Tarih boyunca medeniyetlerin kurulmasında en önemli parametreler; su kaynakları, tarımsal alan ve güvenlik endişeleriydi. Su kaynakları olarak da kadim medeniyetlere bakılınca büyük nehirlerin ağırlığı hissedilir. Mısır’da Nil nehri Mısır medeniyete ev sahipliği yapmışken, yerleşik medeniyetin kilometre taşlarından olan Mezopotamya medeniyeti de Fırat ve Dicle nehirleri arasında yer almıştır.
Mezopotamya antik Yunanca’da iki ırmak arasındaki bölge, Süryanice’de nehirler ülkesi anlamına gelmektedir (1). Su kaynakları aynı zamanda tarımsal alanların sulanması ile medeniyetlere zenginlik ve yaşam açısından sürdürülebilirlik kazandırmıştır. Hayat, insanlık tarihinde sürekli su kaynakları etrafında devam etmiş, bugün de güncel medeniyetler için su kaynakları daha önemli hale gelmiştir.
Dünya’nın su varlığı yaklaşık 1360 milyon km3tür. Bu suyun % 97.2’si okyanuslarda ; % 2.8’i ise karalarda ve atmosferde bulunur. Yer kürenin alanı 510 milyon km2dir. Bu alanın 361.2 milyon km2’ si okyanus ve denizlerle kaplıdır.148.8 milyon km2 alan ise karalarla kaplıdır. Dünyadaki suyun ancak % 26.6 yani 3.9 milyon km3’ü tatlıdır. Tatlı suların % 80’i devamlı buzul, derin yeraltı suyu ve atmosferde buhar halinde bulunur. Buna göre dünyada her yıl yenilenebilir su (insanların yararlandığı su) 40.000 km3’tür. Bu su, dünyada var olan suyun 1/1000’dir. Görüldüğü üzere kullanılabilir/içilebilir su kaynağı tüm su kaynakları açısından oldukça azdır.
Türkiye’nin su potansiyeli ise şöyledir; Ortalama yağış 642,6 mm/yıldır, bu 501km3suya eşdeğerdir. Buharlaşma: 274 km3, Yeraltına sızma: 41 km3, Komşu ülke suları: 7 km3,Bu yağışların akışa geçen bölümü 186 km3′dür (akış/yağış oranı %37’dir). Türkiye’de kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı 1.519 m3 civarındadır (2).Türkiye’de su potansiyelinin en fazla olduğu havza %28 ile Fırat-Dicle Havzasıdır. Ki bu havza alan olarak yaklaşık Türkiye toraklarının %15’ini oluşturmaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2030 yılı için nüfusun 100 milyon olacağını öngörmüştür. Bu durumda 2030 yılı için kişi başına düşen kullanılabilir su miktarının 1.120 m3/yıl civarında olacağı söylenebilir. Yılda kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 1.000 m3’ten daha az kaynağa sahip ülkeler “su fakiri”diye tanımlanır. Su miktarı 2.000 m3’ten daha az olan ülkeler ise “su azlığı” çeken ülke kategorisine girmektedir. Bu durumda Türkiye’nin mevcut su potansiyeli “su azlığı” sınıfında iken ilerleyen zaman diliminde hızla su fakiri durumuna düşebilir. Tabi bu su kaynaklarının kirlenmediği ve sabit kalması durumunda geçerlidir. Diğer taraftan tarımsal alanlarda sulama imkânlarının artması, sanayileşmede ve enerji üretiminde su kullanımının artması Türkiye’de su krizine alamet olabilir. Sağlıksız kentleşme ile su havzaları büyük tehdit altındadır. Özellikle büyük metropollerde bu daha belirgindir. Kentleşme ile kişi başına artan su tüketimi artmaktadır. Klasik sutemini hesaplarında kişi başı su tüketimi 150 lt/gün’dür. Ancak Türkiye’nin şu an su tüketimi ortalaması 217 lt/güne çıkmıştır. Kocaeli’nde 238 lt, Yalova’da 384 lt, İstanbul’da 179 lt, Ankara’da 227 lt, Sakarya’da 343 lt/gün olarak tespit edilmiştir (3).
Avrupa ve Amerika da kişi başına tüketim 300 lt/günü aşmaktadır. . Dünya genelinde bölgelere göre kişi başına su tüketim miktarları sanayileşmiş ülkelerde 266 litre iken Afrika’da 67, Asya’da 143, Arap ülkelerinde 158, Latin Amerika’da 184 litredir.
Şehirleşme oranı her geçen zaman artmaktadır. Kırsal kalkınma ile üretim kaybolmakta, özellikle tarım ve hayvancılık gibi temel ihtiyaç kalemleri karşılanamaz olmaktadır. Sanayi atıkları ve kentsel atıklar ise su kaynakları için çok büyük risk içermektedir. Arıtma teknolojilerinin yeteri kadar yaygın olarak kullanılmaması bunun en büyük gerekçelerindendir.
