Kadın olsun erkek olsun Allah herkesi; ibadette, muamelatta, inançta eşit yaratmıştır. Ne erkek kadından ne de kadın erkekten bir adım önde başlar hayata. Kimse kimseden üstün değildir. Kur’ân-ı Kerim’de buyurulduğu gibi: “Allah katında en üstününüz en takvalı olandır.” (Hucurat, 13)

Ve bu takvanın yanında, insanın yaptığı mücadeleler, çektiği çileler, onun adını Allah katında yükseltir. Malcom X, Abdullah Azzam, Hasan El Benna, Seyyid Kutub, Esma El Biltaci ve daha sayamadığım nice dostlar, Allah yolunun yolcularıdırlar. Bunlar içinde değineceğim asıl isim ise Zeyneb el-Gazalidir. Kendisi 88 yıllık hayatının yüzde yetmiş beşini davası uğruna harcamış, dur durak bilmeden dünyayı, yedi bucak i’layı kelimetullahı yükseltmek için gezmiştir. Şimdi gelin bir kadın, dert edinmiş olduğu Allah davası için neler yapabilir, teslimiyet çemberi içinde, tevekkül perdesi ardında, nelere katlanabilir bir bakalım.

1917 yılında Mısır’da dünyaya geliyor. Babası, tıpkı Esma el-Biltaci’nin babası gibi Mısır’da Ezher Üniversitesi’nde Prof. ünvanı ile görev yapmıştır. Babası, Zeyneb’i bizzat terbiye etmiş, elinden geldiğince dini eğitimini küçük yaşta vermiştir. Hani bizlerin, peygamberleri örnek alması gerekir dendiği zaman, nefislerimize ağır geldiği için “ama onlar..” diye başlayan cümlelerimizi susturacak, sahabi asrını yaşamayı teşvik edecek bir yaşantıya bürümüştür yaşantısını. Kendi yaşantısı ile sınırlı kalmamış, kızına da bu sahabe ruhunu yansıtmıştır. Öyle ki kızına; “Nesibem” diyordu. Bir bakalım Nesibe Binti Ka’b kimdir?

Savaşlarda Peygamberimizi (s.a.s.) müdafaa eden, göğsünü düşmana siper eden, erlere taş çıkartan hanım sahabilerdendir. Hatta bir gün Uhud Savaşı’nda Peygamberimizin (s.a.s.) her yanını çevreleyip onu saldırılardan koruyacak vaziyete bürünmüştür. Öyle ki yaptığı bu amel, Allah ve Rasûlü’ne (s.a.s.) vermiş olduğu kıymetten, Sünnet ve Kur’an’a duyduğu saygıdan gelir. Nesibe Binti Ka’b öyle bir kadındı ki; Yemen’e kadar gidip yalancı peygamber Müseylemetü’l-Kezzab’ın mezarına bir avuç toprak atabilmek için orduya dâhil olan, zamanın kızlarına isim olan, hayatı ile örneklik teşkil eden bir hatundur.

Baktığımızda; on yaşlarında bir çocuk, oyun oynamak istediğinde, sokakta arkadaşları ile koşturmak, zamanın teknolojik oyuncakları ile zaman geçirmek ister değil mi? Zeyneb Gazali, asrın çocuklarından da farklı bir hâldeydi. O’nun oyunu, babasının çizmiş olduğu bir halkanın içine, onu dâhil edip bir de eline kılıç misali tutuşturduğu çubuk ile “Haydi Nesibem farzet ki peygamber (s.a.s.) karşında onu nasıl savunurdun?” deyip onu sahaya iterdi. Elindeki çubuğu sağa sola sallar, sonra babasının yanına gelip iki-üç kişiyi öldürdüm deyince; babası: “Bu sayı çok az, bizim düşmanlarımız çok, haydi git ve daha fazlasını öldür” derdi. İşte bu diyalog ve oyunlar ile büyüyen bir kız çocuğu Zeynep Gazali.


Tabi 10 yaşına kadar babasının yanında yetişen bu nazenin çiçek, babasını 10 yaşında kaybediyor. Eğitim hayatını ise taşındıkları farklı bir yerde, kendi kendine araştırarak, kendine uygun okulu, yani bir kız lisesini bulduktan sonra bu okula kaydolarak sürdürüyor. Okulda verilen eğitim ile yetinmeyip, dışarıdan da İslami ilimler alarak kendini geliştirmeye çalışıyor.

