Filistin İslami direnişinin fikir babalarından ve direnişin sembol isimlerinden bir adam. Bu günlerde adını sıkça duyduğumuz Hamas ve onun silahlı kanadını oluşturan İzzettin el- Kassam tugaylarının kurucusu, müstesna bir şahsiyet Şeyh Ahmet Yasin’den bahsediyoruz.
Ahmet İsmail Yasin, Filistin’in İngiliz mandasında olduğu 1937 yılında kadim Filistin’in Aşkelon kenti yakınlarındaki el Cura’da dünyaya geldi. Babasını henüz 3 yaşındayken kaybeden küçük Yasin daha 10 yaşında mültecilikle tanışacaktı. 1947’de Birleşmiş Milletlerin hazırladığı Filistin Paylaşım Planı ile Yahudilere bölgede önemli imtiyazlar tanınmıştı. İsrail, bu vesileyle 14 Mayıs 1948’de bağımsızlığını ilan etti. Bu kararı reddeden Arap devletleri İsrail’e savaş ilan etti. Böylelikle Nekbe olayı başlamış oldu.
Yevmun Nekbe yani felaket günü anlamına gelen süreçte Filistinlilere ait yüzlerce köy ve kasaba siyonistler tarafından yok edildi. Yedi yüz binden fazla Filistinli yurtlarından sürüldü. Savaşta Suriye, Mısır, Lübnan, Irak ve Ürdün’den oluşan beşli koalisyonu yenilgiye uğratan İsrail, savaş sebebiyle topraklarından çıkarılan Filistinlilerin geri dönüşlerine izin vermedi. Yurtlarından çıkarılan Yasin ailesi de diğer binlerce Filistinli gibi o zamanlar Mısır’a bağlı olan Gazze şeridine mülteci olarak sığındı.
12 yaşına geldiğinde hayatının geri kalanında tekerlekli sandalye ile yaşamasına sebep olacak bir kaza geçirdi. Omuriliği zedelenmiş ve boyundan aşağısı felç hale gelmişti.
Ahmet Yasin, Mısır’da lise öğrenimini tamamladı. Daha sonra dini ilimler çalışmak için ünlü El Ezher Üniversitesine kaydoldu. Burada Müslüman Kardeşler Cemiyeti ile tanıştı. Müslüman kardeşler ya da bilinen ismiyle İhvan-ı Müslimin. 1928 yılında mutasavvıf alim Hasan El Benna tarafından Mısır’da kurulan cemiyet, İslami çalışmayı toplumun tüm kesimlerine ve sosyal sınıflara ulaştırmayı hedefleyen ve bunun için belirli bir metodolojisi bulunan bir oluşumdur.
Mısır’da İhvan’ın yaptığı bu etkili çalışmalara yakından şahit olan Şeyh Yasin, Gazze’ye döndükten sonra Arapça ve İslami ilimler üzerine dersler vermeye başladı. Gazze’de hatiplik ve öğretmenlik yaptığı dönemde Mısır’dayken benimsediği İhvan düşüncesini, güçlü hitabet yeteneği sayesinde birçok kişiye ulaştırdı. 1965 yılında İslami çalışmalardaki etkinliği sebebiyle Mısır istihbaratının radarına giren Şeyh Yasin, aynı yıl tutuklandı. Serbest bırakıldıktan sonra da özellikle 1967’deki İsrail’in Gazzeyi işgalinin ardından çalışmalarını daha da arttırdı. Gazze İslam Üniversitesi’nin temelleri de bu yıllarda şeyh Yasin ve arkadaşları tarafından atıldı.
1973 yılında İhvan’ın Müsliminin Mısır’daki çalışmalarından esinle Gazze’de El Mücemma El İslami’yi kurdu. Merkez, gün geçtikçe çalışma alanlarını genişletiyordu. Camiler, sosyal zekat fonları ve eğitim kurumlarına sahip olan merkez, halk nezdinde de prestij kazanıyordu.
Yapılan çalışmalar sonucu gözle görülür bir refah artışı yaşayan Gazze halkı, artık Şeyh Yasin’e büyük bir sempati besliyordu. On Binlerce genç, Şeyh Yasin’in dünya görüşünü benimsemiş ve onunla birlikte yol yürümeye başlamıştı. 1983’te İslami çalışmaları ve halk nezdinde artan etkisinden dolayı İsrail tarafından tutuklandı. Kısa süre sonra Lübnan’da kaçırılan İsrail askerleri karşılığında serbest bırakıldı.
1987 yılının aralık ayında Müslüman kardeşler hareketinin Filistin ayağının bir parçası olan Hamas kuruldu. Kurucuları arasında Ahmet Yasin, Abdülaziz el Rantisi ve Salah Şehade gibi isimlerin de bulunduğu Hamas, İslami direniş bayrağının gelecekteki taşıyıcısı olacaktı.
1991’de tekrar tutuklanan Şeyh Yasin, ömür boyu hapse mahkûm edilse de 1997’de Ürdün kralı Hüseyin’in girişimleri ile tekrar serbest bırakılmak zorunda kalındı.
