Şehit İmâm Hasan el-Bennâ’nın Davet Metodolojisi

Yüce Allah (c.c), Hz. Muhammed’i (sav) peygamber olarak Mekke’ye gönderdi. Hz. Muhammed (sav), on üç sene boyunca orada yoğun tebliğ faaliyetlerinde bulundu. Allah (c.c) on üç sene sonra miladi 622’de Medine’de bir İslâm devletinin kurulmasını sağladı. 622’de Medine’de İslâm devletinin kurulmasından 1924’te kadar, yani 1302 sene boyunca, kesintiler olmasına rağmen Müslümanların sahipsiz kalmadığını, İslâmî bir yönetimin var olduğunu ve onları birleştiren bir hilafeti görebiliyoruz. Fakat 1924’ten itibaren artık İslâm dünyası başsız, halifesiz ve siyasi birliği olmayan dağınık bir yapıya dönüştürüldü. Müslümanların toprakları İslâm düşmanları arasında bölüşüldü ve sömürgeleştirildi. Müslümanlar zamanla sadece yönetimi değil, inançlarını ve ahlâklarını da kaybetmeye başladı. Öyle ki, maalesef bugün bazı Müslüman toplumlara baktığımızda nerede ise üzerlerinde İslâm’a ait emareleri görememekteyiz! İslâm düşmanları bununla yetinmemekte; böldüklerini daha küçük ve daha rahat yutulabilir parçalara bölmeye çalışmakta ve var olan İslâmî izleri yok etmeye çalışmaktadır. Keza, en ufak bir İslâmî dirilişe veya çalışmaya göz açtırmamaktadırlar.

Hasan el-Bennâ, 1924’te halifeliğin kaldırılmasına ve İslâm âlemini istila eden Batı tuğyan akımına bir tepki olarak 1928 yılında Müslüman Kardeşler hareketini kurdu. Bu dönemde başta Türkiye’de Said Nursî, Hindistan’da Muhammed İkbâl ve Mevdûdî, Cezayir’de Mâlik b. Nebî olmak üzere, İslâm âleminin farklı bölgelerindeki âlim, mücahit ve düşünürler bu tuğyan akımına karşı birer direnç hareketi oluşturarak ortaya çıktılar. Bu âlim ve düşünürlerin her birinin kendine özgü özellikleri vardı ve Müslümanlara katkıları oldu. el-Bennâ’nın en belirgin özelliği İslâmî çalışmanın metodolojisini çok net bir şekilde anlatabilmiş ve ortaya koymuş olmasıdır.

İmâm el-Bennâ, Risalelerisimli eserinin farklı yerlerinde İhvân düşüncesini ve kendi davet yöntemini açıklarken özetle şöyle diyor: “Davetimizin en belirgin özelliği İslâmî olmasıdır. Ben İslâm’a herhangi bir eklemede veya çıkarmada bulunmadım. Bizler insanları Hz. Muhammed’in getirdiği dine davet ediyoruz.”Devamında şöyle güçlü bir iddiada bulunuyor: “Müslümanlar sahip oldukları önyargılardan vazgeçip Kur’ân-ı Kerîm’i ve Sünnet-i Seniyye’yi önlerine koyup incelemede bulunurlarsa bizim düşüncemizden farklı bir düşünce bulamazlar.”

Hasan el-Bennâ, İhvân’ı on temel-rükün üzerine kurmuş ve net bir metot oluşturmuştur. Bu on rükün şunlardır: Fehm-İslâm’ı anlamak, ihlâs, amel, cihat, fedakârlık, itaat, sebat, tecerrüd-adanmışlık, kardeşlik ve güven.

