Peygamber Efendimiz yere dört çizgi çizdi ve “Bu çizgileri niye çizdiğimi biliyor musunuz?” diye sordu.
Sahâbiler: “Allah ve Resûlü daha iyi bilir” dediler. Bunun üzerine Allah Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“Cennet kadınlarının en faziletlileri Hatice binti Huveylid, Fâtıma binti Muhammed, Meryem binti İmran ve Firavun’un hanımı Âsiye binti Muzâhim’dir.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 293)

Hz. Asiye; Mısırın ihtişamlı ve kudretli idarecisi Firavun’un karısı, ülkenin kraliçesiydi. Firavun güçlü kudretli bir kraldı, kendini kuvvetli görüyor, büyüklük taslıyor, ilahlık iddiasında bulunuyor, ülkesini zulümle yönetiyor ve halkına karşı zorbalık yapıyordu. Hz. Asiye de bu güçlü ülkenin ve sarayın en etkili kadınıydı. Peygamber ailesinden olan ve cennetle müjdelenen mübarek üç hanımla beraber onun adı da anıldı. Peygamber ailesinden değildi ama dolaylı olarak onun da bir peygamberle bağlantısı vardı. Hz. Musa ve Hz. Asiye’nin yolları zalim Firavun’un zulmünde ve sarayında kesişti. Firavun zalimdi, saltanatını kaybetme korkusuyla Beni İsrail’in erkek bebeklerini öldürtüyor, halkına büyük zulümler yapıyordu. Hz. Musa dünyaya gelince öldürülme tehlikesine karşı ailesi onu saklamaya çalıştı. Annesi bebeğinin tehlikede olduğunu hissedince ilahi ilhamla bir sandık hazırlayıp bebeğini yerleştirdi. Sandığı, içindeki bebekle beraber Nil nehrine bıraktı. Nehir’e bırakılan sandık hizmetçiler tarafından Hz. Asiye’nin huzuruna getirildi. Kraliçe küçücük olan Hz. Musa’ya karşı çok büyük sevgi ve muhabbet duydu.

“Firavun’un karısı şöyle dedi: ‘Bana da sana da göz aydınlığı (bir çocuk)! Sakın onu öldürmeyin. Belki bize faydası dokunur, ya da onu evlat ediniriz.’ Oysaki onlar (olacak şeylerin) farkında değillerdi.” (Kasas, 9) Bebeğin nehirden sandık içinde gelmesi; öldürülmesi için yeterli bir sebepti. Firavun bunu yapmak istediğinde Hz. Asiye devreye girerek bu fikirden onu vazgeçirdi. Bebeğin onlarla sarayda yaşamaya ikna etti. Hz. Musa sarayda Firavun’un ve kraliçenin himayesinde bir prens olarak özenle büyüdü.

Hz. Musa (a.s.) kendisine peygamberlik görevi verilince, Firavun’u ve halkını bir olan Allah’a iman etmeye çağırdı. Davet çalışmalarına halk duyarsız kalmayarak âlemlerin rabbi olan Allah’a iman etmeye başladılar. İman edenlerin sayısı artıkça Firavun gaddarlaşıyordu. Musa (a.s.)’ın davetini duyan Hz. Asiye Rahman ve Rahim olan Allah’a iman etti ve bu öyle bir imandı ki Allah (c.c.) onu kıyamet gününe kadar tüm iman edenlere örnek gösterdi. “Allah iman edenlere de Firavun’un karısını misal vermektedir: O, “Rabbim!” demişti, “Yüce katında, cennette benim için bir ev yap; beni Firavun’dan ve yaptıklarından kurtar ve beni bu zalimler topluluğundan da selâmete çıkar!” (Tahrim, 11) Allah’ın emirlerini dinlemeyen Firavun iman edenlere eziyet, sıkıntı veriyor, işkence ediyor onları öldürüyordu. Hz. Asiye’nin iman ettiği haberini alınca, ailesinden olmasına rağmen hiçbir merhamet duymadı zalimliğini ona da gösterdi. Firavunun gücü de zalimliği de Hz. Asiye’yi ne korkuttu ne de imanında bir sarsıntı meydana getirdi. İman ettiği rabbinden tek isteği şuydu: “Firavun ile onun zalim topluluğundan kurtulmak ve cennette bir eve kavuşmak.”

Allah (c.c.) onun bu duasını kabul etti. Hz. Asiye cennetin hanımefendilerinden, örnek gösterilenlerden oldu. Allah (c.c.) insanlar hakkındaki kararlarında adildir. Herkes imanın ve amelinin karşılığını alır. Hz. Asiye imanın ve amelinin karşılığını aldı.
Allah (c.c.) onu, iman eden erkek ve kadınlara örnek gösteriyor. İman ve kararlılık abidesi olarak erkek ve kadın müminlerin gönüllerinde yer alıyor: “İşte güzel davrananları biz böyle ödüllendiririz.” (Kasas, 14)

Kaynak
1) Kur’ân-ı Kerim Meali (Diyanet) 2) Peygamberler Tarihi, M. Asım Köksal, 3) Peygamberler Tarihi, İsmail Yiğit.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?