Yine aylar birbirini kovaladı, günler su gibi aktı… Ömür bankamızdaki sermayemiz böyle akıp giderken, bir de baktık ki yine gelivermişsin. Gelişini müjdeleyen Recep ve Şaban’a bile daha tam tutunamamıştık oysa dünyaya dört elle sarılmışken… Hâlbuki senin gelişine hazırlanmaya başlamıştık Recep’le. Nafile oruçlarla alıştırıyorduk kendimizi, nefsimize hükmetmeye. Ve Şaban’la daha bir köşeye sıkıştırdık 11 ay zevk-u sefa süren nefsimizi. Biz böyle hazırlık yaparken bir de baktık ki ne görelim; kapıya dayanmışsın bile.
Hoş geldin Ya Şehr-i Ramazan! Bize neler getirdin? Sen eli boş gelmezsin, biz çok iyi biliriz. Yine ne güzelliklerle geldin gönül dünyamıza? Bir ay boyunca oruç tutacağız ve aç kaldıkça bedenlerimiz, nefsimizin huzurumuzu kaçıran doyumsuzluğundan uzaklaşacağız. Bu vesileyle bizler, şeytani ve nefsanî arzuların etkisinden kurtularak melekleşeceğiz belki de… Ve imanımızın, dünyaya gönderiliş amacımızın daha bir farkına varacağız, nefsimizi terbiye ettikçe. Aç kalıp kuvvet kaybettikçe nefsi-i emaremiz, şaha kalkacak Müslümanlığımız, coşacak kardeşliğimiz ve tek bir beden olmaya daha bir gayret göstereceğiz. Aç kaldıkça, aç susuz Müslüman kardeşlerimize daha çok yanacak içimiz. Dünyanın bir ucunda hiç tanımadığımız kardeşimizin sıkıntısı uykularımızı kaçıracak. Gözyaşlarımız sel olup akacak mazlum Müslümanları duydukça, gördükçe… Onlara yeti- şememenin, yardım edememenin acısı yüreğimizi yakıp kavuracak. Zaten böyle olması gerek değil mi? Çünkü senin bir adın da yanmak, kavrulmak demek değil mi Ey Ramazan?
Hoş geldin Ya Şehri Ramazan! Bir ay sürecek mektebinde bize ne faziletler kazandıracaksın kim bilir?
Her gün okuyacağımız kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim, yüreklerimize huzur yerleştirecek. O’nu mukabele ettikçe imanımız artacak, sevgimiz çoğalacak. Sevgiliden gelen bir mektup gibi hasretle öpüp koklayarak alacağız elimize, öpüp koklayarak koyacağız yerine. Ve her günkü okuma ve anlama, bizi günden güne daha çok Rabbimize bağlayacak ve O’nun (c.c) lütuflarının farkına vardıracak. Sonra iftarla şükrümüz artacak. Resulullah’ın (s.a.s) verdiği müjdeyi düşününce, yüzümüze koca bir tebessüm ve minnettarlık hâkim olacak. “Oruçlu için iki sevinç vardır: Biri iftar ettiğinde, diğeri de Rabbine kavuştuğunda.” İftarın sevinci böylesine bariz, şükrü bu kadar derinken, acaba Mevla’ya kavuştuğumuzda nasıl şükredeceğiz bize vereceği sevinçten dolayı? Diye düşüncelere dalacağız iftar sofrasında. Ve sonra teravihlerde tek vücut olacağız. Ümmet bilincimiz kabaracak saf saf. Salâvatlar ve tekbirler bizi manevi bir atmosfere bürüyecek. Omuz omuza saf tuttuğumuz, adını dahi bilmediğimiz kardeşimiz, sevgiyle bakacak gözlerimize, hayır dualar edecek. Biz bir ay süren mektebinde bunları yaşarken bir de bakacağız ki toparlanıp gidiyorsun…
Nereye gidiyorsun Ey Şehri Ramazan? Bizi bir bayram coşkusu içinde bırakıp nereye gidiyorsun? Oysa daha birkaç saat önce bir ders daha verip fitreyle Müslüman kardeşimizin ihtiyacını gidermeyi öğretmiştin bize. Bizi senin okulunda edindiğimiz kazanımları muhafaza edememe korkusuyla baş başa bırakıp gidecek misin? Ne de çabuk geçti bir ay, sana doyamadan, lezzetine kanamadan… Oysa gelişinin her arifesinde şeytanın vesveselerini duyuyoruz kulaklarımızda: “Bu yazın sıcağında otuz gün oruç biter mi? “diye fısıldıyorken, bizler bir ayın nasıl sonlandığını bile fark edemiyoruz tatlılığından. Sıcak bir yaz gününün öğleden sonrasında, bir gölgelikte daldığımız kısa bir uyku gibi tatlı ve doyumsuzken… Bir de bakı- yoruz ki ayrılık vaktin geldi. Gözyaşları içerisinde ediyoruz dua-i hatmi. Son iftarda hüzün çöküyor yüreklerimize, lokmalar inmez oluyor boğazımızdan, içtiğimiz sular düğüm oluveriyor ve biz bir dahaki Ramazanı görememenin korkusunu taşır hale geliyoruz artık. Ya bu yılki Ramazan ömrümüzün son Ramazanıysa diye iç geçiriyoruz. Ya seni hoş karşılayamadıysak, ya bizden memnun kalmadıysan diye bir korku doluyor gönlümüze.
O kadar güzel hasletler kazandırdın ki bize bu kısa süre zarfında, işte biz; bu güzellikleri bir dahaki Ramazana kadar koruyabilir miyiz diye telaşa kapılıyoruz. Ve bayram sabahı dilimizde dua olup dökülüveriyor korkularımız: “Ya Erhamer Rahimin! Rahmetinin tecellisi olarak bizlere gönderdiğin Ramazan-ı Şerif’in sonuna gelmiş bulunuyoruz. Bizi bir sonraki Ramazana ulaştır. Ve bu mübarek ayda yaptığımız tüm ibadetleri dergâh-ı izzetinde kabul eyle. Bu ayda ruhumuza işleyen güzel hasletleri bundan sonraki ömrü hayatımızda muhafaza edebilmeyi nasip eyle. Ve bizleri kardeşlik bilincinden, yek vücut olma şuurundan ayırma Ya Rabbe’l-alemin…”
Seval GÜVEN