Eğitim Sistemimiz ÜzerinNasıl bir nesil yetiştirilmelidir, yeni nesle hangi değerler ve özellikler kazandırılmalıdır, hangi dünya görüşü benimsetilmelidir, nasıl bir insan modeli esas alınmalıdır, bunlara kimler, nasıl karar vermelidir gibi sorulara verilecek cevaplar, bir ülkenin eğitim sisteminin felsefesini, hedeflerini, yapısını ve işleyiş ilkelerini ortaya koyar.
Bir çocuğun nasıl bir insan olarak yetiştirileceğine kim karar vermelidir? Çocuğun sahibi ve vasisi olduğu için anne-baba (ebeveyn) karar vermelidir görüşünü savunanlar olduğu gibi; her çocuk için ebeveyni karar verirse ebeveynlerin bu konudaki görüş farklılıkları toplumda karmaşaya yol açar ve her ebeveyn çocuğunun eğitimi için doğru kararları verebilecek yeterliliğe sahip değildir, bu nedenlerle devlet karar vermelidir görüşünü savunanlar da bulunmaktadır. Kimileri ise, bu konudaki kararı ebeveynler veya devlet değil, çocuğun/bireyin kendisi vermelidir, çünkü kendisini en iyi tanıyan, ilgi ve isteklerini en iyi bilen bireyin kendisidir görüşünü dile getirirler. Bu konuda daha sağlıklı bir karar verebilmek için eğitim ile politika/siyaset arasındaki ilişkiye daha geniş bir açıdan bakmak faydalı olur.
Politika ve siyaset kavramları kökenleri ve çıktıkları kültürler birbirinden farklı olsa da genellikle eşanlamlı kelimeler olarak kullanılmaktadır. Köken olarak Eski Yunanda “şehir” anlamına gelen “polis” kelimesinden türeyen politika (politics), şehir devleti ile ilgili işler anlamındayken günümüzde, devletin etkinliklerini amaç, yöntem ve içerik olarak düzenleme ve gerçekleştirme esaslarının bütünü anlamında kullanılmaktadır. Arapça bir kelime olan siyaset ise köken itibariyle at eğitimi anlamına gelen seyis kelimesinden türemiş olup devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıyla ilgili özel görüş veya anlayış anlamında kullanılmaktadır (TDK Büyük Türkçe Sözlük).
“Bir ülkedeki eğitim sistemi, siyaset ve politikadan bağımsız bir anlayışla oluşturulmalıdır” söylemi kulağa hoş gelir. Ancak gerçekte bunun mümkün olmadığı görülür. Politika veya siyaset, toplum ve devlet yönetimiyle ilgili olduğuna göre, toplumu oluşturan bireyleri eğiten okulların ve eğitim programlarının siyasetin ilgi alanına girmesi ve her siyasi görüşün bir eğitim politikasının olması kaçınılmazdır.
Eğitim ile politika arasındaki ilişkiyi iki bağlamda ele almak mümkündür. Ülkeyi yönetecek olan tüm yöneticilerin eğitim kurumlarında yetiştirilmesi ve özellikle yükseköğretim düzeyinde kamu yönetimi, siyasal bilgiler gibi alanlarda geleceğin yöneticilerinin yetiştirilmesine yönelik eğitimlerin verilmesi, eğitimin politika üzerindeki etkileridir. Bir ülkedeki eğitimin amaç ve önceliklerinin neler olduğunun yani eğitim politikasının belirlenmesi, ülkedeki eğitim aracılığıyla nasıl bir insan modeli yetiştirileceği, hangi dünya görüşüne sahip nesiller yetiştirileceğinin belirlenmesi hususu ise politikanın eğitim üzerindeki etkilerinin olduğu alandır. Üzerinde tartışmaların olduğu bağlam politikanın ve politika yapanların eğitim üzerindeki etkileridir.
Yönetim biçimi totaliter/mutlakıyet veya demokratik olsun geçmişten günümüze kurulan tüm devletlerin siyasal rejimlerinin dayandığı bir ideoloji, fikir, dünya görüşü, felsefe olmuştur. Her devlet, yeni nesilleri toplumun benimsediği ideolojiye ve değerlere sahip ve mevcut siyasi düzene bağlı vatandaşlar olarak yetiştirerek siyasal rejimini korumak ve devam ettirmek ister. Bu işlevin yerine getirilmesi de büyük ölçüde eğitim sisteminden istenir. Örneğin krallıkla yönetilen ülkelerde eğitim sistemleri, ülkenin kral ve kral ailesi tarafından yönetilmesi gerektiğine ve kraliyet ailesinin üstün olduğuna inanacak şekilde vatandaşları yetiştirirken demokratik ülkelerde ise, ülkenin halkın özgür seçimi ile seçilenler tarafından belirlenen süre kadar yönetmesi gerektiğine ve herkesin eşit olduğuna inanacak şekilde yetiştirir. Yine eğitim sistemleri, siyasal rejimi sosyalizme dayanan ülkelerde sosyalist nesiller, kapitalizme dayanan ülkelerde kapitalist nesiller, liberalizme dayanan ülkelerde liberal nesiller, dini esaslara dayanan ülkelerde ise dindar nesiller yetiştirmeyi hedefler. Yani her ülke, dayandığı ideolojiyi benimseyen yeni nesiller yetiştirmeye çalışırken sadece ideolojilerin rengi ve yeni nesillere yansıtılacak tonu değişmektedir. Üzerinde kurulduğu ideolojisi vatandaşları tarafından benimsenen ülkelerde, eğitim sistemlerinin bu işlevi yerine getirmesi garipsenmez, aksine toplum tarafından istenir.
