Hayatın sürdüğü her ortamda, yöneten ve yönetilen insan mefhumuyla karşı karşıyayız. Yaşamın idamesi bir bakıma buna bağlı. Hiçbir varlık başıboş değildir. Allah Resulü şöyle der; “Hepiniz çobansınız ve güttüklerinizden mes’ulsünüz.” Çoban sürüsünden mes’ulse, idaresi altındakiler hususunda hayrın ve şerrin de ortağıdır. Bu nedenle sürüsünü iyi idare etmek gibi bir mes’uliyeti vardır.
Kişi, dünya arenasında ya emir alır ya emir verir konumdadır. Faaliyetlerini bu şekilde sürdürmek zorundadır. İcra ettiği rollerin türü ve sayısına göre yönetim o kadar hayatın içine nüfuz eder ki, bunun dairesi dışında belki de hiçbir icraat yoktur. Ticaret, eğitim, aile içi, kurumsal yapıya sahip birimler, kamu merkezleri, tarımsal faaliyetler, sağlık, askeri ve daha birçok alanda yönetimle iç içe, olumlu ya da olumsuz bir etkilenme söz konusudur.
Yönetimin başında bir başkan ya da müdür bulunur. Onun da etrafında yardımcı ya da yardımcılar, yönetim kurulu ve diğer organlar yapıyı tamamlar. Yönetici Halife, devlet başkanı, kral, vali, komutan v.s. isimlerden birinin adını alabilir. Yönetim biçiminin türüne bağlı olarak bu kelimeler değişir. Ne tür olursa olsun önemli olan, insan ilişkilerinde pozitif sonuçlar elde edebilmektir.
Ailede bebeklik ve çocukluk dönemlerini geçiren ve ergenleşen birey, gençliğe ayak bastığı yıllarda kimseden emir almak istemez. Asileşir ve hırçınlaşır. Kimsenin boyunduruğu altına girmek istemez. Buna direnir. Bu yaş gençliğinin dahi hoşuna gitmese bile yönlendirilmeye ihtiyacı vardır. Her dönemin biyolojik ve psikolojik evreleri de dikkate alınarak yürütülür bu işler. Değilse kaos çıkar ve yönetim erki çalıştırılamaz.
Her mesleğin ya da her yaşam dalının kendine özgü özel dokusu vardır. Yönetim sanatının insancıl ve yapılabilir olması tüm bu iletişim kanallarının açık tutulması ve metodun düzgün kullanılmasına bağlıdır. Yönetirken yapılan hatalar, hedefe ulaşmamızı ciddi anlamda engeller.
Yönetim mekanizmasının iyi işletilmesi mevzusu bu organın önemini de ortaya koyar aynı zamanda. Çünkü iyi bir yönetici vasfı taşımayan kişilerin hitap ettiği çevrelerde iş ve iletişim ile ilgili çok ciddi sorunlar ortaya çıkacaktır. Bu nedenle başlı başına bir uzmanlık dalı olarak gündeme oturur yönetim. Üzerine anketler, bilimsel tezler üretilerek geliştirilir ve bu vesile ile toplumu dönüştürme ve geliştirmede daha iyi bir noktaya gelinmesi hedeflenir.
Yönetim üzerine ortaya konan eserler incelendiğinde ve konunun uzmanları dinlendiğinde genel hatlarıyla söyleyecek olursak yöneticinin ön plana çıkan özellikleri üzerinde durulur. Bunlar genel olarak şöyle sıralanabilir; Güvenirlilik, Kararlılık, Çalışkanlık, Şeffaflık, Karizma, Empati, Affedicilik, Problem Çözmek, Bilgi ve Tecrübe birikimi, Adil Olmak, İletişime Açık Olmak vs. Bu özellikleri “Yönetici Ahlakı” kaydı altına alabiliriz. Böyle yaptığımız takdirde şüphesiz ahlak kavramının alanını genişletmiş oluruz. Ancak Yönetici Ahlakı ne olmalıdır şeklinde hassasiyetle üzerinde durulup yöneticileri bilinçlendirmeye yönelik çalışmalara çok az rastlayabiliyoruz. Bu çalışmaları yeterli bulmuyoruz. Bunun için de ayrıca çalışma yapmak lazım.
