Cihad nedir? Bulunduğum ortamda nasıl cihad edebilirim? Cihad her yer ve zamanda mümkün müdür? Allah (c.c.) Tevbe suresi 24. ayetinde cihad hususunda ciddi bir uyarıda bulunmaktadır. Cihad etmeyenleri adeta fasık diye nitelendirmektedir. Hatta tehdit etmektedir. O halde sorumuzu tekrarlayalım: Cihad nedir?
Cihad mücadeledir. Din-i mübin-i İslam’ın yücelmesi için hayatın her sahasında ortaya bir çalışma koymaktır. Cihad Allah’ın dini uğrunda hareket halinde olmaktır. Kur’ân’da cihad edenler, cihad etmeyenlerden üstün tutulur. Cihad etmeyenler, bu zorlu sınavdan geçmeyenler elbetteki cihad edenlerin mükâfatlarına erişemezler.
Kur’ân-ı Kerim’de cihad etmeyenleri tehdit eden ayet Tevbe 24’tür. Bakalım Rabbimiz ne buyuruyor:
“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler, size Allah’tan, Resûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez.”
Bir mü’min bu ayetin ışığında kendisine şu soruyu sorar: Annem-babam mı bana daha sevimli yoksa cihad mı?
Oğlum mu bana daha sevimli yoksa Allah yolunda cihad mı?
Kardeşlerim, eşim ya da akrabam mı bana daha sevimli yoksa cihad mı?
Bu saydıklarımızı elbetteki seveceğiz, onlarla güzel vakit geçireceğiz, hatta bunları cihad sahasına çekip kol kola verip cihad meydanlarında şehadet arayışına girişeceğiz. Fakat bunlar bizi cihaddan alıkoyuyorsa işte sorun burada başlıyor demektir. Bunlar bizleri bu ulvi amelden uzaklaştırıyor, cihadı unutturuyorsa ciddi problem var demektir.
Gelelim mallara ve ticarete. Şayet kazandığımız mallarımızı ve ticaretimizden elde ettiğimiz geliri cihad meydanında ve gününde sarf etmiyorsak imtihanı kaybetmişiz demektir. Bu durumda Allah’ın emri gelecek ve kaybedenlerden olmuş olarak bu hayattan çekip gideceğiz. Şuurlu mü’min, kazanmak için çalışırken zihninin bir köşesinde “kazandığımdan bir kısmını Allah’ın dinini yüceltmek için harcayacağım” fikri yatar. Bu düşünceyle ticaretini gerçekleştirir, maddi kazançlarını cihad yolunda seferber eder ve bununla mutlu olur.
Gelelim hoşlandığımız meskenlere. Sıcak yuvamız, yazlığımız ya da lüks evlerimiz cihad derslerinin yapıldığı yerlere dönüşmemişse bu evlerde hayır az demektir. Mekke’de Erkam’ın evinin gördüğü fonksiyonu göstermiyorsa orası gerçek manada bir mü’min ev değildir. O evler ki, oralarda cihad erleri yetişir, cihad ve şehadet dersleri oralarda tedris edilir. Cihad ayetleri orada ezberlenir. Allah yolunda cihad şuuru buralarda genç beyinlere nakşedilir. Cihada dair nazariyat burada derinlemesine işlenir. Cihadın tarihi bu evlerde ders olarak işlenir ve cihada dair planlama ve projeler bu evlerde masaya yatırılır. Allah’ın hoşnut olacağı evler işte bu evlerdir.
Davetçi bir Müslüman, Şeytan’a fırsat vermez. Hiçbir şey onu cihadından alıkoyamaz. Yukarıda saydıklarımızı birer birer Allah yolunda yaptığı cihadda kullanır ve bundan ecir elde eder. Müslümanın hayatı da sahip oldukları da cihad yolunda kullanılacak olan değerlerdir. Bunları hiç tereddüt göstermeden cihadında kullanır, başkalarına da örnek olur.
Bir diğer husus da bulunduğumuz ortamda nasıl cihad edeceğimizdir. Mü’min için hayat tümüyle nefis, şeytan ve İslam’a savaş açmış olanlara karşı mücadele sahasıdır. Mü’min elbetteki rızkını temin için çalışıp didinecek, hatta bunu ibadet olarak telakki edecek, fakat bu hayatta göstermesi gereken mücadelenin onun boynunda bir farz olarak durduğunu da asla unutmayacaktır. İslam düşmanlarının, İslam’a ve müslümanlara karşı başlattığı pervasız bir saldırı çağında Müslüman bir şahsiyet, bu saldırılara karşı ne yapacağını çok iyi bilen, bu uğurda plan yapıp taktikler gerçekleştiren bir bilinçte olmalıdır. Yaşadığı ortamı çok iyi okuyabilen ve mücadelesini en üst seviyede yapan müslüman fert, bu sayede cihad farizasını yerine getirmiş olur. O, cihadın her yer ve zamanda mümkün olduğu şuurunu taşır.
Müslüman, diliyle, kalemiyle ve bedeniyle cihadda bulunduğu gibi malıyla da cihad eder. İslam’ın yücelmesi için maddi fedakârlıktan kaçınmaz. Yeri geldiğinde tıpkı sahabenin yaptığı büyük fedakârlıkları gösterir. İslam’ın zirvesi olarak kabul ettiği cihada yeri geldiğinde malının yarısını, zamanı gelip çattığında tüm malını ve canını da bu yolda vermekten çekinmez.
Cihad eri bir müslüman bulunduğu ortamı bir vasıta olarak kullanır. Evi, derneği, vakfı ve şehri mücadelesinde aracı bir mekan olarak görür. Bu mekanların cihad vesilesiyle İslam’ın hizmetine sunulabileceğini düşünür, bunu gözden kaçırmaz.
Mü’min Tevbe 24’ün gölgesinde yaşadıkça Müslümanların şeref ve izzet dolu günlerine tekrar kavuşacağını bilir ve cihadsız geçen bir ömrün İslam’ın istemediği bir hayat olduğunu unutmaz. Cihadsız bir ömrün, Allah muhafaza, fasıklığa kadar götüreceğini bilir. Hayatı iman ve cihadla yoğrulması gereken bir zaman dilimi olarak okur.
Mü’minler Allah’ı ve Resulünü çok sevmekteler. Allah’ın huzurunda günde beş defa durup namazlarını eda etmekteler. Onlar Resûlullah’ı (s.a.s) da çok sevmekteler. Onun sünnetini en güzel şekliyle yaşamaktalar. Peki ya cihadı ne kadar sevmekteler? Cihad onları ne kadar meşgul etmektedir? Cihada ne kadar zaman ayırmaktalar? Ayet-i kerime üç sevgiyi bir arada zikretmiştir. Allah, Resul ve cihad sevgisi.
Resûlullah’ın (s.a.s) hayatına baktığımızda Medine dönemi tamamen bir cihad dönemiydi. O, Rabbini çok seviyordu ve buna sahabiler şahitti. Sahabiler de Allah ve Resulünü çok seviyorlardı ve üçüncü sıraya da cihadı koymuşlardı. O yüzden cihada büyük değer verdiler.
O halde hayatın her sahasında bütün müminlerin topyekûn cihada kalkmalarının zamanı gelmiş değil midir?

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?