İslam tarihi; vatanı, milleti, mukaddesatı, özelde Müslümanların genelde de tüm insanlığın huzura ermesi için rahatından vazgeçen, gayret ve fedakârlığı hayatının merkezine yerleştiren nice kahramanların hikâyeleriyle doludur.
Bu kahramanlar, Rabbimizin “Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin. Bilakis onlar diridirler, lâkin siz anlayamazsınız.” (Bakara 154) ayetinde ifade buyurduğu gibi ölümlerinden sonra da yaşayan, hayattayken olduğu gibi ölüm anlarında ve ölümlerinden sonra da tüm insanlığa anlamlı mesajlar veren seçkin kişilerdir. Hayatlarını insanlığa hizmete ve hakkın gür sesinin yeryüzünde yankılanmasına adayan bu şahıslar, ölümlerinin ardından da bu vazifelerini yerine getirmeye devam ederler. Bu yönüyle değerlendirildiğinde madden ölen ve aramızdan ayrılan bu insanların manevî şahsiyetleri yaşamaya devam eder. Doğan her insan bu dünyada bir süre yaşar; ama bu insanların çok azı öldükten sonra da yaşamaya devam eder. Maddi ölümünden sonra da yaşamaya devam eden ve yüce Rabbimizin kanunlarının yeryüzüne egemen olması için çalışan bu insanlar, farklı İslam beldelerinde farklı kimliklerle karşımıza çıkarlar. Bu kimlik bazen Bediüzzaman Said Nursî bazen Ömer Muhtar bazen Hasan el-Bennâ bazen de Şeyh Ahmet Yasin olabilmektedir.
İnsanlık tarihi kadar eski olan hak-batıl mücâdelesinin hak tarafında yer alan ve hayatlarını bu mücâdelede hiç düşünmeden veren kahramanlardan birisi de uzun yıllar süren Çeçen direnişinin liderlerinden olan Cevher Dudayev’dir. 1944 yılında Çeçenistan’ın Yalho köyünde dünyaya gelen Dudayev, henüz bebekken 500 bin insanla beraber Kazakistan’a sürgüne gönderildi. İlk çocukluk yıllarını Kazakistan’da geçiren Dudayev, burada çok büyük sıkıntılar yaşadı. Dine ve dinî yaşantıya yönelik ağır baskıların olduğu bir atmosferde büyüyen Cevher Dudayev, ailesinin gayretleri sayesinde manevî duygularla büyüdü ve İslamî kimliğini oluşturabildi. 1957 yılında Çeçenistan’a dönüş izni verilince ailesiyle beraber vatanına döndü. Okul hayatında oldukça başarılı bir öğrenci olan Dudayev, Tambov Hava Harp Okulunu kazanarak büyük bir başarıya imza attı. 1966 yılında Uzun Mesafe Uçak Pilotluğu ve Mühendisliği Okulunu hemen arkasından da Gagarin Hava Harp Akademisini başarıyla tamamladı ve Rus ordusunda generalliğe kadar yükseldi.
Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecine girmesiyle birlik çatısı altında bulunan birçok cumhuriyet, bağımsızlığını ilan etmeye başlar. Bu cumhuriyetlerden birisi olan Estonya’da isyanlar başlayınca Çarlık yönetimi Estonya’da bulunan askeri birliklerine, ayaklanmaları zor kullanarak bastırmaları talimatını verir. O sırada burada Tuğgeneral görevinde bulunan Dudayev: “Toprağı için, vatanı için mücadele eden insanlara asla bomba atmam!” diyerek verilen bu emre karşı gelir. Bunun üzerine emrindeki askeri birlikle beraber Grozni’ye sürgüne gönderilen Dudayev, bu olaydan sonra Rus ordusundaki görevinden istifa ederek Çeçenistan’a döner. Çeçenistan halkı da bu sırada bağımsızlıklarını ilan etmek için Yandarbiev öncülüğünde faaliyetlere başlar. 1990 yılında toplanan Halk Meclisi’nin başkanlığını yapan Dudayev, meclisin bağımsızlık kararı alması üzerine girdiği başkanlık seçimlerinde oyların büyük çoğunluğunu alarak Çeçenistan devlet başkanı olur.
Kafkaslarda meydana gelen bu gelişmelerden rahatsız olan Rusya, Çeçenistan’ın bağımsızlığını önlemek, burada başlayan halk hareketinin Kafkasya’nın diğer yerlerine yayılmasını engellemek ve özelde de Dudayev’i cezalandırmak için bir dizi faaliyet yürütür. İçerdeki işbirlikçileri eliyle bağımsızlık girişimini akamete uğratmaya çalışan Moskova yönetimi, bunda başarısız olunca Çeçenistan’a müdahale etme kararı alır. Bu müdahale ile hem iç politikada dengeler yeniden oluşturulacak hem de bağımsızlık özlemi duyan diğer halklara bir gözdağı verilerek Kafkasya’daki Rus egemenliği pekiştirilmiş olacaktı. Rusya’nın niyetini anlayan Dudayev, Çeçenistan’a yönelik olası bir askerî müdahalenin önüne geçebilmek için bir dizi diplomatik girişimlerde bulunmasına rağmen bunda başarılı olamamış ve 11 Aralık 1994 tarihindeki Rus saldırısını engelleyememiştir. Rus saldırısına karşı halkı örgütleyerek: “Son Çeçen canını vermeden Ruslar asla Çeçenistan’ı alamazlar!” diyen Dudayev, Ruslara unutamayacakları bir ders vermiştir.
