Ana Sayfa Dosya Fedakârlıkta Bulunanlara Selam Olsun!

Fedakârlıkta Bulunanlara Selam Olsun!

0

Mübarek bir ayın içinde bulunmaktayız. Elhamdülillah Rabbimize karşı kulluk görevimiz olan ibadetlerimiz günden güne artarak devam ediyor. İçinde bulunduğumuz bu ay vesilesiyle maneviyatımız her geçen gün daha da güçleniyor. Ramazan ayının feyziyle, çevremizdeki insanlar ile yakınlığımız daha da artıyor.
Güzellikleri ve bereket mevsimini yaşıyoruz. Ama bir yanımız hep buruk kalmaya devam ediyor. Çünkü yaklaşık iki ay öncesinde, “Asrın Felaketi” olarak adlandırılan büyük bir deprem yaşadık. Millet olarak bu büyük felaketin yaralarını sarmaya devam etsek de ne yazık ki kaybettiğimiz nice insanımız oldu. Rabbim vefat eden kardeşlerimize rahmetiyle muamele etsin.

Depremin olduğu gün bütün duyarlı vatandaşlarımız gibi bizler de depremde zarar gören kardeşlerimiz için neler yapabiliriz diye çevremizdeki arkadaşlar ile bir araya geldik, bulunduğumuz şehirde Deprem Yardımlaşma Platformu kurarak toplanacak yardımların koordineli bir şekilde, depremden etkilenen şehirlerimize götürülüp dağıtılması için seferber olduk. Maalesef depremden dolayı yıkılan şehirlerin üzerleri, toz bulutları ile kaplanmış bir durumdaydı. İnsanlar deprem felaketinin büyüklüğünü ve etki ettiği büyük bir coğrafyayı görünce o oranda da yardım seferberliğine girdiler.
Depremin ilk saatlerinden itibaren hayırsever vatandaşlarımız çağrımıza kulak verdiler ve ilk günden olmak üzere depremin yoğun yaşandığı şehirlere birkaç gün boyunca sıcak yemek ve farklı yardım malzemeleri ulaştırmaya devam ettik. Evet, afet çok büyük bir coğrafyada gerçekleşmiş ve sarsıntının çok büyük olması neticesinde şehirlerin bazı cadde ve mahalleri neredeyse tamamen çökmüştü. Ama diğer taraftan depremzedeler için toplanan yardımlar elhamdülillah artarak yardım toplama merkezlerine geliyordu. Depremzede vatandaşlarımız için yardım getirenler arasında kâğıt toplayarak harçlık biriktiren çocuklarımız, yardım topladığımız alana gelerek yardımda bulunuyorlardı. Kumbarasında biriktirdiği paralar ile oyuncak araba almayı düşünen evlatlarımız, harçlıkları ile biriktirmiş oldukları çeyrek altınlarından fedakârlık yapan yavrularımızı görünce duygulanmamak elde değildi. Gönlü güzel ve gözü tok olan bu şekildeki yavrularımızı buradan bir daha tebrik ediyor ve Rabbim sayılarını çoğaltsın diye dua ediyoruz.

Bu büyük afet bizlere şunu da gösterdi: Harabe olmuş evler ve binaların molozlarının yığınları altında, depremden önce lüks ve konforlu olan evler ile gece kondu diye tabir ettiğimiz mütevazı evler arasında hiçbir fark kalmamıştı. Saniyeler içinde binalar kum yığınına dönüşmüştü. Yine gözlerimiz ile gördük ki çok da değer verdiğimiz bu dünya hayatı, evlerimiz, işyerlerimiz, makamlarda bulunan güzel eşyalar artık bizim değildi. Aslında Rabbimizin bizleri bu dünyaya kalıcı göndermediğini Kur’an ayetleri bizlere sık sık hatırlatıyor. Rabbimiz bize “bu dünyada çok kalmayacaksınız” uyarılarında bulunmasına rağmen bizler hal ve hareketimiz ile “bu dünyada kalıcı olmak istiyoruz” dercesine diretiyoruz. Bu dünyada yaşayan insanların hepsinin bu hayattan göç edip ahiret hayatına gideceği kesindir.

