Bismillah… Hamd ü senâ âlemlerin rabbi olan Allah’a (c.c.) mahsustur. O’na hamd eder, O’nu tesbih ederiz. Allah’ın salât ve selamı şükreden kul ve vazifesini hakkı ile yerine getiren elçi Hz. Muhammed’in (s.a.v.), ailesinin, sahabesinin ve onun izinden gidenlerin üzerine olsun. Âmin…

“Biz ona iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi; iki apaçık yolu (hayır ve şer yollarını) göstermedik mi? Fakat o, sarp yokuşa atılmadı. Sarp yokuşun ne olduğunu sen ne bileceksin? O tutsak bir boynu çözmektir (köle azat etmek). Yahut şiddetli bir açlık gününde kendisiyle yakınlığı olan bir yetimi yahut yerde sürünen bir yoksulu doyurmaktır. Sonra da iman edenlerden olup birbirine sabrı tavsiye edenlerden, birbirine merhameti tavsiye edenlerden olanlar var ya, işte onlar Ahiret mutluluğuna erenlerdir.”1

Üstteki ayetlerde yüce Allah insana verdiği nimetlerden örnekler verirken iki göz, bir dil ve iki dudaktan söz etmektedir. Gözler beynimizin temel bilgi edinme araçlarından birisidir. Dil ve dudaklar ise beynin göz vb. duyularla edindiği bilgiyi işledikten sonra ifade etmesini sağlayan araçların başında gelmektedir. Yüce Allah, insana bir nimet olarak bilgi edinme yollarını, düşünme gücünü, yargıda bulunma kabiliyetini, seçim yapma yeteneğini verdiğini ve bunların da ona sorumluluk yüklediğini özet bir şekilde ifade etmiştir. Bu sorumluluk; araştırmak, doğru yolu seçmek ve bu yolda istikamet üzere yürüyüşünü tamamlamak için önüne çıkacak engelleri aşmak şeklinde özetlenebilir.

Ayetlerde sözü geçen ve insan nefsine ağır gelmelerinden ötürü engel, sarp yokuş şeklinde ifade edilen zorluklar; iman, karşılıklı sabır ve merhamet tavsiyesi, yetim ve yoksulu yedirmek ve köle azat etmektir. Bu zorlukları yerine getiren kişiler cennet ehli olarak nitelendirilmektedirler. Dikkat edilirse bu zorluklar arasında denge ve tekâmül söz konusudur. Düşünce alanındaki zorluklara sosyal hayattaki yaşantıya yansıyan zorluklar eşlik ediyor. Birçok ayette sözün, teorinin tek başına yetmeyeceği ve kişinin iman ettikten sonra pratikte bazı durumlarla sınanacağı net bir şekilde açıklanmaktadır. “İnsanlar, denenip sınavdan geçirilmeden, “İman ettik” demekle bırakılacaklarını mı sanıyorlar? Andolsun ki biz, onlardan öncekileri de sınamıştık. Allah, elbette doğru olanları ortaya çıkaracaktır; kezâ O, yalancıları da mutlaka ortaya çıkaracaktır.”2, “Muhakkak ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!”3 İslam sadece teoriyle yetinmez. Evet, teori gereklidir ve işin başlangıç kısmını oluşturmaktadır. Bunun devamında amel, teoriyi doğrulayan yaşantı, uygulamasında zorluklar yaşayacağımız pratikler olmalıdır. Onun için Kur’an, üstteki ayetlerde kurtuluş için imanı, sabır ve merhamet tavsiyesini ve maddi infakı bir bütün olarak reçete ediyor. Biz bu makalemizde insan nefsine ağır gelen infak konusunu biraz işlemeye çalışacağız.