Ahmet Yasin, özgürlüğüne kavuştuktan sonra da ilerleyen yaşına ve gün geçtikçe artan sağlık sorunlarına rağmen faaliyetlerine ara vermeksizin devam ediyordu. Takip eden yıllarda birçok suikast girişiminden kurtuldu. Ancak kader yazılmıştı ve onun kaderinde şehit olmak vardı. 22 Mart 2004 günü sabah namazı çıkışı İsrail helikopterinden fırlatılan füzeye hedef olarak şehit edildi.
Şerefli bir hayat yaşadı ve bir savaşçı onuruyla öldü. Şehit Şeyh Ahmet Yasin’in yaşamında tabii ki bizler için önemli dersler bulunuyor. Henüz çocuk yaşta iken geçirdiği kaza sonrası vücudunun neredeyse işlevsiz hale gelmesinden asla yılgınlık hissetmemiş ve direnişin yalnızca fiziksel olmayıp fikir ile de olabileceğini bize adeta kanıtlamıştır. Şeyh Yasin her daim yolda olup mücadele ederek, bize terakkinin yalnızca bu yol ile olabileceğini göstermiştir. Ölümünden bir yıl kadar önce yazdığı mektupta ümmetin Filistin davasına yönelik sessizliğini Allah’a şikâyet etmişti. Hafızalara kazınan mektubu da görmenizi tavsiye ederiz. Vesselam.
Allah’ım! Ümmetin suskunluğunu sana şikâyet ediyorum!
Ben ki kocamış bir yaşlıyım. Kurumuş iki elim ne kalem tutuyor ne de silah! Sesimle yeri inletecek güçte bir hatip de değilim! Ben ki saçları ağarmış, ömrünün son demlerinde türlü hastalıkların yıktığı ve üzerinde zamanın belâlarının estiği biriyim! Tek isteğim, benim gibi Müslümanların zaaf ve aczinden müteessir olanların yazmasıdır!
Siz ey Müslümanlar!
Suskun ve aciz, helâk olmuş ölüler! Hâlâ kalpleriniz sızlamıyor mu, başımıza gelen bu acı felâketler karşısında? Bir halk yok mu? Hiç mi kimse yok, Allah için ve ümmetin namusu için kızacak? Şerefli direnişçilerken, bizleri katil teröristler olarak ilan edenlere karşı duracak! Bu ümmet utanmaz mı, şerefi çiğnenirken? Omuzlarımıza el verecek ve gözyaşlarımızı silecek bir bakış! Bu ümmetin kurumları, sivil güçleri, partileri, teşkilâtları ve bariz şahsiyetleri, Allah için kızmaz mı?
Tümü birden sokaklara dökülüp, bizim için dua etmeye “Ey Rabbimiz! Gücümüzü topla, zaafımızı gider ve mümin kullarına yardım et!” diye çağıramaz mı? Buna da mı gücünüz yetmiyor?
Yakında bizim büyük ölümlerimizi duyacaksınız, o zaman alınlarımızda şu yazılacak:
“Bizler direndik! İleri atıldık ve kaçmadık!”
Ve bizimle birlikte çocuklarımız, kadınlarımız, yaşlılarımız ve gençlerimiz ölecek! Onları, bu suspus ve bön ümmete yakıt yapacağız! Bizden teslim olmamızı ve beyaz bayrak dikmemizi beklemeyin! Çünkü biz bunu yapsak da öleceğimizi biliyoruz. Bırakın savaşçı onuruyla ölelim! Dilerseniz bizimle olun, elinizden geldiğince, öcümüzü sizden her biri boynuna taksın! Dilerseniz bize acıyarak ölümümüzü izleyin! Temennimiz, Allah’ın, emaneti savsaklayan herkesten kısas almasıdır! Umarız bizim aleyhimize olmazsınız!
Allah aşkına, bari aleyhimize olmayın!
Ey ümmetin liderleri, ey ümmetin halkları! Allah’ım, sana şikâyette bulunuyorum..!
Gücümün azlığını, imkânımın yetersizliğini ve insanlara karşı zaafımı sana şikâyet ediyorum. Sen mustazafların Rabbisin… Sen bizim Rabbimizsin… Bizi kime bırakıyorsun? Bize cehennem olacak uzaklara mı? Veya düşmana mı?
Allah’ım! Akıtılan kanlar, dokunulan ırzlar, çiğnenen hürmetler, yetim bırakılan çocuklar, oğlunu yitirmiş anneler, dul kalmış kadınlar, yıkılmış evler ve ifsad edilmiş ekinler aşkına sana şikâyette bulunuyorum, sana şikâyette bulunuyorum!
Gücümüz dağıldı… Birliğimiz bozuldu… Yollarımız ayrıldı…Halkımızın zaafını ve ümmetimizin bize yardım edip, düşmanı yenmedeki aczini sana şikâyet ediyoruz!

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?