Eğitim-politika ilişkisi açısından ülkemizi değerlendirdiğimizde ise, cumhuriyet ile yönetilen devletin temeli milliyetçilik/ulusalcılık, laiklik ve modernleşmek şeklinde özetleyebileceğimiz bir ideoloji setine dayanmaktadır. Ulusalcılık ile Türk Milletine dayanan ulus devlet anlayışı; laiklik ile devletin din işlerine ve din eğitimine müdahale edebildiği ancak dinin devlet işlerine ve hatta toplumsal alana müdahale etmesine izin verilmediği bir laiklik anlayışı; modernleşme ile de devlet yönetiminde ve toplumsal hayatta yönün Doğu, Şark veya İslam Kültürü yerine Batı Kültürüne çevirilmesini hedefleyen bir modernleşme, çağdaşlaşma anlayışı kastedilmektedir.
Devlet bu ideoloji üzerine kurulunca eğitim sistemi de doğal olarak, vatandaşlara ve yeni nesillere bu ideolojileri benimsetecek şekilde düzenlenmiştir. Örneğin bu amaçla, devlet başkanlığına seçilen birinin görevine başlarken bir defa and içmesi yeterli görülürken okullarımızda eğitim gören Türk, Kürt, Arap vb. milliyete mensup tüm çocuklarımıza, dört yıl öncesine kadar her sabah varlığını Türk varlığına armağan edeceğine dair tekrar tekrar and içirilmiş olması trajikomik bir uygulamaydı. Çocuğun sabah ettiği yemini, okuldan çıktıktan sonra içinde yaşadığı toplumda unutturacak bir müdahaleye maruz kalacağı düşünülmüş olmalı ki, ertesi gün sabah ve her sabah okul kapısından içeri girmeden önce bir daha yeminler toplu bir şekilde tekrarlatılırdı. Bir öğretmenin anlattığı anısı, bu konuda yaşanan çelişkiyi gözler önüne sermesi adına güzel bir örnektir. Sınıfta teftiş yapan bir müfettişin sınıfta asılı bulunan resmi göstererek: “Kimdir, neler yapmıştır, anlat bakayım” diye sorduğu öğrenci: “Okulda öğretmenimin öğrettiğine göre mi yoksa evde anne ve babamın anlattıklarına göre mi cevap vereyim” şeklinde bir soru ile karşılık verir.
Benzer durumların yaşanmasının nedeni, yeni kurulan devletin üzerine oturtulduğu ideolojinin, bu ülkede yaşayan vatandaşların büyük bir çoğunluğu tarafından benimsenen bir ideoloji olmamasıdır. Büyük çoğunluğu Müslüman olan bu ülkenin insanları, ırkı nedeniyle kimsenin kimseden üstün olmadığı, inanç bağı ile birbirine bağlı olan herkesin kardeş ve bir ümmet olduğu prensiplerinin yer aldığı İslam’a inandıkları için ulusalcılığı ve ulus devlet anlayışını benimseyemezlerdi. Yine bu ülkenin insanları, din ve vicdan hürriyetine inanmakla birlikte fertlerin, ailelerin, toplumların ve nihayetinde tüm insanlığın ahireti kazanmasının yanında, bu dünyada da izzetli ve onurlu güzel bir hayat yaşayabilmesinin ancak, kapsayıcı bir hayat nizamı olan İslam ile mümkün olacağına inandıkları için laikliği benimseyemezlerdi. Ve yine bu ülkenin insanları, son yüzyıllarda İslam’dan uzaklaştıkları için maddi ve manevi yönlerden gerileseler de, gerçek medeniyetin ve kurtuluşun İslam’da olduğuna inandıkları için aldatıcı, geçici bir süse sahip olsa da batıl olan Batının taklit edilmesi sonucunu doğuran modernleşmeyi benimseyemezlerdi.
Böyle olunca da ülkeyi yönetenler, “Cahil olan bu halk, kendisi için neyin iyi, neyin doğru olduğuna karar veremez” deyip tüm alanlarda olduğu gibi eğitim alanında da “halka rağmen halk için” anlayışıyla halkın değerlerini, istek ve ihtiyaçlarını görmezden gelerek politikalar üretip halka uyguladılar. Bu yanlış anlayış ve uygulamaların sonucunda, doğal olarak başarısız olundu.
Son dönemlerde halkın çoğunluğunun ihtiyaç ve değerlerini öncelediğini söyleyen Ak Parti kadroları iktidara geldiyse de, ülke yönetiminin diğer alanlarında gösterilen başarı, maalesef eğitim alanında gösterilememiştir. Eğitim sektörüne yapılan maddi yatırım oranlarındaki artışın, eğitimin kalite ve başarısına yansımıyor olması bunun önemli bir göstergesidir. Bazen sorunları çözmek için palyatif müdahaleler yapmak yerine, sorunların köküne inip hikmetli bir yaklaşımla cesaretli müdahalelerde bulunmak gerekmektedir.
Yazının başında sorduğumuz soruların cevaplarına gelirsek, günümüzde nasıl bir nesil yetiştirileceğine; devleti yönetenlerin görevlendireceği uzmanlar tarafından, toplumun değerlerini, istek ve ihtiyaçlarını, bireyin özelliklerini ve ilgilerini dikkate alan araştırmalar yapılarak karar verilmelidir. Ancak, bu kararlar verilirken gündelik politikalardan uzak ve toplumdaki farklı görüşler için alternatifleri de içeren çözümler üreten köklü ve istikrarlı eğitim politikaları ortaya koyacak katılımlı çalışmalar yapılmalıdır. Aksi halde, eğitim sistemimizde yaşadığımız çelişkiler ve başarısızlıklar kaçınılmaz olarak sürüp gidecektir.
Sonraki yazımızda görüşmek dileğiyle… Fîemânillâh. II; Eğitim ve Politika İlişkisi
Davet Mektebi