Diye bir söz vardı. Bunu birçok şekilde uyarlamak mümkündür. İsabetli bir eğitim bir kız çocuğunu, bir kız çocuğu bir anneyi, bir anne bir yuvayı, bir yuva bir aileyi, bir aile bir toplumu, bir toplum bir ümmeti oluşturur.
Toplum ailelerden oluşmaktadır. Aile eğitiminde ise kadının ağırlığı tartışılmaz. Özellikle ekonomik şartların alabildiğine yoğunlaştığı, tüketim toplumu oluşturmak için tüm imkânların seferber edildiği günümüzde, baba eskisi gibi normal bir mesaiyle bir ailenin nafakasını çıkaramıyor. Çoğu kere ek işler yapmak veya ek mesailerle zor bela geçinebilmektedir. Sırf bunun için evlerini otel gibi kullanan babalar var. Çoğu kere geç saatlerde ve yorgun argın eve kendisini atmalar… Tabi böyle bir haleti ruhiyedeki erkek, aile bireylerine eğitim adına ne verebilir. Yani kısacası eğitimde aile, büyük oranda annenin maharetli ellerine kalıyor.
Şimdi anne bu aile bireyleri olan çocuklarını, Rahman ordusunun neferleri olarak da yetiştirebilir. Şeytan ordularının piyonları olarak da…
Bir millet parası, silahları, teknolojisi ve nüfus kalabalığıyla değil, manevi değerleriyle güçlü- dür. Bu manevi değerler din, iman, sılay-ı rahim (akrabalık bağları( komşuluk, arkadaşlık, aile vb. değerlerdir. Bir toplumda bu değerler ne denli güçlü, sıcak ve işler durumdaysa, o toplum o kadar güçlüdür. Bir toplumda bu değerler zaafa uğramışsa o toplum da zayıftır. Eğer bir toplumda bu değerler yok olmuşsa, o toplumun kendisi de er veya geç yok olmaya mahkûmdur. Hatta belki yok olmuş da farkında değildir.
Bu değerlerin oluşturulup korunmasında değişik etkenler bulunmakla beraber, şüphesiz bu konuda lokomotif görevi ailenindir. Tüm bu manevi değerler ailede yoğrulup pişirilerek nesillere ilmek ilmek işlenir. Şu halde, bir toplumun geleceği olan bu dinamiklerin varlığı ve devamı aile yapısının sağlam olarak devam etmesine bağlıdır. Yani aile ne denli sağlam ve sağlıklı devam ediyorsa, toplum da sağlam ve güçlüdür. Ama aile yapısı çürümüş, çökmüşse toplum da çökmüştür. İsterse maddi değerler açısından dudak ısırtacak güce sahip olsun.
İşte batı âlemi, maddi değerler açısından şimdilik hala güçlü ve göz kamaştırıcı görünüyor. Ancak batının aklıselim düşünür ve bilim adamları, yıllardır aile yapısının sos verdiğini, böyle giderse batı toplumunun pek ömrü kalmadığını haykırıp duruyorlar. Ancak kapitalizm virüsüne müptela olmuş devlet, kurum ve sorumluluk makamında bulunanlar bu çığlığı duymuyorlar.
Tabi batının bu çirkefi sadece kendisini de- ğil dünya insanlığını da tehdit ediyor. Zira batı kendisinin sonunu hazırlayan bu çökmüşlüğü, hasımlarına karşı bir soğuk savaş aracı olarak kullanmaktadır. Bu virüsü binlerce TV kanalı ve internetten, yüzlerce dilde tüm dünya insanlığına bulaştırmaya devam etmektedir. Takdir edersiniz ki bu sinsi savaş sıcak savaştan çok daha tehlikeli, zira el bombası çikolata, zehir bal görünümünde sunulmaktadır neslimize.
