Dr. Salah Abdulfettah el-Halidi üstadımızı tanıyor muyuz? Arada “evet” diyenler haricinde “hayır” diyenlerin daha baskın olduğunu duyar gibiyim, öyleyse gelin üstadımızı tanıyalım:
Soyu Sahabe Efendimiz Halid bin Ebu’l-Velid’e (r.a.) dayanan, 1947 yılının son ayının ilk gününde Filistin´in Cenin şehrinde dünyaya gelen üstadımız, 2022 yılının ilk ayının 28. gününde emanetini Rabbine teslim etmiştir. Her şeyden önce Rabbani bir âlim, Müslüman bir akademisyen (burada Müslüman akademisyen kavramının ne anlama gelmesi gerektiğini az çok biliyoruz) olan üstadımız, hayatının belirli bir kısmında İmam-Hatiplik görevinde de bulunmuştur. Üstadımız 1977´de Riyad’daki İmam Muhammed bin Suud İslam Üniversitesi’nde yüksek lisansını tamamladı, yine aynı üniversitede 1984 yılında Tefsir ve Kur´an İlimleri alanında doktorasını yaptı. Üstat, hayatı boyunca bizlere elli sekiz eser bırakmıştır. Bu eserler Tefsir ve Kur´an İlimleri, Tezkiye İlmi ve Entelektüel Kudüs çalışmaları alanları ile ilgilidir. Üstadımız hakkında bu kısa bilgilerden sonra dilerseniz birlikte onun hayatına, rutin olarak yaptığı çalışmalara değinelim mi?

Üstad´ın günü sabah namazından bir saat önce başlardı, erken uyur ve erken uyanırdı. Gece namazını kesinlikle kaçırmaz, Kur´an-ı Kerim okur, sevdiklerine seher vaktinde dua eder, zikirlerini yapar ve mağfiret için Rabbine yakarırdı. Sabah ezanıyla birlikte camiinin avlusuna giriş yapan Üstat, en ön safta her zamanki yerinde namazını eda ederdi. Namazdan sonra çok kısa bir şekilde bir ayetin tefsirini yapar ve bunu her gün devam ettirmeye gayret ederdi ki çok ağır bir şekilde hasta olmadığı sürece bu dersleri hiç aksatmadı. Bu tefsir derslerini Ürdün’ün başkenti Amman´ın Suveylih semtinde yer alan iki camide yapardı. Biri el-Ferid Camii, diğeri ise Abdurrahman bin Avf (r.a.) Camii idi. Vefatından bir hafta önce Kur´an-ı Kerim tefsirinin tamamını el-Ferid Camii’nde yapmış ve cuma namazından sonra ona bir plaket takdim edilmişti. Evet, Kur´an-ı Kerim´in tamamının tefsirini on iki senede o camide yaptı. El-Ferid Camii’nin imamı plaket takdiminde Üstat için şu cümleleri kullandı: “Hocam iddia haramdır; fakat ben şunu iddia etmek isterim ki bu cemaat içerisinde yaptığınız bu derslerden en çok istifade eden, sizi en çok dinleyen, size en çok soru soran benim…” Bu sözlerin akabinde cemaate dönüp dedi ki, “Aksini iddia eden var mı?” Ve imam haklıydı, o derslere sürekli katılan sadece oydu.

Üstadın hayatına bakınca onun, şunu çok iyi uyguladığını görürüz: Yaptığı işi bir Müslüman’a yakışır şekilde devamlı, tedricen ve üstelik bunu yormadan, bıktırmadan yapıyordu. Sabah namazından sonra eve geçer yeni eserleri üzerinde çalışır, durmadan bir şeylerle uğraşırdı. Yaz aylarında ikindi namazından bir süre önce kısa bir kaylüle yapardı. İkindi namazından sonraki vaktini ise ilim talebelerine vereceği derslere ayırırdı. Onlarla iç içe olur, öğrencilerin bir ihtiyaçları varsa giderebilmek için elinden geleni yapardı. Bir hocamın yazısında şöyle geçiyordu: “İlim talebelerinden biri günün birinde aşırı bir şekilde paraya sıkışmış, Üstad’ın yanına gidip derdini anlatmıştı, Üstat ise, ona maaşının yarısını vermiş ve o ihtiyacını karşılamıştı.” Şimdi anlıyor muyuz Müslüman akademisyen nasıl olmalıdır? Üstat, ders verdiği bazı camilerde belli başlı gençlere verdiği derslerde yoklama alır, üç gün gelmeyen biri olursa onun yerine başkasını alırdı. Üstat, hiçbir zaman karşısında oturan dinleyici sayısını önemsemez, “Ben üzerime düşeni yapıyorum” düsturu ile hareket ederdi.

Yaz aylarında yatsı namazından hemen sonra uyur, kış aylarında ise saat 21.00 olmadan uyurdu. Sonraki gün tekrar aynı şekilde sabah namazından önce uyanır ve hayatı boyunca devam ettirdiği şeyleri yapardı.

Üstat… Ahdine sadakat gösterdi, cenneti istedi, cenneti hak edecek şekilde yaşadı. Allah´ın izniyle istediği cennete gitti.

Üstadımız, hayatını tam anlamıyla planlayan, hiçbir dakikasını plansız geçirmeyen, kendini İslam´a, ilme adayan, Müslümanların haberlerini takip eden bir muvahhitti. Onun için vakit çok önemliydi. Hiç kimsenin, vaktini çalmasına müsaade etmez, vaktini en iyi şekilde değerlendirmeye çalışırdı. Ara ara ruhunu tazelemek ve hava almak için pikniklere çıkar, hava alır, ruhunu Allah´a davete devam etmek için hazırlardı.

Biz uyurken Üstat çalışıyor… Biz uyurken Üstat üretiyor… Biz uyurken Üstat adamlar yetiştiriyordu…

“Mü’minlerden öyle (mert ve metin) er kişiler vardır ki, Allah üzerine yaptıkları ahde (iman, itaat ve cihat sözlerine) sadakat gösterdiler; böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirip (Hakk uğrunda canını vermiştir), kimi de (gönülden cenneti ve şahadeti umup) beklemektedirler. Onlar hiçbir vazgeçme ve yan çizme (bedel ve bahane) ile (Allah adına verdikleri sözlerini) değiştirmemişlerdir.” (Ahzab, 23)

Rabbim beni ve sizleri ahdi bekleyenlerden, hiçbir vazgeçme ve yan çizme ile değiştirmeyenlerden eylesin. Bizi onların hayatını örnek alan, hayatımıza uygulayan ve ders çıkaranlardan eylesin. Rabbim, Üstadımızın mekânını cennetin en üst mertebesi olan Firdevs eylesin, bizleri de ona komşu eylesin. Âmin…

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?