“Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir; kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar.” (Şûra, 30)

Son iki yıldır hem ülkemizde hem de dünyada yaşanan salgın hastalık (Covid-19), yangın ve sel gibi afetler (musibetler) şüphesiz hepimizi üzdü ve üzmeye devam etmektedir. Allah’a inanan, olaylara ve hayata Kur’an ve Sünnet penceresinden bakanlar, bu afetlerin Allah’ın iradesi ile gerçekleştiğine kesin bir şekilde inanırlar. “Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır; onları O’ndan başkası bilemez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O’nun bilgisi dışında bir yaprak bile düşmez. O, yerin karanlıklarındaki tek bir taneyi bile bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.” (En’am,59)

Allah’ın bilgisi olmadan bir yaprak bile düşmezken, bu afetlerin (musibetlerin) Allah’ın iradesi dışında gerçekleştiğini düşünmek mümkün değildir. Hiç şüphe yok ki bu musibetler Allah’ın iradesi ile gerçekleşmektedir. Biz bu musibetlerin Allah’ın iradesi ile gerçekleştiğine kesin bir şekilde inanıyoruz.

Allah(c.c.) Kur’an-ı Kerim’de bazı peygamberlerden ve bu peygamberlerin ümmetlerinden bahseder. Bu ümmetlerden bazıları Allah’ın varlığına ve birliğine iman etmediği için, bazıları Allah’a şirk koştuğu için, bazıları da Allah’ın emir ve yasaklarına uymadığı için helak edilmiştir. Allah’ın bu peygamberlerden ve bu peygamberlerin ümmetlerinden bahsetmesi, onların başlarına gelen musibetlerden bizi haberdar etmesi, haşa, boşuna ve gereksiz değildir. Hiç şüphe yok ki Allah (c.c.), geçmiş ümmetlerden ve onların başlarına gelen musibetlerden ibret almamızı ve bu musibetlerden ders çıkarmamızı istemektedir.

Geçmişten bugüne, hem ülkemizde hem de dünyada çeşitli musibetler yaşanmıştır. Bu musibetleri sıradan bir hastalık veya sıradan bir doğal afet gibi görmek, bu musibetlerden ibret almamak ve ders çıkarmamak bizim elimizde olduğu gibi bu musibetlerden ibret almak ve ders çıkarmak da bizim elimizdedir. Biz bu musibetlerden ibret almanın, ders çıkarmanın gerekliliğine inanıyoruz. Peki, fert, aile, toplum ve ümmet olarak bu musibetlerden nasıl ibretler alabiliriz, nasıl dersler çıkarabiliriz? Her şeyden önce bugüne kadar bilerek veya bilmeyerek yaptığımız bütün günahlarımızdan dolayı tövbe etmeliyiz. Rabbimizden af ve bağışlanma dilenmeliyiz. Kur’an-ı Kerim’e ve Sünnet-i Seniyye’e yeniden ve sımsıkı sarılmalıyız. Hem ülkemizde hem ümmetimizde hem de dünyada yaşanan zulümlerin ve haksızlıkların son bulması için elimizden geleni yapmalıyız. Zulme ve haksızlığa uğrayanlar, ister din kardeşlerimiz olsun ister başka dinlere mensup kişiler olsun, ister hiçbir dine veya inanca mensup olmayan kişiler olsun, bütün mazlumlara ve mağdurlara sahip çıkmalıyız. Onlar için elimizden gelen her türlü fedakarlığı yapmalıyız. Dünyanın farklı yerlerinde, özellikle Afrika kıtasında ve savaş bölgelerinde, insanlar açlık ve fakirlikle mücadele ederken, onların bu durumlarına duyarsız kalmamalıyız. Hem bireysel olarak, hem de sivil toplum kuruluşları aracılığıyla bu bölgelerdeki insanlara yardım elimizi uzatmalı, onlar için elimizden gelen ne varsa, onu yapmalıyız. Bunların yanında Allah’ı unutan, Allah’ın kitabına ve peygamberinin sünnetine sırtını dönen insanlara, Allah’ın varlığını, O’nun her şeye gücünün yettiğini güzel bir dille ve hikmetle anlatmalıyız.

Allah’ın haram kıldığı kumarın, içkinin ve faizin insanlara hiçbir fayda sağlamadığını, aksine insanlara çok büyük zararlar verdiğini en güzel şekilde anlatmalıyız. Zinanın hem bireye hem de topluma çok büyük zararlar verdiğini, Allah’ın helal kıldığı ve emrettiği evliliğin hem bireye hem de topluma huzur ve mutluluk getirdiğini, birey, aile ve toplumun her kesimine anlatmalıyız. Tesettürün farz olduğunu ve Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de emrettiği gibi örtünmenin gerekli olduğunu anlatmalıyız. Tesettürün yalnızca başı kapatmak olmadığını, bol ve vücut hatlarını belli etmeyen kıyafetlerin giyilmesi gerektiğini çekinmeden ve fakat kimseyi de incitmeden anlatmalıyız. Kibir ve hasedin Allah’ın en sevmediği hasletler olduğunu, gözlerle harama bakmanın, ellerle harama dokunmanın, ayaklarla harama gitmenin, insanın aklında ve kalbinde çok büyük manevi yaralara yol açtığını ifade etmeliyiz.

Son olarak; eşlerimize ve çocuklarımıza, gözümüzün nuru gibi bakmamız gerektiğini, onların Kur’an ve Sünnet çerçevesinde tertemiz bir hayat yaşamaları için, her türlü ortamı hazırlamamız ve onlar için her türlü fedakârlığı yapmamız gerektiğini, en güzel şekilde anlatmalıyız. Bu düşüncelerimiz aynı zamanda bizim dualarımızdır.
Rabbim dualarımızı kabul buyursun inşallah.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?