Şimdiki aile yapısı kırk, otuz, hatta on yıl önceki aile yapısıyla bile kıyaslanamayacak kadar zaafa uğramış, içi boşaltılmış kof hale getirilmiştir. Baba eski baba, anne eski anne, çocuklar eski çocuklar değil. Babadan, aile reisliğinin yarısı kanunla kadına devredilmiş. Kadın bununla yetinmemiş, annelik duygularını kullanarak çocukları yanına çekip, geri kalan yarısının da yarısını gasp etmiş. Babaya kala kala çeyrek miktarda bir hak kalmış.
İşte bu sebeple kadın önemlidir ve hayatı, yatak odası ve mutfaktan ibaret kabul eden gafillere bırakılmamalıdır. Zina tartışmaları sırasında; “Beden benimdir istediğim gibi kullanırım” pankartı açan bazı zavallı kadın müsveddelerine rağmen bırakılmamalıdır.
Bilindiği üzere şu an yaşamakta olduğumuz sosyal problemlerin hemen hepsinin temelinde ahlaki yozlaşma vardır. Ahlaki yozlaşmanın da merkezinde kadın vardır. Daha doğrusu değişik zaafları nedeniyle bu konuda alet olarak, en çok kadın kullanılmaktadır.
Kadınlar Günü, Sevgililer Günü gibi zamanlarda, “özgürlük-eşitlik” adına kadına imtiyaz gibi gösterilen etkinlikler, haddi zatında kadınlar için zehir katılmış bal veya çikolata kaplı uyuşturucu hükmünde tuzaklardır. Tabi bunun gibi bir sürü tuzaklar var bu gün. Hele genel ve sosyal medya, moda, müzik ve ahlaka savaş açan bir sürü yollar…
Kadını kafes arkasına hapsetmek istiyorlar diye gerçekleri çarpıtanlar, kadının hayrına konuşmuyorlar. İslam kadını eve hapsetmiyor. Hiçbir Müslüman’ın da böyle bir iddiası yok. Asıl kadını cinsel obje olarak gören şehvet simsarları, kadını sokağa çekerek kafeslemek istemektedirler. Onların bağnaz(!) dedikleri en muhafazakâr ailelerde dahi kim kadını eve hapsetmiş. Kadın tüm meşru ihtiyaç ve işlerinde dı- şarı çıkmıyor mu? Hatta tüm İslami grup, cemaat ve cemiyetlerde kadının özellikle hemcinslerine İslam’ı öğretmek, onları eğitip toplumun birer eğitmeni olarak yetiştirmek için dışarıya çıkmaya teşvik edilmiyorlar mı?
Ailenin ustası olan kadını olumsuz etkileyen bir sorun da kadının çalışmasıdır. Olur olmaz her işte ve gece gündüz çalışan kadın, nasıl anne olacak? Şayet olursa çocuğunu nasıl eğitecek? Kreş veya dadı, çocuğa annesinin yaptığı gibi annelik yapabilirler mi? Anne kucağı ve baba oca- ğı sıcaklığından mahrum büyüyen çocukların oluşturacağı toplum, nasıl bir toplum olacaktır? Yıllardır fatihler, Selahaddinler niye yetişmiyor? İmamı Azam’lar, Şafii’ler, Gazali’ler, İmamı Rabbani’ler neden yetişmiyor? Bediüzzaman’lar, Hasan el Benna’lar neden yetişmiyor? Sebebini biraz da burada aramak gerekmiyor mu?
Gece gündüz binlerce kişinin memnuniyetine hayatını adayan bir bayan, evde kendisini bekleyen eşini nasıl memnun ve mutlu edecektir. Evlenmekten gaye sıcak bir yuva, bu sıcak yuvalarda huzurlu bir aile ve huzurlu ailelerden huzurlu, mutlu ve güven içinde bir tolum oluşturmak değil mi? Beraber yaşamayı evlenip aile kurmaya tercih edenler, bunu anlamak istemeyebilirler. Ama aklıselim, doğruyla eğriyi, hakla batılı, ârı hayâyı bilenler, tüm bunları iyi bilmektedirler.