Bizlere uzun bir zaman gibi gelen bu hayatın da ahiret hayatına oranla çok kısa olduğunu yine Kur’an ayetlerinden öğreniyoruz: Allah, “Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?” diye sorar. “Bir gün veya günün bir bölümü kadar kaldık; işte, saymakla görevli olanlara sor” derler. Allah buyurur: “Pek kısa bir süre kaldınız; keşke bunu (dünyada iken) bilmiş olsaydınız!” Sizi sırf boş yere yarattığımızı ve sizin artık huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız? (Müminun süresi 112-115)
Mademki bu dünya hayatı kalıcı değil, öyleyse çabalamalarımızın da ebedi hayata uygun olması gerekir.
Depremden sağ olarak çıkmayı başaranların ağzından şu kelimeler dökülüyordu: “Herhalde bu bir kıyamettir diye düşündük. Çünkü binalar birer birer çöküyor ve sokaklarda bağrışma sesleri yankılanıyor, herkes bir yerlere kaçıyordu.”
Evet, bu bir kıyamet değildi ama kıyametin küçük bir provası sayılabilirdi. Herkes kendi canını kurtarmanın derdine düşmüş dünyalık makam, mevki, ticaret, dünyalık mallar o anda hiç kimsenin aklına gelmemişti. Zaten vefat eden kişi için onun kıyameti kopmuş demektir. Çünkü vefat edenlerin dünya ile alakaları kalmamıştır ve hesaplarının görülmesini bekleyeceklerdir. Deprem bölgesinde muhabbet ettiğimiz bir kardeşimiz dedi ki, daha önceden depremler, afetler olurdu da bizim onlara yardım götürmemiz gerekiyor, onların yardıma ihtiyacı var çok da aklımıza gelmezdi. Fakat bizler bu büyük felaketi görünce depremzede insanların aslında ciddi yardımlara ihtiyacı olduğunu ve gelen bu yardımlar sayesinde felaketin daha büyüğünün de önlenmiş olduğunu gördük.
Değerli kardeşlerim, bulunduğumuz şehirlerde öyle güzel bir şekilde örgütlenmeliyiz ki felaket anlarında hemen harekete geçerek “en acil ihtiyaç nedir, neler yapmalıyız?” gibi beyin fırtınası neticesinde büyük kuruluşlar ile iletişime geçerek yardıma muhtaç insanlara ulaşmaya çalışmalıyız.

Afetin yaşandığı bölgelerde günlerce para geçmiyordu. Daha önceden zengin olan ya da fakir olan herkes yemek kuyruklarına girmek zorunda kalmıştı. Afet bölgesinde depremin vermiş olduğu zarardan dolayı nice acı veren olaylar ile karşılaşmıştık. Ama farklı bir yanımızı acıtan bir olayı da kısaca anlatmak istiyorum: Afetin yoğun yaşandığı şehirlerden birinde depremzede bir kadın üst makamlardaki bir yetkili ile konuşurken: “Şehre gelen yardımlardan Suriyeliler de faydalanıyor, onların o yardımları almaması gerekir” dedi. Yetkili kişi “Sana yardım verilmedi mi?” diye sorduğunda “Evet, bana verildi ama onlara da veriliyor!” diye serzenişte bulunuyordu. Bu olaya şahit olunca aslında felaketten ciddi dersler çıkarmamız gerektiğini bir daha düşündüm.
Allah, yüce kitabında insanları imtihan edeceğini, bazen bela ve musibetlere uğrayacaklarını belirtmektedir. İşte o uyarılardan birinde şöyle buyuruluyor:
“Sizi karada ve denizde gezdiren O’dur. Gemide olduğunuz zaman; (yolcuları) tatlı bir rüzgârın yürüttüğü ve onların bununla neşelendikleri sırada birden sert bir fırtına çıkıp, her yönden dalgalar geldiğinde ve kendilerinin her yönden kuşatıldıklarına kanaat getirdiklerinde dini yalnız O’na has kılarak yalnız Allah’a dua etmeye başlarlar: “Eğer bizi bu durumdan kurtarırsan şükredenlerden olacağız!” O durumdan kurtardığında ise hemen yeryüzünde haksız yere taşkınlık etmeye başlarlar. Ey insanlar! Gerçekte sizin kendi aleyhinize olan taşkınlığınız dünyanın geçici zevkleridir. Sonra dönüşünüz bizedir ve ne yaptığınızı size bildiririz. (Yunus Sûresi, 22-23)
Ayetinde de belirttiği üzere insanoğlu sıkıntıya girdiği zor zamanlarda Allah’ı hatırlar ve her şeyi Allah’tan ister. Ama sıkıntılar sona erdiğinde ne zamanki feraha kavuşur işte orada yeniden insan kendisini dünya ve dünyalıkların sahibi zannederek Rabbini unutmaya başlar.
Değerli dostlar, bizler yaşadığımız felaketlerden ve sıkıntılardan kendimiz için dersler ve ibretler çıkarmalıyız. Akıllı insan odur ki etrafında yaşanan olaylardan kendisine düşen payı almasını bilir. Kur’an’da ismi geçen eski ümmetlerin hadiseleri anlatılırken onu okuyan insanların da o hatalara düşmemeleri istenir.
Son olarak Rabbimize şöyle yalvarıyoruz: Rabbim bizleri sana hakkıyla şükredenlerden eyle. Bizleri dünya ve ahiret hayatında utandırma. Her iki hayatta da bizlere güzellikler ihsan et… Âmin…

YORUM YOK

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?Cevabı iptal et

Exit mobile version