  • Fehm rüknünün önemi, İslâm için çalışanların ortak bir düşünceye sahip olmalarının gerekliliğinden kaynaklanmaktadır.
  • İhlâs, her şeyden önce niyetin samimi olmasıdır.
  • Amel, İslâm için çalışmak, çaba sarf etmektir.
  • Cihat, zirve bir ameldir.
  • Fedakârlık, insanın Allah yolunda kendini feda etmesidir.
  • İtaat ise bir yapı ve kurumsal çatı altında yöneticilerin emirlerinin İslâm’a aykırı olmamak şartı ile yerine getirilmesidir.
  • Sebat, her türlü zorluğa rağmen insanın davasında direnç göstermesidir.
  • Tecerrüt, kişinin davasına odaklanması ve kendini ona adamasıdır.
  • Kardeşlik, olmaması durumunda hiçbir yapının varlığını devam ettiremeyeceği bir kavramdır.
  • Güven, yapıların manevi harcıdır.

İmâm el-Bennâ’nın düşüncesinin netliğini ifade etmek için iki örnek vereceğim. Birincisini fehm rüknü üzerinden vereceğim. İmâm el-Bennâ, ‘bizim davamız Kur’ân ve sünnettir’, ‘yolumuz Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat yoludur’ veya ‘davamız selef-i sâlihîn davasıdır’ diyebilirdi. Fakat bu gibi kavram ve ifadeler yoruma açıktır. O, bunun yerine İslâmî anlayışını 20 maddede somutlaştırdı ve bunları bizzat yazdı. Bu maddeler zaman içinde farklı âlimlerce incelenmiş ve yaygın bir şekilde kabul görmüştür. Yûsuf el-Karadâvî, sadece fehm maddelerini açıklamak için 9 eser yazmıştır. İhvân’a katılan ve daha sonra İhvân’dan ayrılarak İhvân aleyhinde güçlü söylemlerde bulunan Mısırlı meşhur âlim Muhammed Gazâlî bu hususta ilginç bir örnektir. Zira kendisi özgün bakış açılarına sahip ve eleştirel düşünme gücü yüksek birisi olarak kabul edilmesine rağmen, bu 20 maddeyi incelemek için yazdığı eserine ‘Müslümanların Kültür Birliğinin Düsturu/Anayasası’ismini vermiştir. Gazâlî bu isimlendirme ile Müslümanları bu yirmi madde çerçevesinde ortak bir düşüncede buluşmaya davet etmiştir.

Muhammed Gazâlî gibi bir âlimden ‘bu maddelerden filanca maddenin artık zamanı geçti, bunlar yerine artık şu maddeler eklenebilir’ gibi bir itiraz beklerdik, ama o böyle bir söylemde bulunmamıştır. Çünkü bu maddeler İslâm’ın usulü ile alakalı maddelerdir. Mesela, birinci maddeyi inceleyelim, bu madde ne kadar gerekli? Nedir birinci madde? “İslâm hayatın tüm alanlarını kuşatan kapsamlı bir dindir.” Yani İslâm hayatımızın tümüne müdahale ediyor. İnancınızı İslâm’a göre, ticaretinizi ve eğitiminizi şu sisteme göre düzenleyin diye bir anlayışı İslâm kesinlikle kabul etmiyor. İslâm dini, inancımızı düzenlediği gibi tuvalet adabımızı da düzenliyor.

İkinci madde Müslümanın Kur’ân ve sünnet bakışını ve yaklaşımını ifade ediyor. İmâm el-Bennâ üçüncü maddede şöyle diyor: “Sadık, düzgün ibadetin ve mücahedenin lezzet ve nuru vardır.” Yani kişinin güçlü bir imanı ve iyi bir İslâmî yaşantısı var ise, yüce Allah bu insana keramet verebilir ve bu insan veli olabilir. Fakat bunun bazı hatalara sebep olmaması gerekir. Bunlar, bizi rüyalarla amel etmeye ve rüyalardan hükümler çıkarmaya sevk etmemelidir.