Yöneticiliğe ehil olmadığı halde bu ağır görevi talep eden kişiler olabilir. Bu kişilere yöneticilik vermeden önce durumlarının iyice tahlil edilmesi gerekir. Zayıf ve güçsüz olan birini komutan, merhamet duygusu olmayan birini vali yaparsanız topluma zulmetmiş olursunuz. Rasulallah (s.a.s.) döneminde yönetici olacak bireylerin tespit edilip toplumda gerekli yerlere getirilmesi, kendi arzu ve istekleri üzere değil de tain usulü ile olmuştur. Ebû  Zerr’in  (ra)  Hz. Peygamber’e  “Ey  Allah’ın  Rasûlu! Beni  vâli  tayin etmeyecek misin?  sorusuna,  elini onun dizine  vurarak cevap vermiş  ve  “Ey  Ebû Zerr! Sen zayıfsın. Kendim  için ne  istersem  senin için de  onu isterim. Sakın iki  kişiye  dahi  emirlik yapma. Zira  yöneticilik  bir emanettir ve  kıyamet  gününde  perişanlık ve  pişmanlıktır.” buyurmuştur. “ Müslim, İmâre Yine başka bir olayda benzer bir durum yaşanmıştır. Ebû Mûsa el-Eşarî’nin amcaoğullarından iki kişinin onu aracı kılarak Rasûlullah’ın yanına gelip yöneticilik istemeleri  anlatılmaktadır. Hz. Peygamber’in bu konudaki  tavrı  ise  gayet  açık ve  nettir. Bu meselede  onlara  verdiği  cevap şöyledir:  “Biz işimizde onu isteyeni tâyin etmeyiz.” (Müslim, İmare)
Yöneticilik emanettir ve emanetin de ehline teslim edilmesi gerekir. Emaneti bizi yönet diye seçtikleri yöneticilere veren halkın bundan sonraki beklentisi de seçtikleri yöneticilerin, diğer mekanizmaların yönetiminde liyakatli kişilerin iş başına getirilmesi beklentisidir. Ahlaki bir yönetim mekanizmasının oluşturulup toplumun huzur ve güven içinde istihdam edilmesi isteniyorsa, kesinlikle hatır ve gönül işleri hesaba katılmamalı. Üzülecek, kızacak demeden ne gerekiyorsa onu yapmalı. Peygamber efendimiz bunu yapmış ve başarılı olmuştur.
Yöneticilik meşakkatli bir vazifedir. Fedakârlığı, çalışıp çabalamayı, herkesten çok çalışmayı, az uyumayı, merhamet ve adil olmayı gerektirir. Yönetme hırsı çoğu zaman insanı rotadan çıkarıp gurur ve kibrin esiri kılabilir. Nefsi emarenin hortlamasına, haksızlık yapmaya itebilir. Bu nedenle yöneticiliği çok arzu etmemelidir. Lakin yönetme görevi de verilirse, yöneticiliğe layık bulunulursa o takdirde de görevi alıp en güzel şekilde ifa etmeye çalışmak bir zorunluluktur. Sünnet olan tutum; yönetmeyi istememek, verilirse de almaktır.
Hadislerde  yöneticilerden söz edilirken âdil  ve  zalim olma açılarından iki  hususa dikkat çekilmektedir. Bunlardan en meşhur olanı “Kıyamet günü insanlar nezdinde Allah’ın en sevdiği kişinin âdil imam, en çok buğz ettiği ve  mekân olarak kendisine en uzak kişinin ise zalim imam olduğu”nu belirten hadistir. Ayrıca; “Adil  imamın Allah’ın gölgesinden başka hiçbir  gölgenin bulunmadığı  günde  Allah tarafından gölgelendirileceği”  Hz. Peygamber  tarafından  adaletli  yönetici için verilen büyük bir müjdedir.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?