Suriye’de Ramazan… Molozlar arasında iftar sofrası…
Yürekler buruk, gözler yaş, analar evlatsız, evler gibi umutlarda yıkıktır buralarda. Biz mübarek ayı karşılarken, acı sağanak yağdı şehrimize. Her evden sessiz feryatlar ulaşıyordu arş-ı semaya. İftarlarımızı kan ile açar olmuştuk. Her gün birileri eksiliyordu sofradan.
Ben Ebu Ziyad.
Beş çocuğun babası, sığınakları, yaslandıkları dağım.
Bir ananın evladı, yavrusu, cennet kokulusuyum.
Bir kadının kocası, beyi, gönül parçasıyım.
Ben Ebu Ziyad.
Çaresiz ve yorgun, enkaz altındaki Ramazan’ları arıyorum.
Bazen “Ah eski Ramazan’lar!” diyorum. Gönlüme düşen acıyı hatıralarımla taze tutmaya çalışıyorum. Çünkü insan, derdi olduğu kadar insandır.
Çok değil on yıl önceye kadar üç aylar girmeden gönüllerde heyecan başlar, Ramazan’a ulaşmak için dualar edilirdi. Ramazan’a ulaştık fakat vatandan, yardan uzaklaştık.
Ramazan’la beraber iki evladımı da enkaz altında bıraktım. Mübarek ayda başlayan zulüm, evimize kor ateşler düşürmüştü. Analar evlatsız, kadınlar dul, çocuklar öksüz kalınca Ramazan da eski tadını vermemeye başladı. Her evde gariplerin kanı akarken, Ramazan bile hüzne boğulmuştu. Çocuk sesleriyle dolan sokaklar sessizliğe bürünmüş matem tutuyordu. İftar için okunan ezanlar tank ve silah sesleriyle duyulmaz, bayramlar yas ile mezar başlarında geçer olmuştu.
Şimdi yine bir Ramazan… Vatanımızda ve evlerimizdeyiz. Hanımım iftar soframızı hazırlarken ben de yerle bir olmuş evimizin molozlarını temizlemeye çalışıyorum. Yıllardır mübarek Ramazan’ı geçirdiğim evim yerle bir.
İftar soframızı yıkık evlerin arasına serdik.
Anılarımızı tazelemeye çalışırken boğazımın yandığını ve kalbimin sıkıştığını hissettim.
Eski günleri ne çok özlediğimi en çok o an fark ettim.
Biz ne yaptık da bizi mübarek Ramazandan mahrum ettiler?
Biz ne yaptık da bizi acılara boğdular?
Biz ne yaptık da ölüm orucu tutturdular?
İftar vaktimiz gelmedi mi?