Ana Sayfa Röportajlar Feride Semir ile Kudüs Temalı Kitapları Hakkında Söyleşi

Feride Semir ile Kudüs Temalı Kitapları Hakkında Söyleşi

0

Esengül Şıneğo: Selamün aleyküm hocam. Öncelikle sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
Feride Semir: Aleyküm selam. Ben Feride Semir. Doğma büyüme Viranşehirliyim. Evli ve üç çocuk annesiyim. Üniversite mezunu olup halen eğitim hayatıma devam ediyorum. Aynı zamanda diyanette Kur’an kursu hocalığı yapıyorum. Bazen gençler ve bayanlara özel seminerler düzenliyoruz. Altı kitap yazarıyım. Davet mektebi dergisine yazılarımı gönderiyor ayrıca davet mektebi ailesine teşekkürlerimi sunuyorum.
Esengül Şıneğo: Katkılarınızdan dolayı biz de size teşekkür ederiz. Rabbim kaleminize güç katsın inşallah.
Feride Semir: Âmin.
Esengül Şıneğo: Hocam böyle bir kitap yazmaya neden ihtiyaç duydunuz? Yazılması gereken binlerce konu varken neden Kudüs’ü seçtiniz?
Feride Semir: Yazılması gereken binlerce konu içinde en özel ve en değerli konu olduğu için Kudüs’ü yazdım. Kudüs bizim için hiç bitmeyen ve bitmeyecek olan bir davadır. Tüm Müslümanların ortak davası. Orada yaşanan olayların çoğundan insanlarımız bihaber olduğundan dolayı bu kitabı yazma ihtiyacı hissettim. Çünkü Kudüs, tarih boyunca hep işgal edildi, sonra yiğit bir komutan ve şerefli ordusuyla fethedildi. Hz. Ömer, Sultan Abdulhamit Han, Salahaddin Eyyubi ve peşinden giden nice kahramanlar Kudüs için hep önde idiler. Savaştılar ve bu uğurda kanlarıyla o kutsal toprakları özgürlüklerine kavuşturdular. Şimdi Kudüs yine işgal altında. Hem de dünya tarihinde belki de emsali bulunmayan bir katliam ve soykırım ile işgal ediliyor. Fakat tarih tekerrür ediyor. Yine bir kahraman ve şerefli ordusu ve dahi ona destek veren şerefli bir halkı onunla birlikte omuz omuza. Onlar, yıllardır orada mücadele verirken aynı dinin mensupları, aynı peygamberin ümmeti olduğunu söyleyen bizler neler yaptık? Bu sorunun cevabını zihinlere kazımak için yazdım. Mescidi Aksanın ve tüm Müslümanların onurunu koruyan bu bir avuç Müslüman, bir kara parçası üzerinde hak batıl savaşı verirken bizler dünya nimetleri içinde nasıl yüzdüğümüzü, o kardeşlerimizin çektikleri acılar yanında bizim küçük şeyleri nasıl dert ettiğimizi bir kez daha göstermek için bu eseri yazdım.
Dahası… İşgalci İsrail mahkemelerinde elleri ayakları kelepçelenmiş, ağzı mühürlenmiş, sesi soluğu kestirilmiş ve sırtına zillet kamçısı vurulmuş binlerce aziz ve şerefli kardeşlerimizin neler yaşadığını bir nebze olsun anlatmak için yazdım. Onlardan biri bizim eşimiz, babamız, annemiz, kız kardeşimiz yahut evladımız olabilir. Veyahut da kendimiz dahi olabilirdik, olabiliriz de. Böyle olması durumunda nasıl bir tepki vereceksek bugün aynı tepkiyi de yüzünü hiç görmediğimiz, sesini hiç duymadığımız, ismini dahi bilmediğimiz ama Müslüman kardeşi olduğumuzu bildiğimiz her Filistinli kişi için yapmamız gerekir. Çünkü Kudüs sadece onların diye bir ayrıştırmaya gitmek istesek (ki bunu söylemek gibi bir niyetimiz elbette yok!) o zaman da aynı cennete talip olduğumuzun tartışmasını yapmamız lazım.