Dünyada su sıkıntılarının en çok görüldüğü yerler petrol gibi yer altı zenginliklerin olduğu Ortadoğu, Kuzeydoğu Afrika ve Batı Asya ülkelerinin olduğu Suudi Arabistan, İran, Irak, Suriye, Libya, Türkiye coğrafyadadır. Türkiye’nin Fırat ve Dicle Nehri münasebetiyle komşu ülkeleri ile çok büyük sorunlara gebe sıkıntıları vardır.Özellikle Ortadoğu ülkeleri açısından soğuk savaş sonrası ortaya derin anlaşmazlıklar çıkmıştır. Fırat ve Dicle nehirlerinin “Uluslararası sular” veya Türkiye’nin iddiası ile sınır aşan sular tabirleri henüz netliğe kavuşmamıştır. Türkiye’de Dicle ve Fırat Nehirleri üzerinde gerçekleştirilmeye çalışılan GAP projesine komşu ülkeler açısından Dicle ve Fırat nehirlerinin debisini düşürdüğü gerekçesiyle karşı çıkılmaktadır. Su sorunun Türkiye ve Ortadoğu açısından incelemekte yarar vardır. Bunun için komşu ülkelerin su potansiyelleri ve kullanımlarını incelemek gerekir.
Irak’ın yıllık kişi başı su potansiyeli 2020 m3‘dir. Irak’ın önemli sorunlardan biri suyun azlığı değil su miktarındaki istikrarsızlıktır. Irak’ın suyunun büyük bölümü, Türkiye ve Kuzey Irak kaynaklıdır. Şurası oldukça ilginçtir ki, Türkiye ve İran’daki su kaynaklarının büyük bir bölümü Kürtlerin yaşadığı bölgededir. Gelecekte su paylaşımının akıbeti, Kürt sorununun küresel ölçekte kaderi ile iç içe gözükmektedir.
Özellikle mevsimsel yağışlardan dolayı Dicle nehrinin taşması ve zamanında tedbir alınmaması Irak tarım alanlarını olumsuz etkilemekte ve tarımsal üretimi geri bırakmaktadır. Irak’ın bir diğer önemli problemi; suyun miktarından çok suyun kalitesindedir. Fırat ve Dicle Nehirleri alüvyonlarla birlikte beraberinde tuz aktarmaktadır. Ayrıca arazi yapısının alçak olması tuzlardan arındırma faaliyetlerini olumsuz etkilemesinin yanı sıra ortaya çıkan taşkınlıklar da tarımsal arazilere zarar vermektedir. Bu gibi teknik analizlere ABD’nin Irak işgali neticesinde çöken kentlerin altyapısı da su kaynaklarına kanalizasyon atıkları deşarjına neden olmuştur. Sağlıksız sulardan kaynaklı artan hastalıklar ve ölüm olaylarının bir sebebi de budur.
Diğer taraftan Irak sadece Türkiye ile değil İran ile de sınır aşan sular hakkında sorunlar yaşamaktadır. İran hükümetinin Küçük Zap nehri üzerinde baraj yapma planları ve Al-Wand nehri suları, İran-Irak ilişkilerinde gerginlik yaratmaktadır. İran, dünyanın en kurak bölgelerinin birinde yer almaktadır. Ortalama yıllık yağış oranı 252 mm’dir. Bu rakam dünya yağış ortalamasının üçte biridir. Buna karşın ortalama buharlaşma oranı 2000 mm. ye yakındır. İran açısından yerleşim alanlarının %80’inin ciddi su problemi yaşadığı dönemler hiç de azımsanmayacak düzeydedir.
Suriye’nin kişi başı su potansiyeli iç savaş öncesi 1200 m3‘tür. Buranın da en önemli su kaynağı Fırat Nehrinden akan su potansiyelidir. Diğer taraftan Türkiye tarafından akan küçük dere ve nehir kaynakları da önemli kaynaklarındandır. Fırat nehri toplam 3000 km uzunluğundadır, Türkiye’de 1230 km aktıktan ve küçük ölçekli yüzey sularını da bünyesine kattıktan sonra Şanlıurfa’ya bağlı Birecik ilçesinin Karkamış Nahiyesinde Suriye topraklarına geçmekte, Türkiye’den kaynaklanan ana besleyicileri olan Balık ve Habur Irmaklarıyla Suriye topraklarında birleştikten 710 km sonra Irak topraklarına akmaktadır. Fırat nehri Suriye topraklarında Suriye normal zamanlarda tarım, hayvancılık ve ticaret üzerine ekonomik sistemi vardır. Burada en önemli sorun pek tabi ki su kaynaklarıdır. Bugün iç savaş nedeniyle donmuş su problemleri gelecekte tekrar gündeme gelecektir.
Aslında bölgede, su ile petrolün varlığı arasında ters korelasyon vardır. Genellikle zengin petrol bölgelerinde su kaynakları azdır. Ortadoğu’da petrol neredeyse Türkiye’deki su kuyu derinliklerine benzemektedir. Bizde su çıkan derinlikten (150-550 m) den, Irak ve İran’da petrol çıkmaktadır.
