Baas’ın askerî mekanizmasının artık büyük ölçüde döküldüğü ve savaşı dışarıdan gelen işgal güçlerinin sürdürdüğü biliniyor. Fakat bütün müdahalelere rağmen daha uzun süre ısrar etmeleri durumunda sorunun çok çetrefil olacağını tahmin ediyorlar. O yüzden altıncı yılın başında siyasi çözüm girişimlerinin başarılı olması için yoğun çaba harcıyorlar. Fakat muhalefet tarafına katil Baas diktasının şartlarını kabul ettirebilmek için çeşitli taktik ve oyunlardan yararlanmaya çalışıyorlar.
30 Eylül 2015’te Suriye’ye doğrudan hava operasyonu başlatan Rusya, halk ayaklanmasının be- şinci yıl dönümüne girmesinden bir gün önce yani 14 Mart 2016 tarihinde askeri güçlerinin bir kısmını çekeceğini açıkladı. Bunun sebepleri hakkında muhtelif yorumlar ve değerlendirmeler yapıldı.
Ben aylık Ribat dergisinin Nisan 2016 sayısı için yazdığım yazıda Rusya’nın Suriye operasyonunun, Vuslat dergisinin Nisan sayısı için yazdığım yazı- da da direnişin beş yılının genel bir değerlendirmesini yapmaya çalıştım. Bu yazılarımızı kişisel web sitemizden (www.vahdet.info.tr) de okumanız mümkündür.
Filistin’de 1 Ekim 2015 tarihinde işgalcilerin Mescidi Aksa’yı yahudilerle Müslümanlar arasında zaman ve mekan yönünden paylaştırmak amacıyla hazırladıkları planı hayata geçirmek için birtakım oyunlar oynamaları üzerine patlak veren ve Kudüs intifadası olarak isimlendirilen mücadele sürüyor. Bu mücadele öncekilerden farklı olarak bireysel eylemlerle sürdürülüyor.
İşgal rejimi Kudüs intifadasını bastırabilmek için vahşet ve zulüm uygulamalarını sınırsız bir şekilde icra etmesine rağmen gençlerin kararlılıkla sürdürdüğü mücadelenin önüne geçemedi.
İşgal güçleri bu mücadeleyi önleyebilmek için bazen sırf tehdit olması için herhangi bir eylem girişiminde bulunmayan gençleri de kasten öldürüyorlar. Böyle saldırıya uğrayan gençlerin sağ kurtarılmalarını önlemek için de üzerine kurşun sıktıkları bir gencin yere düşmesinden sonra yanına gelip bir ilk yardım müdahalesini yahut yaralı olarak hastaneye kaldırılmasını önlemek için yanında bekliyorlar. Öldüğünden emin olduktan sonra da cesedini rehin alıyor ve gece yarısından sonra, aile efradı dışında kimsenin katılmayacağı bir cenaze merasimiyle gömme şartını kabul etmedikleri sürece ailesine teslim etmiyorlar.
İşgal hükümeti işgalci asker ve polislere karşı eylem düzenleyenlerin ailelerinin evlerini yıkma kararı almıştı. Geçtiğimiz ay da ailelerini Gazze’ye veya tamamen Filistin dışına sürgün etme kararı aldı.
Fakat bütün bu zulüm uygulamaları siyonist işgalin Filistin’in İslâmî kimliğini değiştirme siyasetine karşı verdiği mücadeleyi durdurmada başarılı olamadı.
Siyonist işgal, Filistinlilerin, yahudi yerleşimcilerin Mescidi Aksa’ya yönelik provokatif baskınlarına engel olma çabalarını gözlemek, baskın düzenleyen yahudi gruplara tepki gösterenlere polisin anında müdahale etmesini sağlamak ve tespit edilenleri cezalandırmak veya kendilerine giriş yasağı uygulamak amacıyla Mescidi Aksa külliyesine bir kamera sistemi yerleştirmek istiyordu. Fakat Filistin halkının şiddetli tepki göstermesi üzerine askıya almak zorunda kaldı.
Bu kez ABD Dış İşleri Bakanı John Kerry’yi devreye sokarak Ürdün’e yaptırmak istedi. Ancak Filistinliler ona da karşı çıktı.
Ürdün hükümeti şimdi bu işi başarabilmek için kamera sistemini Mescidi Aksa’nın güvenliği için kurmak istediği ama İsrail’in karşı çıktığı iddiasında bulunarak; buranın güvenliği konusunda yetkinin kendisine ait olduğunu dolayısıyla İsrail’in bu işe karışmaması gerektiğini söylüyor.
