Bu ayeti kerime Müslüman’ın dünyadaki genel halini beyan etmektedir; hoşnut olmuş ve hoşnut olunmuş hali tavırlarımıza gündelik hayatımıza sirayet etmelidir. ‘Kendimizden razı olacağız ve iletişim içinde olduğumuz insanlarda bizden razı olacak. Allah (cc) bu konunun üstünde tekrarlayan ayetlerle durmuş, Resulü ise hayatına yansı- tarak örnek olmuştur.
İletişim içinde olduğumuz insanların başında ailemiz gelir. Öncelikle anne, baba, kardeş, aile efratları başta olmak üzere evliyse öncelikle ömrü hayatını beraber geçireceği emaneti olan eşi ve talip olarak emanet aldığı çocuklarıdır. Bir arada yaşarken ister istemez hak ihlalleri olacaktır.
Öncelikle hak nedir? Hak, kul olarak doğar doğ- maz kişiye bağlı, şerefiyle, onuruyla yaşayabilmek ve hayatını hoşnut kılabileceği kişiye sıkı sıkıya bağlı maddi manevi değerlerdir. Kul, insan demektir. Her kulun (insanın) yaşama, sağlık, eğitim, düşünce, inanç, ibadet, özel yaşamın gizliliği ve ekonomik haklar gibi temel hakları ve özgürlükleri vardır. Bunlara karşı yapılan haksızlıklar, kul hakkı kavramına girer. Bunların üzerinde bir baş- kasının hakkı yoktur ancak kişi dilerse fedakârlık eder. Bunun aksi durumu kul hakkına girer. Allah (cc) kul hakkına karışamam diyor. Namaz, oruç vesaire ibadetler banadır, bana dair görevindeki hatalarını affedebilirim ama kulun hakkına karı- şamam diyor. Allah (cc) hakkaniyetli tavrı mananın ehemmiyetini vurgulamaktadır…
Her şeye rağmen önceliğimiz günlük hayatta hoşnut etmek, vaktinde gönül alarak razı etmek, yani helalleşmektir. Razı etmek evvela o kişini gönlündeki kırgınlığı öfkeyi gidermek ve sevgi dolu sıcak hisler uyandıracak şekilde olmalıdır. Bu tavırla kırılan hoşnut olacağı gibi kıran da gönül yapmanın sevabına kavuşacaktır.
Rasulullah (sav) günlük hayatında kimseyi kırmamaya özen ve dikkat göstermiş suizandan bile şiddetle kaçınmış aile ve arkadaş ve akrabalarına hürmetkâr davranarak, her kesimin gönlünü kazanmıştır. İstemeden birini üzmüş olma ihtimaline karşı vefatından evvel tüm aile ve ashabını ulaşabildiği herkesi toplamış ve onlara: “Ey insanlar! Sizden ayrılma vaktim oldukça yaklaşmıştır. Sizden birine vurmuşsam, işte sırtım gelsin vursun, Birinizin malını haksız yere almışsam, gelsin hakkını alsın.
Sakın hak sahibi, ‘Şayet kısas talebinde bulunursam, Resûlallah bana darılır’ diye düşünmesin! Bilmelisiniz ki, benden hakkını isteyene darılmak benim fıtratımda yoktur.”
“Benim yanımda en sevimliniz, hakkı varsa, gelip benden onu isteyen kimsedir. Yahut helâl edendir. Ben Rabbimin huzuruna üzerinde kul hakkı olmadan varmak istiyorum.” (Taberi 3:191) deme erdemini göstermiştir. Bu tavır aynı zamanda helalleşmenin şeklini göstermektedir. Maddi hakka girilmişse maddi olarak misliyle ödenecek ve kişinin ellerinden tutularak razı edilecek manevi hakka girilmiş ise bu hangi ortamda hakkına girildiyse misliyle hak yerini bulacak şekilde mukabelede bulunulacak veya helallik istenecektir.
Hz. Yusuf’a “Zindandan çıkabilirsin artık serbestsin” dendiğinde “çıkmam” diyerek özgürlüğünü reddetmiştir. Çünkü kalbi gönlü kırgındır ve itibarı zedelemiştir. Öncelikle “o kadınlara sorun” demiş- tir. Doğru ve hakkın yerini bulmasını masumiyet ve suçsuzluğunun ortaya çıkmasını talep etmiştir. Yusuf Peygamberin bu tavrı da hakkına hukukuna girdiğimiz insanların halini yansıtmaktadır.
Dünyada helalleşmezsek etrafımızdakilerin gönlünü yapmazsak ne olur? Zerre kadar hak ve hukukun miktarını hesabını tartan, hâkimin kendisinin bizatihi şahit olduğu yerde, hâkimin bile kul hakkına karışamam dediği yerde, kul hakkını zerre dahi olsa alacaktır ve telafi tarzında helalleşme imkanı olmayacaktır. Peygamberimiz bu tip insanı “müflis” diye adlandırmıştır.
“Sorumluluk ancak insanlara zulmedenlere aittir böylelerine acı bir azap vardır.”(Şuara, 42)
Kul hakkı derken, kişinin kendi nefsi üzerindeki hakkını da unutmamak gerekir. Kendine zulmetmemek meşru istekleri yerine getirmek, maddi manevi şahsi bütünlüğüne zarar vermemek, kendini affetmek, günahlarından tövbe ederek günahların geçmişinin düşüncesiyle, vesveseyle yaşayıp bu günü ziyan etmemek gibi…
Sonuç olarak toplum kadar birey de önemlidir. Kul hakkını üstün tutan ve gereğince amel edenler daha mutlu ve inancını daha iyi yaşayabilen bir toplum olabilir.
Dilek Aytek