Liseden çok iyi bir hatibe olarak mezun oluyor. Tabi o sıralarda Mısır’da günümüz Feminist akımına benzer bir fikir mevcuttu. Bu kurum ‘Çağdaş kadınlar kulübü’ gibi bir isim ile kendi dışındakileri sanki çağdışıymış gibi lanse etmeye çalışan sapık beşerî bir sistemin kaynağıdır. Okulunu yeni bitiren Zeynep el Gazali, bu derneğin başkanı olan Huda el Şaravi’nin teklifi ile bu derneğe üye olur. Tabi Zeynep’in düşünceleri ile bu grup üyelerinin savunduğu fikirler birbirlerine zıt olmasına rağmen Zeynep el Gazali, belki birkaç kişinin kalbine dokunurum düşüncesi ile burada kalmaya devam ediyor. Bu süreçte kendini bu çalışmalar ile sınırlamadan daha 19 yaşını bitirmeden farklı köy ve mecralarda tamı tamına 16 cami yaptırıyor. Bu camileri boş bırakmayıp orada kamplar, dersler, seminerler düzenleyerek bir sürü davetçi yetiştiriyor. Bu süre zarfında Hasan el Benna ile tanışıp İhvan-ı Müslimin derneğinin kadın kolu başkanı oluyor. Hayat serüveni işte tam da burada başlıyor diyebiliriz. Ara ara nezarethaneye götürülen, sorguya çekilen dernek üyeleri, o dönemin cumhurbaşkanına suikast girişiminde bulunacaklarına dair iftiralardan dolayı 6 yıl hapis yatmışlardır. Hapis hayatını saymazsak 53 yıl boyunca 88 yaşına kadar Allah rızası için çalışmış olan Zeyneb el-Gazali’nin çalışmalarına kısaca değinmek isterim.

320 defa Cezayir’e gitmiştir. Bu ziyaretleri 150 yıldır Fransız sömürgesinde yaşayan halk içindi. Alaya alındı, dalga geçildi ama o, bıkıp usanmadan yaptığı çalışmalara devam etti.
42 defa Suudi Arabistan’a gitmiştir. O dönemin başkanı Abdulaziz ile görüşüp haremlik-selamlık uygulamasının eğitim-öğretim alanı başta olmak üzere hayatın her alanında dikkat edilmesi gereken bir husus olması gerektiğini vurgulamıştıKuveyt ve Türkiye’ye de ziyaretleri olmuştur.
Pakistan’a ise Siret-i Enbiya ilmi çalışması için giderken eli boş gitmiyor. Pakistan’da ‘Devletim İslam’ adlı projesini Ziya el-Hakk’a sunarak bu projenin hayata geçirilmesi gerektiğini ifade ediyor. Bu ilmî toplantının üzerinden 3 ay geçmeden proje gerçekleştirilmeden Ziya el-Hakk, uçağının düşüp parçalanması sonucu vefat ediyor. Tabi bu ölümün bir suikast girişimi olduğu söylenmiştir.

Hayatına kısa bir göz atacak olursak 39 defa hacca gitmiş, 100 defa umre yapmış, Kuran aşığı, misafirleri ile birebir ilgilenen, içinde kibir barındırmayan, ibadetlerinde de titiz, günde 3 cüz ramazanda ise günlük 10 cüz Kur’an okuyan biridir. Gittiği konferanslardan asla ücret talep etmeyen, şahsi günahları açığa çıkarmayan ve kimsenin ayıbını yüzüne vurmayan bir kadındır.

Onun hayatından şu dersleri çıkarabiliriz:
Davanı, hangi şartlarda olursa olsun, en büyük mesuliyetlerden olan evlilikte dahi pes etmeden yoluna devam ederek yaymaya çalış.
Çocuklarına olan güvenin tıpkı Resûlullah’ın koskoca orduyu, Üsame’ye 17 yaşında iken teslim ettiği gibi olsun. Çünkü ağaç yaş iken eğilir. Çocuklarını terbiye etmek için ciltler dolusu kitap okumana gerek yok. Sen kendini terbiye et, çocuk terbiyesi uzmanlarından yardım al. Zira biz en ufak bir işimizde bile bilenlerden yardım alırız. Çocuk eğitimi ve terbiyesi gibi bir alanda hayli hayli yardım almamız lazım. Bütün bunlardan önce de eğitime kendimizden başlamamız lazım. Çünkü çocuklarımız, önce bizi örnek alacaklardır.
Bizim de çektiğimiz çileler ve yaptığımız mücadeleler olsun. Hesaba çekildiğinde “Allahım! Ben senin rızan için filanca yere gitmedim, şu kıyafeti giymedim, gözümü, gönlümü haramdan sakındırdım” diyebileceğin, dininden taviz vermediğin amellerin olsun.
Derdin öğrenmek olsun. Allah’tan malının, mülkünün, çocuklarının arttırılmasını değil de ilminin arttırılmasını istiyorsan şu duayı dilinden eksik etme: “Rabbim! İlmimi arttır.” (Ta-ha, 114)
Hz. Ömer’in şu duasını da dilinden düşürme: “Allah’ım! Bize senin yolunda şehitlik nasip eyle.”
Düsturun bunlar olsun. Çünkü nasıl yaşarsan öyle ölürsün. Abdullah Azzam’ın dediği gibi: “Madem ölüm tek bir defa gelecek, o da neden Allah için olmasın?”
Vesselam. 

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?