“Gevşeklik ve tembellik, hedefe ulaşmanın en büyük engeli ve başarısızlığın en esaslı sebeplerindendir.”
“Ey Allah’ım! Keder ve üzüntüden, acizlik ve tembellikten, korku ve cimrilikten, borca batmaktan ve insanların haksızlıklarından sana sığınırım.”(Ebu Davud)
Gevşeklik’, verilen bir işi yapmada tembellik göstererek istemeye istemeye yapmaktır. Gevşekliğin içerisinde ihmal ve umursamazlığın olduğunu görmekteyiz. Gevşeklik, itikadımızı zedeleyen, imanımızı yaralayıp eksilten sonuçlar doğurmaktadır.
Gerçekten yaşamın aksamasına ve düzenin bozulmasına hatta sosyal bir karmaşaya yol açabilecek bir sorundur. Bir doktorun, ameliyat masasında yatan hastaya karşı üşengeç bir tutum geliştirdiğini, bir itfaiyenin tembellik gösterdiğini ve yangın mahalline saatler sonra vardığını, hiç kimsenin işleri olması gerektiği zamanda ve biçimde yapmadığını bir düşünün… Hele söz konusu iş, “ibadet” hayatı, Allah’a karşı görevler, kulluk olunca durum daha vahim bir hâl alıyor. İbadetleri yerine getirmede tembellik etmenin, normal yaşamda gösterilen tembellikten daha büyük bir ayıp ve kusur, manevî bir hastalık olduğu açıktır.
Tembellik, insanı, yapması gereken sorumluluk ve işlerden ya bütünüyle alıkoymakta veya başka bir zamana ertelemesine, geciktirmesine yol açmaktadır. Ümitsizlik, ferdi hareketsiz hale getirir. Kendisiyle zorluklar aşılıp yükseklere çıkabilecek olan umudu yitiren nefis, en küçük zorluklarda bile kaçacak yer arar.
Ayrıca yapılan işlerde nitelik ve kalitenin de düşmesine sebep olmaktadır. Zira üşenerek, istemeye istemeye yapılan işin, o iş için belirlenen standartlarda olmayacağı açıktır. Bunun ibadet hayatındaki adı ise münafıklıktır ki, Allah onları, bu tutumlarını da açığa vurarak şöyle yermektedir: “Şüphesiz münafıklar Allah’a oyun etmeye kalkışıyorlar; hâlbuki Allah onların oyunlarını başlarına çevirmektedir. Onlar namaza kalktıkları zaman üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allah’ı da pek az hatıra getirirler” (Nisa, 142)
Kur’ân-ı Kerim, insanlara, özellikle de Müslüman gençliğe kılavuzluk edip başarının sırrını çaba olarak tanıtmakta ve hayatta çabasız başarı elde etmenin mümkün olmadığını anlatmaktadır.
“İnsan için çalıştığından başka şey yoktur.”
Gevşeklik ve tembellik, hedefe ulaşmanın en büyük engeli ve başarısızlığın en esaslı sebeplerindendir. Bu çok değerli hikmeti, İmam Kayyım el Cevzi şöyle ifade etmiştir: “Kim cahillik, acizlik, aşırılık ve tembellik göstererek kadere yaslanırsa tevekkülü acizlik, acizliği de tevekkül olur.
Tembel olan bazıları uyuşukluktan hizmet meydanlarını terk ediyorlar. “Başkaları zaten yapıyor. Bu hizmette bana ihtiyaçta yok” diyerek kendilerini avutuyorlar. Sanki dine hizmet alanlarında izdiham var da onlara yer kalmamış! Hatta bazen de bu tür tembel ve uyuşuk insanlar dini hizmet ve çalışma yollarında da birer engel ve set oluşturuyorlar.
Ama ne yazık ki böyle düşünen kardeşlerimiz “Bu kadar para kazandık biraz da başkaları kazansın” hiç mi hiç demezler. Hele, “Bu işi bırakayım da biraz da başkaları çalışıp faydalansın.” hiç demezler. Hatta çoğu insanın, boşaltılmasını kuyruklarda bekledikleri vazifelerinden emekli olmayı bile düşünmezler. Amma iş ahiret işi ve ona yönelik olunca hep bir ağızdan” “Artık biraz da başkaları yapsın. Başkaları yapıyor zaten…” diye terennüm etmeye başlıyorlar. Cennet başkalarının olsun bize dünya yeter dercesine!
Mehmet Akif’in “Mahalle Kahvesi”nde;
“Mahalle Kahvesi, Osmanlılar bilir, ne demek
“Tasavvur etme sakın, ‘Görmedim, nedir?’” diyecek?
Dilenci şekline girmiş bu sinsi caniler,
Bu, gündüzün bile yol vermeyen haramiler..
Adımda bir dikilir azminin, gelir önüne;
Zavallı yolcunun artık kıyar bütün gününe…
Mahalle kahvesi Şarkın harîm-i katilidir;
Tamam o eski batakhaneler mukabilidir.
Zavallı ümmet-i merhume ölmeden gömülür;
Söner bu hufrede idraki, sonra kendi ölür…”
Değişen, sadece dış dünyada ve oluşturulan sanal âlemde internet sohbetleri, çeşitli oyunlar ve her türden filmler gibi teknoloji vasıtasıyla oluşturulan, yeni insan öğütme ve zaman törpüleme yolları ile yeni nesil idi. Büyükler, alışkanlıklarını terk edemedikleri ve gelişime ayak uyduramadıkları için kıraathanede; gençler de yaşlılarla iletişim kuramadıkları veya kurmakta zorlandıklarından onlardan uzaklaşmayı daha kolay ve rahatlatıcı gördükleri için yeni alışkanlıklar edindikleri internet kafe de aynı tembellik ve meskeneti paylaşıyorlardı. Halbuki hepimiz çocukluğumuzdan beri tembelliğin kötü, çalışmanın ise faydalı ve gerekli olduğunu işiterek, okuyarak ve yaşayarak biliyorduk.