Petrolün ömrü ile suyun ömrü karşılaştırılamaz. Petrolün oluşumu için yüzyıllar gereklidir. Ancak normal derin bir akiferde yeraltı suyunun oluşumu 20-50 yıl arasında değişmektedir. Yüzey suları ise yağışlar ile yıllık yenilenmektedir. Petrole verilen ömür de en iyimser olarak 50 yıldır.
Bugün su çok yaygın olan enerji kaynağı olarak petrole alternatif olabilir. Nitekim geçmişte başlıca enerji kaynağı sanayide kömürdü. Günümüzde alternatif enerji kaynakları üzerinde yoğun çalışılmaktadır. Solar, rüzgâr enerjisi gibi yenilenebilir enerjiler üzerinde çalışmalar ile muhtemelen 15-20 yıl sonra ekonomik yapım/işletme seviyelerine ulaşılabilir. Otomotivde Avrupa’da artık 2025 yılından sonra dizel motorların üretimi yapılmayacaktır. Muhtemelen de 2030 yılından sonra da şehirlerde trafikten men edilecektir. Sanayide alternatif enerji çalışmaları devam etmektedir. Bu durum petrole olan talebi azaltacaktır.
Dünyada suyun %70’i tarımda, %22’si sanayide, %8’i de içme ve kullanma suyu olarak tüketilmektedir. Nüfusun artması küresel iklim değişikliği ile kuru tarımda verimin düşmesi durumundan tarımsal alanda su kullanımı daha da artabilecektir. Bunun manası su zengini olmayan ülkelerde su çok hayati değere sahip olmasıdır. Belki de yeni savaşların en büyük gerekçelerinden biri de tarımsal ve su kaynaklarının olduğu alanlara ilginin aşırı artması olacaktır. İnsanoğlunun tüketim sevdası var olan kaynaklarının dengeli kullanmasının önündeki en büyük engeldir. Kapitalizmin en büyük şiarı tüketim üzerine inşa edilmiş bir toplum oluşturmasıdır. Bu sadece suyu değil diğer tabii kaynakları da tehdit etmektedir.
Suyun bir alternatifi yoktur. Sadece içme suyu olarak değil, sanayiden tarıma en önemli hammaddedir. Nüfus artmakta, su kaynakları normalde sabit olması beklenirken, kirlilik riski ile hızla kullanılabilir temiz su kaynakları azalmaktadır.Tarımsal faaliyetlerde ilaçlama ve gübreleme gibi faaliyetler, sanayi atıkları ve diğer antropolojik faaliyetlerden kaynaklanan kirli atıklar sadece yeraltı sularını tehdit etmemekte, drenaj suları ile yüzey sularını (deniz, göl, nehir, dere vs.) için de risk oluşturmaktadır. Eğer deniz suyunu içme ve kullanım açısından ekonomik bir yöntemle arıtımı sağlanamazsa sadece Ortadoğu ülkeleri için değil dünyanın %50’den fazla nüfusun yaşadığı coğrafyada gelecek çok da parlak gözükmüyor. dünyanın bir kısmı zengin su imkânlarına sahip iken önümüzdeki 30-40 yıl içinde dünya nüfusunun neredeyse yarısı temiz su kaynaklarına ulaşmada risk altındadır. Bu durumda ilgili alanlarda komşu devletler arasında çatışma ihtimali yüksektir.
Özellikle Ortadoğu’da savaş sebebi su kaynakları olabilir. Ortadoğu’da iki temel su kaynağı var; Fırat ve Dicle nehirleri. Bu nehirler geniş havzalara ve tarımsal alanları sulama potansiyeline sahiptir. 20. yy petrol kaynaklarının taksimi üzerine savaş ve emperyalist olaylara şahitlik yaptı. 21.yy yeni dünya düzeninde; su kaynakları ve tarımsal alanlar belirleyici olabilir. Bu gerçekler ışığında Türkiye ve komşu Müslüman ülkeler kendi aralarında adil ve hakkaniyetli bir paylaşım üzerinde anlaşmak zorundadır. 20-30 yıl sonra petrol önemini kaybettiğinde bugünkü petrolün yerini bölgede “Su Kaynakları” alacaktır. İslâm toplumu 20.yy dünya sömürü sisteminden ders alması gerekmektedir. Batılı güçlerin bu sorunları kaşıması ve buradan siyasi sonuçlara giden bir politika gütmesi doğaldır. Müslüman ülkelerin bu Batılı güçlerin ellerinden ilgili temel argümanları alması gerekmektedir. On iki bin senedir önemli bir coğrafya olan Mezopotamya yeni bir sınav arifesinde bulunuyor.
Kaynakça:
1)https://tr.wikipedia.org/wiki/Mezopotamya. 2)http://www.dsi.gov.tr/toprak-ve-su-kaynaklari. 3)http://www.buyukkocaeli.com.tr/kocaelide-kisi-basina-su-tuketimi-gunde-238-litre-15774h.htm.