İsrail hapishanelerinde işkencenin her türlüsünü tadan kardeşlerimiz dışarı çıkmak için yıllarca özgür olacakları anı beklerken, özgür oldukları gün direnişe destek verip savaşa devam ediyorlar. Onlar her zorluğa rağmen bu mücadeleyi verirken bizler neyle meşgulüz? İşte bunun da cevabını bulmak için herkesi bu kitabı okumaya davet ediyorum
Esengül Şıneğo: Peki kitapta geçen olaylar ve kişiler gerçek mi?
Feride Semir: Kitapta geçen olaylar ve kişiler temsili olsa da aslında hepsi gerçek. Yani kitabın kahramanlarından Hanne adında biri olmasa da Hanne’nin çektiği acılar ve işkenceler gerçek. Bu kitapta geçen olayları daha önceden esir alınmış Filistinli kadınların anlattıklarından esinlenerek yazdım. Yani şahıslar başka isimler altında gerçek, olaylar da belki başka bir mahalle ve zamanda yahut başka bir hücrede yaşanmış birer gerçektirler. Örneğin bu kitapta verdiğim esir takası olayı 11 Ekim 2011 yılında yaşandı. İşgalci İsrail, esir alınan askerlerinden Şalit isminde bir kişiyi geri alması karşılığında 1027 Filistinli esiri serbest bıraktı. Serbest kalan Filistinliler de o cehennem yuvalarında yaşadıklarını bizlere aktararak bir nebze de olsa uyanmamıza vesile oluyorlar.
Her ne kadar kitapta esir kadınlardan bahsetsem de tıpkı onlar gibi yıllarını içerde geçirmiş nice babalar ve küçük çocuklar da yok değil. Onları da unutmamak lazım.
Esengül Şıneğo: Hapishanede Filistinli kadınlara yapılan işkencelere değindiniz. Bununla biz kadınlara nasıl bir mesaj vermek istiyorsunuz?
Feride Semir: Bununla vermek istediğim mesajlar çok. Filistinli kadınlarla bizim aramızda bir fark yok. Onlar da yeri gelince bir anne, bir eş, bir abla, bir evlattırlar. Onların da yaşamak istedikleri bir hayatı, arzu ve istekleri var. Aynı zamanda bizim de. Onlar da Mescidi Aksa’yı sevdiklerini söylüyor bizler de seviyoruz. Onlar da bu zamanın Müslüman kadınları, bizler de. Fakat onları bizden ayıran bir nokta var. Onlar söyledikleri her şeyi yaşıyor. Canları pahasına olsa da Mescidi Aksa’yı korumak için her şeylerini feda ediyorlar. Onların bizim gibi, altın takıp birilerine gösteriş yapma dertleri yok. Kamyon dolusu çeyiz hazırlayıp evlatlarının rahatlığı için bin bir türlü sıkıntıyı çekme gibi bir sıkıntıları yok. Sevdiklerini toprağa verirken içleri Rablerine isyan edecek korkusuyla titriyor. Bu yüzden bir şehit verdiklerinde hamd edip şükrediyorlar. Başlarına gelen musibetleri Allah’ın bir imtihanı olarak görüp sabrediyorlar. Çocuklarını Kudüs için yetiştirip birer mücahit ve mücahide yapıyorlar. Ve dahası var. Çok merak ettiğim ve üzüldüğüm bir şey var: Onların yaşadıkları sıkıntıların bir parçası bizde olsa kaçımız onlar gibi davranacak? İçimizde onların yanında olmaya can atan kardeşlerimizin hakkını yememek lazım. Fakat genel itibariyle iman sabır ve tevekkül babında çok zayıf olduğumuzu düşünüyorum.
Bu yüzden her kadının bu kitabı okuması gerektiğini düşünüyorum. Okusun ki “Kudüs sadece Filistinlilere emanet değil. O hepimizin emaneti. Hepimizin şerefi. Hepimizin vebali” öğrensin. Allah kıyamet günü bizi Kudüs’ten dolayı hesaba çekerse içimizde kaç kişi bu yolda verdiği mücadeleyi hesaba katıp gönlü tatmin olur? Kudüs’ün direnişçi kadınları eşlerini ve oğullarını cihada gönderip arkalarından dua ediyor. Şehit olsalar hamd edip şükrediyorlar. Evimizden şehit çıktı diye. Bizler bugün kendimizi düşünelim. Allah için toplanıp ilim ve vaaz meclislerinde bulunmak üzere davet edildiğimizde işimizi gücümüzü bırakıp gidebiliyor muyuz? Çocuklar hastalandığında, yağmur dolu yağdığında -fakat yapmamız gereken bir vazifemiz sırasında- içimizdeki tüm vesveseleri bir kenara bırakıp koşabiliyor muyuz?