Fakir bir ailenin oğluyken azmi sayesinde generalliğe kadar yükselen, gördüğü haksızlıklar karşısında susmayıp bir insanın bu dünyada gelebileceği en yüksek rütbelerden birisi olan generalliği elinin tersiyle iten ve Çeçen halkının kurtuluş mücadelesinin öncü şahsiyetlerinden olan Dudayev, bu mücadelesi sırasında kendisine sunulan para, makam, ülkeden çıkış ve can güvenliğinin sağlanması gibi tekliflere hiçbir zaman tenezzül etmemiş, hak bildiği yoldan geri adım atmamıştır. Rus ordusunda general görevinde bulunurken Estonya’daki halk ayaklanmasını zor kullanarak bastırması emrine karşı geldiği zaman ceza alacağını ve sahip olduğu rütbenin tehlikeye gireceğini çok iyi biliyordu. Buna rağmen özgürlüğe susamış bir milletin bu haklı talebi karşısında ilkeli bir tavır takınmış ve Estonya’ya müdahale etmemiştir. Grozni sürgünü ve hemen akabinde ordudan istifasıyla sonuçlanan bu tavrı takdire şayandır.
Dudayev başkanlığındaki Çeçen halkının tek istediği insanca bir yaşamdı. Kendi topraklarında özgürce yaşamak içindi verilen bütün mücadele. Bu uğurda yüz binlerce şehit verdiler. Geride de bir o kadar gözü yaşlı, yetim, öksüz insan kaldı. Çeçenistan bağımsızlık mücadelesi sürerken Batılı devletlerin katliamlar karşısındaki suskun tavrı da tarihe ayrıca not düşülmeli. Bağımsızlık ilanının ardından kendilerini tanımaları için başvurduğu devletlerden olumsuz cevaplar alan Cevher Dudayev: “Bizi tanımazsanız biz de sizi tanımayız!” diyerek tüm dünyaya meydan okumuştur âdeta. Yine “Yüz yıl köle olarak yaşamaktansa bir gün şerefli ve başı dik durmayı tercih ederim.” sözleriyle de bağımsızlık konusunda Çeçen halkının kararlı duruşunun sesi olmuştur.
Rusya gibi güçlü bir devlete karşı uzun yıllar direnen ve Rus ordusuna ağır kayıplar verdiren Çeçen mücahitlerinin bu azmini ve başarısını Çeçen halkının dinî değerlere olan bağlılığıyla ilişkilendiren Dudayev, şehadetinden önce yaptığı son basın toplantısında bir Fransız gazetecinin: “Hayatınızda dinin yeri nedir?” sorusuna konuyla ilgili şu cevabı verir: “Din, bizim hayatımızın temelidir. Rusya gibi büyük, asker ve silah bakımından bizden bin kere güçlü bir devletin zulüm, işkence ve soykırımına karşı iki senedir inancımız ve Müslüman olmamız sebebiyle Yüce Allah yardım ederek bizi koruduğu için direnebildik. Dinimiz, Rusya gibi dinsiz bir gücün bize karşı sürdürdüğü tarihin en kanlı ve şiddetli savaşını, adaletli ve kanunlara uyarak yapmamız için bize güç veriyor.”
Başka bir röportajda kendisine sorulan: “Sizin milletinizin cesurluğu, köleliği sevmeyişi dillere destan. Bu kabiliyet nerden geliyor?” sorusuna ise: “İnsanın genetik fıtratı mücadelede kemale erer. Dünya tarihinde Kafkas-Rus savaşları kadar uzun süren başka savaş yok. Siz tarihimizi iyi biliyorsunuz. Biz bu tarihin çocuklarıyız. Cesurluk, kölelikten nefret, tarihimizin ve bize inanç veren İslam’ın fıtratında var.” diyerek milletinin cesaretini ve özgürlüğüne olan düşkünlüğünü açıklarken ırk temelli bir yaklaşımdan ziyade inanç temelli bir yaklaşımı ön plana çıkarıyor. Maddi anlamda güçsüz bir millet olmalarına rağmen Rusya gibi güçlü bir devletle uzun yıllar mücadele edebilmelerini, İslam’ın kendilerine bahşettiği ruha bağlıyor.
“Şehitliğe talibim. Şehitliği büyük bir rütbe ve makam olarak kabul ediyorum. Ülkemin bağımsızlığı ve halkımın hürriyeti için ölene kadar savaşmaya hazırım!” sözlerinin sahibi Cevher Dudayev, 21 Nisan 1996 tarihinde bir Duma milletvekili ile uydu telefonu üzerinden görüşme yaparken Ruslar tarafından yeri tespit edilerek atılan güdümlü bir füze ile şehit edilir. Dudayev’in şehit olmasıyla Çeçen direnişinin sona ereceği vehmine kapılan Ruslar, iki yıl süren savaşın sonunda ağır bir yenilgi alır. Bu özgürlük mücadelesinde yüz elli bin Çeçen mücahit şehadet şerbetini içer. Rabbim şehadetlerini kabul etsin.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?