İslam’a göre kişi de sahip olduğu mal-mülk ve diğer tüm nimetler de yüce Allah’a aittir. O zaman kişi, kendisini sahip değil, vekil olarak görmeli ve tasarrufta bulunurken sahip olan Allah’ın (c.c.) şartlarına uygun bir şekilde davranmalıdır. Bu hususta başlıca sorumluluk kendisine emanet olarak verilen maldan infakta bulunmasıdır. “Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur.”4, “Allah’a ve resulüne iman edin; O’nun size emanet olarak verdiklerinden, başkaları için de harcayın. İçinizden iman edip böyle harcamada bulunanlara büyük mükâfat vardır.”5

Kur’an-ı Kerim’de infak üzerinde çokça durulmuş, işin gerekliliği, adabı, tasavvuru etraflıca anlatılmıştır. Örneğin, Bakara suresinin 261-274 ayetlerinde infakın önemi, amacı, hangi mallardan kimlere ve nasıl verileceği, karşılığında yüce Allah’ın vereceği mükâfatlar, infak edilen kişinin onurunu zedeleyecek davranışlardan kaçınmak vb. infak adabı ile ilgili hususlar ayrıntılı biçimde zikredilmiştir. Kur’an’ın diğer ayetlerinde de “takva ehli”, “iyi Müslüman”, “hidayet üzere olanlar” gibi yüce Allah’ın sevdiği kulların meziyetleri sıralanırken, infak başlıca özellikler arasında yerini almaktadır.

Allah (c.c.) nezdinde bu denli değerli olan infakı biz insanoğlu için önemli ve kritik kılan husus, onun içimizdeki kusuru tedavi etmesi ve cennetle aramızdaki engelleri aşmamızı sağlamasıdır. İçimizdeki kusur; imtihan amacıyla fıtratımıza yerleştirilen mal sevgisi, servet elde etmek, dünyalık biriktirme hırsı, stokçuluk hastalığı ve bencillik zaafıdır. Bu durum çok sayıda ayet ve hadiste dile getirilmiştir. “O, aşırı derecede mal sevgisine kapılmıştır.”6, “Malı aşırı derecede seviyorsunuz.”7 “İnsanoğlunun bir dere dolusu altını olsa, bir dere daha ister. Onun ağzını topraktan başka bir şey doldurmaz. Ama Allah, tövbe edenin tövbesini kabul eder.”8 İnsanoğlu mala düşkün olarak yaratılmıştır. Ali İmran suresinin 14-15. ayetlerinde dünyalık nimetlerin insanoğluna süslü/sevimli kılındığı belirtilmiş, devamında cennet nimetleri hatırlatılarak bunların daha iyi olduğu vurgulanmıştır.

Aslında infak etmekle başkasına yardımcı olmaktan ziyade kendimize yardım etmiş ve kendimizi tedavi etmiş oluruz. Bu nedenle infakta gerçek alıcı ve vericinin kim olduğu tartışmaya değerdir. Keza, bir hadisi şerifte de ifade edildiği gibi infak malı azaltmaz, aksine artırır, bereketlendirir. Gerçek bize kalan geride bıraktığımız değil, infak ederek önden gönderdiğimizdir.

Maddi ve manevi bir Rabbani ziyafet atmosferini yaşadığımız Ramazan ayında infak ibadeti daha fazla anlam taşır. İnfakımızın artması bu aydan istifade ettiğimizin bir göstergesidir. “Şöyle ki Ramazan’da yeme-içmeden vazgeçer, bedenin istek ve arzularıyla savaşır, oruç, namaz, ibadet ve Kur’an’la Rabbine yönelirsin. Bu manevi gıdayla ruh hoşnut olur, kişilik lezzet alır, düşünce arınır ve basiret gözü açılır. Böylece kişi, olayları olduğu gibi görür ve her şeyi yüce Allah’ın yarattığı fıtrata uygun olarak yerli yerine koyar. Ramazan sizi etkilemeye başladığında, dünyevi araçların ve fani malların haddizatında hedef olmadığını ve yalın olarak değer taşımadığını göreceksiniz. Bunların iyilikte kullanıldığında değerlendiğini, kıymetsiz hususlarda harcandığında ise zayi olduklarını ve değerden düştüklerini gördüğünde mutlu ve istekli bir şekilde cömertliğe ve Allah yolunda harcamaya yönelirsin. Tüm bunlardan dolayı Ramazan cömertlik ve infak ayı olmuştur.”9