Oysa Ürdün’ün Kudüs’te bir tek güvenlik görevlisi yok. Güya kamera sistemini İslâmî Vakıflar İdaresi’ne teslim edecekmiş. Onun da böyle bir sistemi yönetme ve kontrol etme imkânı olmadığı dolayısıyla sistemin kurulması durumunda işgalcilerin kontrolüne geçeceği biliniyor.
Siyonist işgal rejiminin himayesi için bir ihanet devleti olarak kurdurulan Ürdün Krallığı’nın bu tür oyunları daha önce de oynadığı biliniyor. Dolayısıyla artık kimse onun oyununu yutmuyor.
İşgal Rejiminin Batı Yaka’da Toprak Gaspı
Siyonist işgalcilerin Filistin’de toprak edinmeleri ya muhtelif hile yollarıyla ya da gasp yoluyla olmuştur. Filistin halkının meşru mücadelesini karalamak amacıyla onların topraklarını sattıkları iftirasında söylendiği gibi değil. Gasp işlemlerini de çok fazla dikkat çekmemesi ve gündem oluşturmaması, ayrıca zaman içinde rutin bir hal kazanması için parça parça ve tedrici bir şekilde gerçekleştiriyor. Geçtiğimiz ay içinde de Batı Yaka’nın değişik bölgelerinde büyük miktarlarda arazileri gasp etti. Bunların en geniş olanı ise Eriha bölgesi yakınlarında yer alan 2342 dönümlük araziydi. Bunların dışında da farklı bölgelerde arazileri gasp etti. Bu arazileri daha sonra bölgedeki yahudi yerleşim merkezlerinin alanlarını genişletmek amacıyla kullanıyor.
Gazeteci Muhammed El-Kiyk’in Özgürlük Zaferi
Sisi Cuntasının Filistin Direnişinden Alacağı Nedir?
Mısır cuntası kendi zulüm uygulamalarından dolayı maruz kaldığı sıkıntılar sebebiyle sık sık Filistin’deki direnişi mahkûm etmeye çalışıyor. Örneğin daha önce Sina yarımadasındaki silahlı grupları Filistin İslâmî Direniş Hareketi (Hamas)’ın desteklediği iddiasında bulundu. Hamas iddiaları tamamen reddettiği gibi cunta yönetimi de iddialarını ispatta işe yarayacak bir tek delil ortaya koyamadı.
Fakat Sisi cuntasının asıl amacı siyonist işgal hesabına Filistin direnişini sıkıştırmak ve ona kendisinin de yüklenmesini, saldırmasını gerektirecek bir sebep oluşturmaktı.
Hamas, cuntayı bu tutumunu değiştirmeye ikna ve Filistin’deki İslâmî direnişin Filistin dışında herhangi bir silahlı mücadelesi olmadığına inandırmak amacıyla bir heyet gönderdi. Heyetin ziyaretinden ve yaptığı görüşmelerden sonraki açıklamalarda olumlu sonuçlar alındığı ifade edildi.
Fakat biz Sisi cuntasının bu olumlu tavrının sadece geçici, göstermelik ve iki yüzlü siyaset sebebiyle olduğunu, yarın bir gün arkasındaki siyonist işgalciden yeni bir talimat gelmesi durumunda bir başka iftira atmayacağından emin olunamayacağını düşünüyoruz.
Ömer Nayif’in Sofya’da Öldürülmesi
Libya’da BM Güdümlü Uzlaşma Hükümetini Hâkim Kılma Çabaları
Libya’da BM girişimleriyle 2015 sonuna doğru Fas’ın Suheyrat şehrinde gerçekleştirilen anlaşmaya dayalı olarak oluşturulan Ulusal Kurtuluş Hükümeti’nin oturtulması için değişik çalışmalar yapılıyor.
Bu uzlaşma hükümetinin amacı küresel emperyalizmin ve Arap dünyasında varlığını sürdüren dikta rejimlerinin desteğiyle ortaya çıkan Halife Haftar fitnesiyle Trablus’ta halk desteğiyle oluşturulan siyasi yapı arasında ittifak ve böylece Haftar’ın ülke genelinde siyasi iktidara ortak olmasını sağlamaktı.
Ulusal Kurtuluş Hükümeti çalışmalarına önce Tunus’ta başladı. Mart 2016 ortalarında Trablus’a taşınması yönünde karar alındı. Ancak bunun için altyapı hazır olmadığından ülkede kontrolün sağlanması amacıyla ay sonuna doğru yine bu hükümet tarafından ve Trablus’taki meclisin de onayıyla olağanüstü hal uygulaması başlatıldı. Şimdi hükümetin Trablus’ta çalışmalarına başlaması için şartları hazırlamaya çalışıyorlar.
Bakalım bu uzlaşma hükümeti ülkeye istikrar, gü- ven, toplumsal düzen ve uzlaşma getirebilecek mi?
