Tesettür, Arapça s-t-r (ستر) kökünden türemiş bir kelimedir. Sözlükte, örtünme ve gizlenme manasındadır. Terim manası ise kadın ve erkeğin, Allah’ın emrettiği şekilde vücutlarını kapatmalarıdır.
Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Ey Âdemoğulları, size çirkin yerlerinizi örtecek giysi ve süslenecek giysi indirdik, takva elbisesi daha hayırlıdır. İşte bunlar Allah’ın ayetlerinde dur, umulur ki düşünüp öğüt alırsınız” (A’râf, 26)
Şimdi bu konuda akıllara şu soru geliyor: “Çıplaklık haram da süslenmek haram değil mi?” Şöyle ki: Çıplaklık ahlakın bozulmasından zinanın artmasına ve şehevi duyguların kölesi olmaya kadar birçok olumsuzluğa sebep olur.
Süslenme konusuna gelecek olursak: Kişinin evinde yani helal dairesinde süslenmesinde bir sakınca yoktur. Hatta kişinin evinde kocası için süslenmesi sünnettir. Süslenmeye evde izin verilmesinin sebebi kadınların İslam’da bir mücevher olarak görülmesinden kaynaklanır. Takdir edersiniz ki mücevherler en gizli çantalarda saklanır ve kadife yastıklarda, değerlerini bilecek kişilere sunulur. Kadın da helal dairesinde, değerini bilecek olan eşi için süslenir. Bir misal daha verecek olursak genç bir kız, vücut hatlarını belli edecek dar veya açık bir giysi giyinerek dışarı çıkarsa onu gören ona bakan her erkeğin aklından ister istemez olumsuz düşünceler geçer. Fakat Müslüman bir genç kız, vücut hatlarını belli etmeyecek bir giysi ile güzelce örtünüp dışarı çıkarsa o kız, erkeklerin dikkatini pek fazla çekmez. Açılıp saçılmanın yaygın olduğu ülkelerde kadınlara yönelik olumsuzlukların ve boşanmalarının çok yüksek oranda olduğu bilinmelidir.

Tesettür ile ilgili iki yanlış anlayış vardır. Bunlardan birincisi; insanların (fasıkların) yaymış olduğu yanlış fetvalardır. Örnek olarak eskilerde olan bir olayı anlatarak başlamak istiyorum. Evlerde tuvaletlerin olmadığı devirlerde bir takım ahlaksız kişiler, geceleri tuvalet için dışarı çıkan kadınları takip ederlermiş. Kadının üzerinde çarşaf olursa onun hür bir kadın olduğunu bilir ve ardına düşmezlermiş. Olay bundan ibaret. Ancak buradaki sorun, bir gazete yazarının bu olayı kendi kafasına göre yorumlayarak “O zamanlarda açık gezen kadınlara eziyet ediliyordu şimdi ise böyle bir eziyet yoktur; o hâlde örtünmeye de gerek kalmamıştır” demesi ve bazı insanların da bu cahilane düşünceye uymasıdır.

İkincisi ise şudur: Başörtülü kızların bazılarında görülen iffetsizlik. Üzülerek ifade edelim ki toplum içerisinde başörtüsünü küçük düşürecek hareketler yapanlar var. Bu kişiler süs olsun diye başörtüsü takmakta ve bu hâlleriyle de başörtüsüne en büyük zararı vermektedirler. Bu gibi kimselerin temel derdi, “Allah beni nasıl bir tesettür ile istiyor?” değil, “Tesettürlü bir şekilde nasıl beğenilirim” derdidir maalesef. Başı açık bir bayan bir hata yaptığı zaman kişiliği rencide olur ama tesettürlü bir bayan bir hata yaparsa hem inancı hem tesettürü hem de kişiliği rencide olur.
Buradan hareketle diyebiliriz ki: Tesettür, gelişi güzel giyinmek değildir. Tesettürde uyulması gereken belli başlı bazı kurallar vardır. Bu kuralları şu şekilde özetleyebiliriz:

1) Ayetlerde işaret edildiği gibi ince olmayan ve dikkat çekmeyen giysiler giyilmelidir.
2) Vücut hatlarını belli etmeyecek şekilde geniş giysiler giyilmelidir.
3) Yakayı ve omuzlardan aşağı sarkarak göğüsleri de kapatacak şekilde bir başörtüsü takılmalıdır.
4) Süs niyeti ile baş hizasını geçen topuzlar yapılmamalıdır.
Şöyle buyurmaktadır Efendimiz (s.a.s.): “Onlar, giyinmiş oldukları hâlde aslında çıplak olan ve öteki kadınları kendileri gibi giyinmeye zorlayan ve başları deve hörgücüne benzeyen kadınlardır. İşte bu kadınlar cennete giremedikleri gibi cennetin çok uzak mesafeden hissedilen kokusunu bile alamazlar.”
5) Tesettürlü bir bayan da gözlerini haramdan sakınmalıdır.

Son olarak: Müslüman bir kadında hayâ ön planda olmalıdır. İnsanoğlunun çirkin ve aşağı isteklerini örten incecik nazik bir perde vardır o da hayâdır. Bir kadın her şeyini kaybedebilir ama hayâsını kaybetmemelidir.
Yazımı bu konu ile ilgili çok güzel bir kıssa ile bitirmek istiyorum: Ümmü Halit adında bir kadın yüzünü örterek Peygamber’e (s.a.s.) gelip şehit oğlunu sorar. Sahebeden bazıları “Oğlunu sormaya geldin ama yüzün örtülü” derler. Kadın ise “Oğlumu kaybettim ama hayâmı kaybetmedim ya!” diye cevap verir.
Yüce Allah iman ile özümüzü, hayâ ile yüzümüzü, edep ile sözümüzü, Kur’an ile ömrümüzü güzelleştirsin… Âmin…

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?