“Ramazan sizi etkilediğinde kalbinizi harekete geçiren güçlü bir ince duygunun, kişiliğinizi bürüyen dakik bir şuurun, her yanınızı kuşatan büyük bir hassasiyetin oluştuğunu göreceksiniz. İnsanlar buna merhamet, şefkat, sevgi, kalbî meyil… derler. Sen buna istediğini de. Önemli olan senin cömertliğin, infakın ve fedakarlığınla zorda kalanlarla beraber olman, muhtaçlara yardımcı olman, miskin ve mağdurların göz yaşlarını silmendir. Bu nedenle Ramazan’ın cömertlik ve ikram ayı olduğunu söylüyoruz. İnsanların mal diye adlandırdıkları şu dünyevi cazip araçlar gözünden düştüğünde; bunların iyilik yollarında harcanmak üzere sana verildiğini ve bu hususta yetkilendirildiğini kavradığında; “bundan yediklerinin tüketilmiş olacağını, giysi olarak kullandıklarının çürüyeceğini ve infak ettiklerinin sana kalacağını”10 anladığında ve yüce Allah’ın “Allah’a ve resulüne iman edin; O’nun size emanet olarak verdiklerinden, başkaları için de harcayın. İçinizden iman edip böyle harcamada bulunanlara büyük mükâfat vardır.”11 sözünü kavradığında hiç şüphesiz gönül rızasıyla ve alın açıklığıyla infak eder ve iyiliklere atılırsın.”12

Ramazan cömertlik ve infak ayıdır. Ramazan mektebinde eğitim almış ve ondan etkilenmiş bir Müslüman olarak infaka, Allah yolunda harcamaya koyulalım, cennetle aramızda engel olarak duran taşları kaldırmaya atılalım. “(Ey müminler!) İşte siz Allah yolunda harcama yapmaya çağrılıyorsunuz, fakat içinizden bir kısmı cimrilik ediyor. Hâlbuki cimrilik eden ancak kendine karşı cimrilik etmiş olur; zira Allah zengindir, siz ise yoksulsunuz. Eğer hak çağrısına sırtınızı dönerseniz Allah sizin yerinize başka bir topluluk getirir; sonra onlar sizin gibi olmazlar.”13

Selem ve dua dileği ile…

Kaynakça
1) Beled, 8-18., 2) Ankebut, 1-2., 3) Bakara, 155., 4) Şura, 4.
5) Hadîd, 7., 6) Adiyat, 8., 7) Fecr, 20., 8) Buhârî, Rikak 10; Müslim, Zekât 116-119., 9) Ramazan’a Nasıl Hazırlanmalıyız, Hasan el-Benna, sayfa 13, Nida Yayıncılık.
10) Mutarrif, babasının şöyle anlattığını naklediyor: “Hz. Peygamber”in (sav) yanına geldim. Bu sırada Elhâkümü”t-tekâsür (Çoklukla övünmek sizi oyaladı) sûresini okuyordu. Ardından şöyle buyurdu: “Âdemoğlu, “Malım, malım!” der. Ey âdemoğlu! Acaba yiyip tükettiğinden, giyip eskittiğinden ve sadaka verip (âhirette karşılığını almak üzere) önden gönderdiğinden başkası senin malın mıdır?”” Müslim, Zühd, 3.
11) Hadid, 7., 12) Ramazan’a Nasıl Hazırlanmalıyız, Hasan el-Benna, sayfa 14, Nida Yayıncılık., 13) Muhammed, 38.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?