Dünya ahirete doğru giden bir yoldur. İnsanlarda bu yolun yolcusu. Yol uzun ve meşakkatlidir. İnsan bu yolda kendisini nelerin beklediğini bilemez. Aslında dünya da yaptığımız yolculuklara benzer. Uzun bir yolculuğa çıktığınızı düşünün ne yaparsınız ilk önce? Hemen hazırlıklara başlanılır ve yolun nasıl olduğu, nerelerden geçtiği, ne kadar sürdüğü ayrıca güvenli olup olmadığına dair sorular sorulur cevaplar araştırılır. Eğer bu yolu bilen bir rehberin olduğunu bilirseniz hiç soru sormadan ve güvenerek onunla yola çıkarsınız. Rehber sayesinde yolda karşılaşacağınız sıkıntılar azalır veya hiçbir sıkıntı çekmeden gideceğiniz yere varırsınız.
“Kendisinde şüphe olmayan bu kitap muttakiler için bir hidayet rehberidir. ” (Bakara, 2) Allah azze ve celle Ku’an’ı böyle anlatıyor. İşte bu kitap doğruya ulaşmak isteyenler için bir yol göstericidir ve doğruluk rehberidir . Allah bu Kur’an ile doğruya yönelmek isteyip bunun için gayret sarf edenleri muvaffak kılar. Kim Allah’ın yolundan gitmek ister ve bu niyetle aklını ve kalbini Kur’an’a açarsa Allah ona bu nimeti verir. Kur’an ‘dan yararlanabilmenin şartlarından biri de muttaki yani Allah’tan korkan, hak ile batılı ayıran ve salih kimseler arasına girmek isteyen biri olmaktır.
Şüphesiz bu kitapta hidayetten başka bir şey yoktur. Fakat kişinin ondan faydalanması için sağlam bir kafa ve temiz bir kalp ile yaklaşması gerekir. Her şeyden önce Allah›tan korkan, hakkı seven biri olmalı, hakla batılı birbirinden ayırabilmeli ve hakka doğru bir üslupla yaklaşmalıdır. Bunun aksine, hakla batıl ayrımını gözetmeyen, kendi nefsî isteklerinin veya dünya nimetlerinin yolundan giden, bu nimetlere dalan ya da dünya yolculuğunda amaçsız olanlar için Kur’an’da onlar için bir hidayet yoktur.
İnsan Kur’an’ı kendine rehber edindiği zaman doğru yolda olur. Kur’an hayattır. Onu anlamak ve yaşamak hayatın gayesi olmalıdır. Kur’an bir nizamdır, bir düzendir. Hayatımızı düzene koyduğu gibi nefsimizi de disipline eder. Toplumsal düzeni ve dengeyi de sağlar. İnsanoğlunun aşırılığa ve taşkınlığa doğru gitmesine Kur’an engel olur. Zulüm ve fuhşiyyatı yasaklar. Toplumsal, ailevi ve ferdi adap kurallarını da Kur’an’ın rehberliğinde öğreniriz.
Kur’an’a göre inanmak, ahirete doğru giden bu dünya hayatında onun rehberliğinde yol almak ve yaşamak ile emrolunduk. Kur’an’a iman, imanın şartlarındandır. Rabbimizin bizler için gönderdiği emir ve yasakları kapsar. Kur’an’ı okumak aynı zamanda zikirdir. Kur’an’ı okumakla kalpler huzur bulur ve bu okuma karşılığında sevap kazanırız. Kur’an kendisini okuyan ve rehber edinenlere de şefaat edecektir. Sadece okumak için gönderilmediğini de iyi kavramamız ve anlamamız gerekir. Kur’an’ın hükümleri nefse ağır gelse bile uygulanmalıdır. Kur’an’ı kendimize değil, kendimizi Kur’an’a göre ayarlamalıyız. Nefsî istek ve talepler için Kur’an’dan arzularımıza kılıf bulmaya çalışılmamalıdır.
Aslında önemli olan iman ettikten sonra Kur’an ile arandaki bağ nasıldır sorusuna verilen cevaptır.
Bu bağ, güçlü ve sağlam mıdır yoksa zayıf ve çürük müdür? Kur’an senin hayatının neresinde duruyor? Hayatının merkezinde midir yoksa darda kaldığın zamanlarda açtığın ve okuduğun bir kitap mıdır? Bize emanet edilen ve rehber olan kitabımız aklımızın ve kalbimizin neresinde durmaktadır? Bu soruların cevabını samimi olarak verebilirsek sanırım işimiz daha kolay olacak. Gerçeklerden kaçmadan nefsimize, vicdanımıza, kalbimize bu soruları sorup cevapları ile yüzleşmeden Kur’an ile aramızda güçlü bir bağ kuramayız.
Allah’ın Rasulu (s.a.s.) vefatından kısa bir süre önce yapmış olduğu Veda Hutbesinde iman edenlere bir emanet bıraktığını söylüyor. Bu emanet Kuran ve sünnete sımsıkı sarılma ve onunla yaşama emanetiydi. Bu ikisiyle birlikte yaşanıldığı müddetçe insan asla yanlış yola düşmeyecektir diyerek bizi uyarıyordu Allah’ın Rasulü. Bu emaneti yüklenen bizler, hani Ona sımsıkı sarılacaktık, odalarımızı süslesin diye kılıflara koyup rafların en üstüne koymayacaktık, yalnız kabristanlarda yakınlarımıza okumayacaktık. Ölü ruhlarımızı diriltsin, hasta kalplerimize şifa olsun diye ona sımsıkı sarılacaktık. Dosdoğru yoldan giderek yanlış yollara sapmadan rehberimiz diye Kuran’a sımsıkı sarılacaktık. Kopmaz bir bağ ile ona bağlanacak, ağır imtihanlar geçirsek bile sımsıkı sarılacaktık bu kutsal emanete. Hayatımızı anlamlı kılsın, süslesin diye ona sahip çıkacaktık. Şahsiyetimiz, ailemiz, neslimiz bozulmasın onlar da hidayet üzere olsun diye sahip çıkıp sımsıkı sarılacaktık bu kutsal emanete.
Geç olmadan, keşke demeden ve ölüm gelmeden rehberimiz olan Kur’an’ı okuyalım, anlamaya çalışalım ve yaşamaya gayret edelim. “Evlerinizi kabirlere çevirmeyin orada Kur’an okuyun” diyerek uyarıyor Allah’ın Rasulu. Mazeretlerin kabul edilmediği, geri dönüşün mümkün olmadığı o gün gelmeden sarılalım Kur’an’a. Rahmet onda, ilim onda, bağışlanma onda, sevgi ve şefkat onda, hidayet onda, kurtuluş onda, şifa ondadır. Rehberimiz Kur’an’dır sözü kelimelerde kalmasın, bu söz hayatımızda yer edinirse anlamlı olur. Ahirete giden bu dünya yolculuğunda rehberimiz Kur’an olursa selametle ulaşırız. Bu yolda ayağımıza takılanlara aldanmadan menzile varmaya çalışmalıyız. Düşsek de, yara alsak da, hüzünlenip ağlasak da yolumuzu rehberimizle tamamlamak zorundayız; ancak o zaman Rabbimizin bu yolun yolcularına neler hazırladığını görebiliriz. Ne mutlu onlara ki hayatını Kur’an ile yaşayanlara. Ne mutlu onlara ki Kur’an’ı rehber edinenlere. Ne mutlu onlara ki Kur’an’ı öğüt alıp dinleyenlere. Ne mutlu onlara ki iman edip salih amel işleyenlere. Ne mutlu onlara ki kurtuluşa erenlere.
Hatice Semur