Semaların süsü, gönül köprüsü ve kurtuluş çağrısı ezan… Tarihsel geçmişinde ezanla; toplanmanın ve toplu davranmanın, toplu ibadetin sinyali verilir. Zaman mefhumunun kendisiyle anlam kazandığı ibadetin ifa edilme vakti geldiği haber verilerek ruhu dirilişe çağırır ezan. Yükseltilen sesle büyülenen bedenin kavuştuğu coşku ile rahatlar insan. Kişi gevşemiş ve ibadete hazır hale gelmiştir.
Hikâyesini bilirsiniz ezanın. Nasıl ortaya çıktığını ve ilk ezanı kimin okuduğunu… Geçmişte namaza çağrı olarak farklı yöntemler kullanıldığını ancak günümüzdeki gibi bir ezanın ise Abdullah Bin Zeyd’in gördüğü rüya ile son şeklini bulup ilk ezanın Bilal-i Habeş tarafından okunduğunu… Maide ve Cuma surelerinde de Allah’ın ezandan söz ettiğini… Ezan’ın başlangıcının Medine-i Münevvere olduğunu ve Kutlu Hicret’in ilk ve bir rivayete göre de ikinci senesinde ezan okunmaya başlandığını, ondan önce yollarda, “namaza, namaza” veya “cemaatle namaza” anlamındaki “es-salah, es-salah” veya “es-salah cemiatün” ifadeleriyle çağrıldığını…
Tarih boyunca İslam’ın sembolü olmuş, şairlere ilham vermiş, Mehmet Akif Ersoy’un da İstiklal Marşına konu ettiği ezan, evrensel bir çağrıdır. Hangi dilden ve hangi ırktan olursa olsun Arapça olarak seslendirilmesi gereken ezan, ibadete davet olduğundan dolayı özüne uygun olarak okunması ve şeklinin değiştirilmemesi gerekir. Sembol olarak, okunması ve de dinlenmesi ibadet olarak belleklerimizde yerini alan ezanın teşkil ettiği önemli noktayı silmek ve onun toplum nezdindeki yerini zedelemek oldukça yanlış bir tutumdur.
Her dinin kendi doğasına, inanç ve esaslarına uygun ibadete çağrı sağlayan çağrısı olabilir. Bu vesile ile insanlar ibadetgâhlara koşarak kulluk vazifelerini eda etmeye çalışırlar. İslam’ın da en büyük davet unsurlarında biri ezandır ve müminler buna çok önem verirler. Daha doğru bir ifade ile değer vermek zorundadırlar.
Zaman zaman bazı akımların tahakkümü ile İslami motifler kaldırılmaya çalışılmış, değerler incitilmiş ve hassasiyetlerle oynanarak yok edilmeye çalışılmıştır. Bunlardan biri de ezandır. Özüne aykırı olarak değiştirilen ve güya millileştirilen ezan ile toplum mühendisliği yapılmaya çalışılarak bilinç ve algılarda tahribat yapılmaya çalışılmış, buna direnç gösteren kesimler toplum nezdinde karalanarak mahalle baskısı oluşturulmuş, cezalar kesilmiş ve Türkçe okunmaya başlanan ezan, bölgeselleştirilerek toplum tahriklere maruz bırakılmıştır.
Ezan’ın Türkçe okunması ile ilgili olarak tarihi seyri şöyle özetleyebiliriz.
18 yıl devam eden ve inananları kahreden bu süreç şu şekilde gelişmiş ve sonuçlanmıştır.
1- 1931 yılı Aralık ayında, Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle dokuz hafız, Dolmabahçe Sarayı’nda Ezan-ı Muhammedi ve hutbenin Türkçeye çevrilmesi çalışmalarına başlatıldı.
2- İlk Türkçe ezan İstanbul Fatih Camii’nde okundu. (30 Ocak 1932)
3- Diyanet İşleri Reisliği tarafından ezanın Türkçe okunması amacıyla müftülüklere talimat iletildi. (18 Temmuz 1932)
4- Diyanet İşleri Reisliği’nce ezanı Türkçe olarak okumayanların cezalandırılacaklarını ortaya koyan tamim yayınlandı. (4 Şubat 1933)
5- Ayrıca Arapça ezan yasağına uymayanların cezalandırılacağını bildiren yasa çıkarıldı. (2 Haziran 1941)
6- Demokrat Parti iktidar oldu. (14 Mayıs 1950)
7- Demokrat Partinin iktidar olması ile birlikte Ezan tekrar aslına uygun hale getirildi.( 16 Haziran 1950)
8- Ogün için Diyanet İşleri Başkanı olan Ahmet Hamdi Akseki imzası ile Türkiye’nin bütün il ve ilçe müftülüklerine ezanın aslına uygun okunacağı tamimi iletildi. (23 Haziran 1950)*
On sekiz yıl boyunca susturulan ezanın susma talimatı da ne yazık ki devletin bir din kurumu olan Diyanet tarafından verdirilmiştir. Yıl, 18 Temmuz 1932. Verilen bu karar uygulamaya geçmiş, direnenlerin akıbeti bu dünya için maalesef çile ve çilehaneler olmuştur. On sekiz yıl süren bu inanç zulmü, Demokrat Partinin iktidar olmasıyla bitmiş, Arapça okunmaya başlayan ezanın ülkede oluşturduğu tablo dillere destan ve unutulmaz olmuştur. İnsanlar yaşadıklarına inanamamış, tekrar tekrar ezanı okuyarak mutlu olmuşlardır.
Bir gökyüzü ki ezanı olmasın ve günde beş vakit daha önce ezan sesiyle nurlanmasın. Yüreklere hidayeti salgılayan, insan beyninde güzel nüanslar oluşturan ve cazibedarlığıyla bir sevgili kadar sevilmeyi başarabilen ezan “Tanrı uludur” ,“Tanrı uludur” şeklinde aslından ve esasından uzaklaşsın. Mü’mine düşen görev nedir? Bu ve buna benzeyen soruları kendi belleklerinde çözüp olası yanlışlıkları bertaraf eden karakterdeki insanlara çok ihtiyacımız olacaktır.
Din Allah’ındır. Ona savaş açan kaybeder. Onunla alay eden alay edilecek pozisyonlara düçar olur. Ezan gibi Hz. Muhammed (sav) den bu güne devam eden ve kıyamete kadar da sürecek olan Namaz ve kurtuluş çağrısı bazılarının hoşuna gitmese de semalarda yankılanmaya devam edecektir.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?