun!” dedi. Oradakilerin hepsi bu sözleri duydu. Sultan; “Efendim! Bunlar, benim zamanımda olan şeyler değildir. Babam zamanından kalan şeylerdir.” dedi. Bunun üzerine İzz bin Abdüsselâm; başını sallayarak “Hayır demek ki sen şöyle diyorsun “Biz, atalarımızı bir din üzerinde bulduk. Biz de onların izlerince giderek hidayet buluruz” mealindeki, Zuhrûf suresi yirmi ikinci ayet-i kerimesini okudu. Yâni benim zamanımda değilde, babamın zamanından beri satılıyordu, demekle kurtulacağını mı zannediyorsun?” dedi. Bunun üzerine sultan; “hayır! Allah’a sığınırım” dedi ve derhal o içki satılan dükkânı kapattırdı. Talebelerinden biri İzz bin Abdüsselâm’a; “Nasıl oldu da siz o kadar insanın içinde sultana o sözleri söylediniz?” diye sorunca, “Sultan kibirlenmesin ve gururlanmasın diye söyledim” cevabını verdi. O tekrar; “Sultandan korkmadınız mı?” diye sordu. O da; “Allah Teâlâ’nın heybetini gözümün önüne getirdim, sultan benim yanımda küçücük kaldı.” diye cevap verdi.”
Hocaları
Ebu Hüseyin Ahmet bin Mevazini, Abdüllatif bin İsmail el-Bağdadi, Fahreddin bin Asakir, Seyfeddin el-aAidi ve Şehabettin es-Sühreverdi Kâdîİbnü’l-Harestânî, Ebû Tâhir Berekât b. İbrâhim el-Huşûî, gibi hocalardan ders aldı. Fahreddin bin Asâkir’den; Usul-i fıkhı Seyfeddin-i Amidî’den; hadîs ilmini Ebu Muhammed bin Ebu Kasım bin Asâkir, Ömer bin Muhammed, Hanbel bin Muhammed, kâdı Abdussamet bin Muhammed’den ve birçok âlimden öğrendi.
Talebeleri
İslâm dünyasının her yanından fetva sormak ve ilim öğrenmek için gelen insanların yoğun ilgisine muhatap olan, ilmî olgunluk döneminden sonra hayatını öğrenci yetiştirmeye adayan imamın önemli sayıda öğrencisi vardır. Bunlar arasında oğlu Şerefeddin Muhammed ed-Dımyati, Takiyud-din İbnDakîkul‘îyd, Ebû Şâme el-Makdisî, Şehâbeddin el-Karâfî, Ebü’l-Hasan Alâeddin Ali b. Muhammed el-Bâcî, Tâceddin Abdurrahman b. İbrâhim el-Firkâh, Abdülmü’min b. Halef ed-Dimyâtî ve gibi âlimler vardır.
Eserleri
Fıkıh, Usul-u fıkıh, tefsir, hadis, kelâm, siyer, tasavvuf gibi alanlarda kırk civarında eser veren İbn Abdüsselâm genelde sade ve kolay anlaşılır bir dil kullanmış, bu şekilde ilme dayalı kültürü halk arasında yaymada büyük başarı elde etmiştir. Bazı eserleri basılmış bazıları ise el yazması olarak muhafaza edilmektedir. Basılmış önemli eserleri şunlardır:
Kavâ’idü’l-ahkâm fî mesâlihi’l-enâm: Kavaidliteratürünün günümüze ulaşan ilk örneklerinden biridir İslâm dininin, bütün hükümlerin odağında yer alan insanların özel ve genel yararını sağlama ve koruma (celb-i mesâlih), onlara gelebilecek zarar ve kötülükleri önleme (def‘-i mefâsid) ilkesinin fıkhın çeşitli alanlarına uygulanması ve bu ana ilkenin tamamlayıcısı konumundaki kurallar ele alınmıştır.