Eşlerimiz sadece Allah rızası için birkaç gün evden ayrılıp davet çalışmalarına katılmak istese sırtını sıvazlayıp, “git, emin ol bu yolda attığın her adım sana da bize de mükâfat olarak yeter” diye imanına güç katabiliyor muyuz?
Davet için bize verilen bir görevi mırın kırın etmeden ve işini savsaklamadan en güzel bir şekilde yapabiliyor muyuz?
Eşlerimiz evden işe giderken “aman ha bey, sakın midemize haram bir lokma koyma” deyip haram ve helal noktasında ince olabiliyor muyuz?
Çocuklarımıza Kur’an’ı, namazı, Allah’ı sevdirmek için bir gayretimiz var mı?
Ezan okuduğu sırada ev halkını toplayıp “namaz kılan kurtulur” nidasıyla seccadeler başında buluşup huzurda durabiliyor muyuz?
Sabah namazı ve Teheccüd namazlarında buluşup Kudüs için ve onuru çiğnenmiş, yaşama hakkı elinden alınmış aynı zamanda birçok işkenceler çekmiş ve çekmekte olan dünyanın dört bir yanında duamızı bekleyen Müslüman kardeşlerimize dua edebiliyor muyuz?
Eğer bütün bu sorulara evet cevabını verdiysen mübarek olsun! Sen de en az bir Kudüs mücahidesi gibisin inşallah. Ama eğer eksiklerin varsa hemen kendine çekidüzen ver ve manen bile olsa onların arasında olmak için gayret et.
Esengül Şıneğo: Kitabın kahramanlarından Nura ve Hanne’nin Mescidi Aksa için verdiği mücadeleyi tüm Filistinli kadınlar verebiliyor mu?
Feride Semir: Çoğunlukla evet. Fakat şöyle bir durumu arz etmek isterim. Nasıl ki bizim içimizde tahsilli olanın tahsili olmayandan bir farkı varsa onlar için de aynı şey söz konusu. Yani okuyup bir meslek sahibi olan Filistinli kadınlar Kudüs davası için daha çok çırpınıyor.
Bir avukatın Filistinli esirleri savunmasını evde çocuklarını yetiştiren bir anne yapamaz elbette. Aynı şekilde bir doktor hanımın hastanede yaralılar için verdiği çabayı dışardan gelen bir bayan yapamaz. Aslında orada genel itibariyle herkesin bir sorumluluğu vardır. İlim ve iktisat alanında kendini geliştirenler daha çok sahada iken evi evirip çevirmekle görevli bir bayan da çocuklarını eğitmekle uğraşıyor.
Esengül Şıneğo: Son olarak biz kadınlara ne söylemek istersiniz hocam?
Feride Semir: Benim önce kendime sonra kendim gibi tüm Müslüman kardeşlerimize söylemek istediğim şey şudur: Asla ama asla pes etmeyin! Ümitsiz olmayın, fakat yerinizde de saymayın! Hz. Ömer’i doğuran, bir kadındı. Selahaddin Eyyubi’yi doğuran, bir kadındı. Şeyh Ahmet Yasin’i, Rantisi’yi, Hasan el Benna’yı, Ömer Muhtar’ı, İzzettin el Kassam’ı, Yahya Ayyaş’ı ve daha nice yiğitleri doğuran ve yetiştiren, kadındı. Biz kadınlar bu dünyaya sadece doğurmak ve yemek yapıp bulaşık yıkamak için gelmedik. Her kadının kendine Hz. Hatice’yi, Hz. Meryem’i, Hz. Aişe’yi Zeynep Gazali’yi ve şu an Filistin’de etiyle kemiğiyle mücadele veren her direnişçi kadını kendine örnek alması lazım. Örnek alalım ki çocuklarımız da onların yetiştirdiği yiğitlerin bir örneği olsun.
Vesselam…

YORUM YOK

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?Cevabı iptal et

Exit mobile version