Biraz yolculuk…
Davet yolu tren yolculuğu gibidir…
Kimi istasyonda bekler katılamaz bu yolculuğa, bir el bekler; haydi yolcu! Gel çabuk yetiş geç kaldık…
Kimi biner en öndeki lokomotiften kopmamak için çırpınır.
Yolculuk meşakkattir, yolculuk yeni insan tanımaktır, yolculuk bir hicrettir, davet treni her şeyi göze almaktır…
En öndeki lokomotif “Kur’ân ve Sünnettir”
Biz ise arkada vagonlar halinde ilerliyoruz. Lokomotifi bırakırsak dağılırız, yoldan saparız…
Üstümüzdeki duman ilerlediğimizin belirtisidir yani hareketin, içimizdeki iman yakıtının…
Duman yoksa hareket yoksa hedefe ulaşmak da yoktur… Her vagon arasında bağ var demirden ve asla kopmayan bu bağ kardeşliktir…
Yolda inmek isteyen olacak, mola veren olacak, ama tren menzile varmadan inenleri beklemez ki…
Arkadan bakan olmak istemeyen, okçular tepesinden “İnin!” emri gelmeden inmez…
Bu yol uykuyu kaçırır, yanında ağır yük kabul etmez… Sadece kendini değil tüm sevdiklerini düşündürür…
Tıpkı Muhammed Habib b. el-Fâris’in eşinin onu gece uyandırıp seslenişi gibi:
Ey Habib! Uyan, yolcular çoktan gitti. Yol uzundur, biz ise geride kaldık azığını hazırla ki, yetişelim kervana…
Rukayye FIRAT