El-İmâm fî beyâniedilleti’l-ahkâm. Fıkıh usulüne dair olan eserdir.
Ahkâmü’l-cihâd ve fezâ’ilüh (Cidde 1986).
El-Fetâva’l-Mısriyye. Mısır’da yaşadığı süre içinde kendisine yöneltilen bazı sorulara verdiği cevapları ihtiva eden bir eserdir.
El-işâreile’l-Îcâz fî ba’zıenvâ’i’l-mecâzKur’an’ın i‘câzıyla ilgili olan bu eseri Tâceddin es-SübkîKavâ’idü’l-ahkâm’la birlikte İbn Abdüsselâm’ın dinî ilimlerdeki üstün mertebesinin önemli belgesi kabul eder
Tefsiru’lizz bin Abdüsselam (Tefsiru’l Kur’an)
Ahvâlü’n-nâs. Dinin temel öğretisi açısından insanların dünya ve âhiretteki durum ve derecelerine temas eden bir risâledir.
El-Fetâva’l-Mevsıliyye (Musul hatibi Şemseddin Abdürrahîm et-Tûsî’nin sorduğu doksan soruya verdiği cevaplardan oluşan bir eserdir.
El-Ġâyefi’htisari’n-Nihâye (el-Cüveynî’ninNihâyetü’l-matlab adlı eserinin muhtasarıdır.)
El-İmam fibeyâniedilleti’l-ahkâm
Araştırma metodolojisi
Hüküm verme ve maslahatı belirlemede aklın kullanılmasını önemseyen bir metodu benimsemiştir. Eğer bir hüküm Kur’an, sünnet, icma’ ve kıyastan çıkarılamıyorsa bu durumda mefsedeti yok eden, maslahatı gerektiren hususlar dikkate alınarak hüküm ortaya konur. Bu yöntemde en önemli etken ise aklı kullanmaktır.
Âlimlerin kendisi hakkındaki övgüleri
Başta Zehebî, Sübkî, İbnHacib, gibi çeşitli mezheplere mensup şahsiyetler olmak üzere daha sonraki âlimlerin İbni Abdüsselâm’ın ilmini ve ahlâkını övmeleri onun bu âlimler nazarındaki mertebesini göstermektedir.
Zehebi kendisi hakkında şöyle demiştir. “Dinin emir bi’l-ma‘rûf nehiy ani’l-münker ilkesini yerine getirmeye son derece önem veren zâhid ve takva sahibi bir âlim olduğu, dinin hakikatini haykırma konusundakimseden çekinmeyen, dört bir yandan ilim talebelerinin kendisine yöneldiği ve kendisinin birçok talebe yetiştirdiğini bildiğimiz bir müçtehittir.
Şeyhu’l-İslam İbni Dakik el-İyd: “İbn Abdusselam Sultanul-Ülemadır.” demiştir. İbniHacib: “İbni Abdüsselam Gazali’den daha büyük fakihtir.” değerlendirmesinde bulunmuştur.
İbni Sübki: “O bir Şeyhu’l-İslam, en önde gelen imamlarımızdan, âlimlerin sultanı, tartışmasız kendi döneminin imamı, zamanının davetçisi, şeriatın hakikatinive mekasıdını en iyi açıklayanlardan biridir” demiştir.
İmam İzz bin Abdusselam 1262 (H.660) senesinde Kâhire’de 83 yaşında vefat etmiştir.
Allah bu büyük imam ve değerli ilim adamına rahmet etsin. Onu Firdevs cennetinde ağırlasın ve makamını ali eylesin.
Rabbim günümüz âlimlerine ilham vermesi ve örnek olmasını sağlasın. İslam ümmetini bıraktığı eserleri ve etkili şahsiyeti ile faydalandırsın.(Amin)
Not: Dergimizde arapçasıda yayınlanan makalemizin çevirizidir.

Tercüme: Muharrem Güneş

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?