İslâm, salih faaliyet ve çalışmayı farz kılmıştır. Nitekim Allah Teâlâ’nın, “De ki: Çalışın, yaptıklarınızı Allah da, Resûlü de, mü’minler de göreceklerdir.” (Tevbe, 105) ve “Ey iman edenler düşmanlara karşı gücünüz yettiğince kuvvet ve savaş atları (araçları) hazırlayın ki bunlarla Allah’ın düşmanlarını, sizin düşmanlarınızı ve onlardan başka sizin bilmeyip de Allah’ın bildiği kimseleri korkutursunuz.” (Enfal, 60)
Faaliyet ve çalışmanın bu denli âlemşümul ve dinî derinliği bulunduğuna göre, Müslüman’ın bir an bile boş durmaması; “Bir işten boşalınca hemen başka bir işe koyul.” (İnşirah, 7) anlamındaki âyetin sunduğu hareket felsefesi ve hayat düsturuyla, “çalışarak dinlenme, dinlenirken çalışma” anlayışı içinde, değil çalışma zamanlarını, fıtrî ihtiyacı olan istirahat zamanlarını bile salih bir dinamizm içinde geçirmesi gerekmektedir.
“Vallahi dinde bir meseleyi öğrenmem bana gece namazı kılmaktan daha sevimlidir.” Diyen Ebu Derda, “Vaktin hakikatini idrak eden, hayatın anlamını idrak etmiştir. Çünkü vakit hayat demektir.” Diyen Hasan el-Benna, Sevgi, binek; korku, sürücü; ümit ise şarkı söyleyerek kervanın önünde giden şahıs mesabesinde olmalıdır. Gidilecek yere lütuf ve keremiyle ulaştıracak olan ise Allah’tır.” Diyen el Cevzi gibi…
“Kuşkusuz her zorlukla kolaylık vardır. O halde kolaylığın ve kolaylaştırmanın nedenlerine sarıl. İnsanlar, yeryüzü ile ve hayatın işleri ile uğraşmanı bitirdiğin zaman, evet bütün bunları bitirdiğin zaman, bütün kalbinle asıl uğrunda yorulmana, çile çekmene ve çalışmana layık olan şeye, yani ibadete, her şey den sıyrılmaya, Allah’tan ümit etmeye ve O’na yönelmeye bak. “Ümit edeceğini Rabbinden iste.”Her şey den önce uzaklaşarak, hatta kendilerini çağırmakla meşgul olduğun insanların işlerini bir yana atarak sadece Rabbinden iste, O’na yakar. Çünkü bu yol için mutlaka azık gereklidir. Azık ise İşte buradadır. Ve cihat için de mutlaka hazırlık gereklidir. Hazırlık işte buradadır. Ve burada sen her zorlukla bir kolaylık, her kolaylıkla birlikte rahatlık bulacaksın… İşte gideceğin yol bu yoldur.” (Fi zılali’l kur’an-Seyyid Kutub)
Hayatın en önemli gayelerinden biri, hem fert hem de toplum planında Allah Teâlâ’nın razı olacağı istikamette hâl ve hareketler sergilemektir. Bunu başarabilmek için sürekli bir mücadele ve gayret içinde bulunmak zorunludur. Bu alandaki en ufak bir gevşeklik ve za’fiyet, ferdin ve toplumun bünyesinde tedavisi güç yaralar açabilir. Bu bakımdan Allah Resulü (sav), İslâm’ı tebliğe başladığı ilk yıllardan itibaren Allah’ın (c.c.) dinini öğrenme, yaşama ve diğer insanlara ulaştırma hususu üzerinde hassasiyetle durmuş, bizzat kendisi de fiilî bir örnek olmuştur. Bu şanlı örneğin izini takip eden milletler iki cihanda da bahtiyar olmuşlardır.
İnsanların fıtratlarındaki gevşeme ve gaflet özelliğini bilen Yüce Mevlâ insanın kalbini daima zikre hazır bir duyarlılıkta bulundurmasını ve inananlardan bu kıvama ermelerini talep ediyor: “İman edenlerin Allah’ı zikretme ve Hak’tan gelen Kur’an ayetleriyle huşu duyma zamanı gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar. Onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı. Onların birçoğu yoldan çıkmış kimselerdir.” (Hadid, 16)
“Gevşeklik göstermeyin, mahzûn olmayın. Eğer inanmışsanız en üstün sizsiniz.” (Ali Imran, 139)
İslâmî mücadelede Müslümanların çektiği ızdırap ve çilenin bir anlamı ve bir neticesi olduğunu, bu bakımdan menfilikler karşısında yamulup bükülmeden vazifelerine devam etmeleri gerektiğini bildirmektedir.
4 kesimin eliyle İslam zarar görecektir:
Bildikleriyle amel etmeyenler,
Bilmedikleriyle amel edenler,
Bilmeyenler ve amel edenler,
İnsanları öğrenmekten engelleyenler.
Üşenmeyin… Ertelemeyin…Vazgeçmeyin…

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?