Ana Sayfa Dosya Kadının Cihadı: Hac

Kadının Cihadı: Hac

0

“Gerek şu ki insanlar için yapılmış olan ilk ev, âlemlere bir hidâyet ve bir bereket kaynağı olan Mekke’deki evdir. Orada apaçık deliller, İbrâhim’in (a.s.) makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Gitmeye gücü yetenin o evi ziyaret etmesi, Allah’ın (c.c.) insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse bilmelidir ki, Allah (c.c.) hiçbir şeye muhtaç değildir.” (Âli-İmrân, 96-97)
Evet bu mukaddes belde, Mekke-i Mükerreme’dir.
Bu ev Kâbe-i Muazzama’dır.
Bu mukaddes yolculuk umre ve hac menâsiki içindir.
Hac, Allah’ın (c.c.), ona kulluk edenlerin üzerindeki hakkıdır. Maddi ve manevi gücü yetenlerin Makâm-ı İbrahim’in ve apaçık delillerinin olduğu mekânı ziyaret etmesi için bütün içtenlik ve samimiyetle hazırlanması, yola koyulması, üzerine farz olan bu vazifeyi yerine getirebilmek için çaba ve gayret içerinde olması gereken bir ibadettir. Dolasıyla inanan her kadın-erkek bu emrin muhatabıdır. Kadim bir ibadet olan hac, gerek Allah- kul ilişkisi gerekse kulların kendi aralarında olan münasebetleri bağlamında müminlerin manevi dünyasında derin izler bırakması, İslam kardeşliğini pekiştirmesi açısından önemli bir konuma sahiptir. Her ne kadar bireysel olarak yapılsa da evrensel yönüyle ele alındığında aslında ne kadar derin, anlamlı ve özel bir yerinin olduğunu sarih bir şekilde görmekteyiz. Örnek verecek olursak bir gün Hz. Âişe (r.anha), “Ey Allah’ın Resulü! Biz kadınlar sizinle beraber gazveye çıkıp cihad edemez miyiz?” diye sorunca Hz. Peygamber (s.a.v.), ona hitaben “sizin için en faziletli cihad, mebrûr (makbul) hacdır.” buyurmuştur. (Buhâri, “Hac,”4) Bu hadisten hareketle başta Hz. Âişe (r.anha) olmak üzere Hz. Peygamber’in (s.a.v.), diğer eşleri ve sahabe hanımlar bu müjdeli habere nail olmak için umre ve hac için yolculuk yapmışlardır. Bilahare kadınlar fıtratlarına özgü olarak savaş ve Cuma namazı gibi bazı fıkhi mükellefiyetlerden muaf tutulmuşlardır. Tabii ki yapmak isteyen müsait olan hanımlara izin verilmiştir.
Hac menâsiki diğer ibadetlerden farklı olması noktasında hem mali hem de bedeni bir ibadet olup gerek maddi gerekse de fiziki olarak meşakkatli bir ibadettir. Bu yönüyle ecir ve fazilet yönünden diğer bazı ibadetlere nazaran önem teşkil etmektedir. İfa etme yönüyle baktığımızda ise muayyen bir zaman ve mekânda yapılan dini bir vacibedir. Buna binaen Hz. Peygamber (s.a.v.) kendine özgü meşakkatleri içinde barındıran bu ibadetin yapılması hususunda kadın-erkek her mümine tavsiye etmiştir. Bu bakımdan kadınların da bu ibadeti yapması, üzerine düşünmesi gereken bir durum olup bundan maksadın ne olduğu arayışında olmak, en nihayetinde üzerine düşünülmesi gereken bir husustur.
Manevi bir zenginlik içinde arınma, temizlenme ve nice hikmetlere ulaşma yolcuğu olan bu ibadetin her nevi meşakkatine rağmen teşvik edilmesini, başta kendi nefsimiz olmak üzere etrafımızdaki bireylerin düşünmesi ve tefekkür etmesi kaçınılmaz bir durumdur. Elbette hac ibadetinin birtakım maddi ve manevi zorluklarla münhasır olmasının arka planında birçok hikmet ve sırlar vardır. Buna rağmen niçin İslâm ile müşerref kılınmış her kadın-erkek tüm benlikleriyle bu zorluklara göğüs germek ister ki, gibi bir soru akla gelebilir? Olaya bu bağlamda baktığımızda hac ibadetinin de Allah yolunda savaşmak gibi kadın için bir “cihad” olduğunu gözden kaçırmamak gerekir. İşte o vakit Hz. Peygamber’in (s.a.v.) kadınlara hitaben “ne güzeldir hac!” sözleri aklımıza gelmektedir. Cihad, cehd etmek, Allah’ın (c.c.) dinini yüceltmek, hac ise Allah (c.c.) için yola çıkmaktadır.
Hac ibadeti niyet, ihram, telbiye, tavaf, sa’y, tıraş, Arafat vakfesi, Müzdelife, Mina, şeytan taşlama, kurban… gibi birçok görevleri barındıran bir ibadettir. Bu bağlamda hac menâsiki taabbudi olması ve eda edilmesi yönüyle içinde birçok hikmet ve mesajlar barındıran bir ibadettir. Bunun yanı sıra bazı mekân ve makamların ziyaret edilmesi de farklı bir anlam taşımaktadır. Medine-i Münevvere’de Mescidi-i Nebevi ve Ravzâ-i Mütahhara başta olmak üzere Uhud, Bedir, Hendek vs. yerlerin ziyareti de bu ibadete farklı bir manevi atmosfer katmaktadır. Hidayet ve bereket kaynağı olan bu beldelerde 14 asır önce bütün imkanlarını seferber ederek Allah yolunda cihad eden sahabenin de solumuş olduğu atmosferin bereketi kalbimizi, ruhumuzu, gönlümüzü ve zihnimizi ayrıca ferahlatmaktadır.
Hz. Peygamber (s.a.v.), Allah yolunda savaşmanın mücahitler için cihad olduğunu nasıl bildirmiş ise bu kutlu yolculuğun, hac menâsikinin îfâ edilmesinin de mücahideler için bir cihad olduğunu telkin etmiştir.
Mücahide kadınlar bu görevi tam manasıyla yerine getirip bu kutlu beldeden teneffüs etmiş oldukları manevi atmosferi kendi beldelerine taşıma noktasında ayrıca çaba sarf edip onu kendi eş, dost ve akrabalarına sohbetle ve muhabbetle ulaştırırlar. Onlar teneffüs ettikleri bu manevi havayı aktararak bu ortamda yetişen nesillerin cihada hazır olmasında ve nice mücahid ve mücahidelerin yetişmesinde önemli rol oynarlar. Buna binaen bu kutlu davada niyetin her zaman hâlis olması cihad ruhunun her daim diri kalmasında etkili olacaktır. Unutulmamalıdır ki hac, Allah’ın (c.c.) kulları üzerindeki hakkıdır ve Rasûlüllah’ın (s.a.v.) haddi zatında bu hakkı kadınlar için ayrıca tavsiye ettiğini hatırlayıp bu yönde ayrıca çaba sarf etmek gerekir.
Bir mücahid ve mücahide olarak cihadın, Allah (c.c.) ve Resulünün (s.a.v.) emri olduğunu her fırsatta hatırlamalı ve hatırlatmalıyız.
Cihadın; gücü yeten erkekler için Allah yolunda savaşma, kadınlar için hac etme, talebe için ilim talebinde bulunma olarak vazife olduğunu unutmamalıyız…

YORUM YOK

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?Cevabı iptal et

Exit mobile version