Ankara’da PKK’nın kuyruğu TAK’ın İstanbul’da da IŞİD’in üstlendiği eylemlerin ardından Belçika’nın başkentini sarsan ve ikisi Zaventem havaalanında biri de Maelbeek metro istasyonunda üç önemli eylem oldu. Bu saldırılarla IŞİD, Avrupa’nın önemli merkezlerinden olan Paris’in ardından Brüksel’i hedef almıştı.
Aslında bu saldırıların özüne ve temeline inildiğinde aynı karanlık yüzle karşılaşılacaktır. Ne Ankara’da sivil bir kalabalığı hedefine yerleştirerek korkunç katliam gerçekleştiren PKK’nın Kürt halkını meşru hak taleplerinde temsil ettiğini ne de IŞİD’in İslamî bir kimlik taşıdığını söylemek mümkün olabilir.
Yemen’de Uzlaşma Çabaları
Yemen’de eski diktatör Ali Abdullah Salih’in Husilerle bağlarının zayıflaması İran güdümlü örgü- tün gücünün de zayıflamasına ve kontrol alanının daralmasına neden oldu. Çünkü bu örgütün ülkede İran, ABD ve Rusya’nın lojistik desteğinden ziyade eski dikta döneminden kalma tecrübeli askeri milislerin fiili desteğiyle bir etki alanı kazandığı biliniyor.
Fakat bu kez Husi militanları bazen kontrol altında tuttukları alanda bazen de saldırı düzenledikleri diğer bölgelerde daha fazla sivilleri hedef alarak büyük katliamlara neden oluyorlar.
BM’nin Yemen Özel Temsilcisi İsmail Veled Eş- Şeyh Ahmed ülkede 10 Nisan’da ateşkes uygulamasının fiilen başlayacağını siyasi görüşmelerin de 18 Nisan tarihinde Kuveyt’te başlatılacağını söyledi.
Bu arada işgal rejimi de Yemen’deki olaylardan bu ülkedeki yahudi nüfusu Filistin topraklarına nakletmek için yararlandı ve kalan 17 kişilik son yahudi grubu da geçtiğimiz ay Ürdün’ün aracılığıyla nakletti. Yediot Aharonot gazetesi bu yahudi grupların nakli için işlemleri organize eden Yahudi Ajansı’nın Husi örgütüne büyük miktarlarda para ödediğini yazdı. Nakledilen yahudilerin Filistinlilerden zorla gasp edilen arazilere inşa edilen yerleşim merkezlerine iskan edildiğini, o yüzden aslında uluslararası hukuka aykırı olduğu gibi Arap dünyasında da bu nakil işlemine karşı birçok karar ve yasa bulunduğunu hatırlatalım.
UCM’nin Karaciç’e Cezası
Bosna-Hersek’te Srebrenitza katliamı başta olmak üzere birçok katliam ve cinayetten sorumlu olan ve Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından Lahey’de yargılanan ırkçı Sırp kasap Radovan Karaciç yirmi yıl yargılamadan sonra kırk yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Karaciç’in sorumlu olduğu katliamlardan dolayı yargılanması için hakkında 1995’te tutuklama kararı çıkarılmıştı. Fakat Dragan Dabic uydurma ismiyle 13 yıl daha dolaştı. Bunu başarabilmesinde tabii Sırbistan hükümetinin onu himaye etmesinin ve uluslararası güçlerin de üzerine gitmemesinin önemli rolü vardı. Tepkiler üzerine 2008’de Belgrad’da yakalanarak uluslararası yargıya teslim edildi.
Irkçı kasap 13 yıl gıyaben yedi yıl da mahkemede sürdürülen yargılamadan sonra kırk yıl hapis cezasına çarptırıldı. Ceza elbette onun katlettiği binlerce mazlumun ailesini tatmin etmedi. Zaten dünyadaki ceza da onun sergilediği vahşetin karşılığı olmayacak. Onun sergilediği vahşetin cezası- nı ancak ilahi adalet verebilir.
İslâm dünyasının ileri gelen fikir önderlerinden ve Sudan’ın karizmatik liderlerinden Hasan Abdullah Et-Turabi 5 Mart 2016 tarihinde ani bir rahatsızlıkla hayatını kaybetti.
83 yaşında ölen Turabi, muhtelif ilmi ve fikri eserleriyle görüşleri İslâm dünyasına yayılan bir fikir önderi olduğu gibi ülkesinin siyasetinde de etkin rolü olan bir karizmatik liderdi. Siyaset alanındaki etkin rolünden ve çıkışlarından dolayı farklı zamanlarda hapis veya evinde murakabe gibi cezalara maruz kaldı.
Yüce Allah’tan kendisine rahmet ve mağfiret diliyoruz.