Altıncı madde şöyle belirtilmiştir: “Günahsız ve masum olan Peygamber (sav) dışında herkesin görüşü alınabilir ve terk edilebilir.”Bugün İslâm âleminin çektiği en büyük sıkıntılardan birisi bizim bazı insanları kutsamamızdır. Evet, biz teoride tek masum kişinin Hz. Peygamber olduğuna inanıyoruz, fakat pratikteki eylemlerimiz bizleri yalanlamaktadır. Bunun sonucu olarak şeyhimizin ve hocalarımızın hatalarını göremiyoruz.

Devam eden maddelerde içtihad yaklaşımı ve diğer temel konularla ilgili bilgiler işlenmektedir. Öncekilerden, selef âlimlerden bizlere intikal etmiş olan İslâm kültürüne bizlerin bakışı ne olmalıdır? Bunları Şehit İmâm el-Bennâ kendi Risalelerinde o kadar veciz, anlaşılır ve net bir şekilde ifade etmiştir ki, aslında çok da bir şerh faaliyetine gerek kalmamıştır.

Bu maddeler incelendiğinde içlerinde bütünlük ve uyumluluk olduğu ve hiçbirisinin göz ardı edilemeyeceği net bir şekilde görülecektir. Birinci madde ne kadar gerekli ve vazgeçilmez ise en sondaki yirminci madde de -ki bu madde Müslümanların birbirlerine bakışını ve tekfir hastalığına karşı tedbir almak gerektiğini ifade ediyor- o kadar gerekli ve vazgeçilmezdir. Yani biz ne birinci maddeden ne de yirminci maddeden vazgeçebiliriz.

İkinci örneği İhvân düşüncesinin üçüncü rüknü olan amel üzerinden vereceğim. Bunu İmâm el-Bennâ soyut olarak bırakmamış ve “Ey Müslümanlar, İslâm için çalışın” demiştir. Çalışmayı yedi basamak veya aşama olarak ifade etmiştir. Her bir aşama için araçlar, yöntemler ve gereçler belirlemiştir. Aşamaların sıralamasının zorunluluğunu da ifade etmiştir. Birincisi bitmeden ikincisine, ikincisi bitmeden üçüncüsüne veya dördüncüsüne geçiş yapılmamalıdır.

Bu aşamaların birincisi Müslüman birey yetiştirmektir. İmâm el-Bennâ Müslüman bireyin özelliklerini on maddede özetlemiştir. İkinci aşama Müslüman aile, üçüncü aşama Müslüman bir toplum oluşturmak, dördüncü aşama gerek maddi ve gerekse manevi açıdan toplumun üzerinde yaşadığı toprakları sömürgecilerin egemenliğinden kurtarmak ve bu toprakları özgürleştirmektir. Beşinci aşama, İslâm devletini kurmak, altıncı aşama Müslüman devletleri bir araya getirerek İslâm hilafetini kurmak, yedinci aşama ise bunun da ötesine geçerek evrensel İslâmî rehberliği tesis etmektir. Yani İslâm’ı herkes benimsemeyebilir veya tüm ülkeler İslâm’la yönetilmeyebilir. Fakat İslâmî değer yargılarıyla birey ve toplumların buluşmasının zemini oluşturulmalıdır.

Şehit İmâm Hasan el-Bennâ, davet metodolojisini bu denli net, anlaşılır ve açık olarak ifade etmiştir. Bu durum, İslâm için çalışanların onu kolay bir şekilde inceleyebilmesini sağladığı gibi hareketin bütünlüğünü de sağlamıştır. Hasan el-Bennâ’nın çağdaşı olan ıslahat öncüleri, vefatlarından sonra farklı şekillerde anlaşıldılar ve onların izinden gidenler bu farklı anlayışlar sonucunda bölündüler. Hasan el-Bennâ için bu durum söylenemez. Bu dünyanın yaklaşık 80 ülkesinde tek bir İhvân hareket ve düşüncesinin olması bunun en büyük kanıtıdır.

Şehit İmâm Hasan el-Bennâ, değişimin fertten başlaması gerektiğini ve bunun temel yönteminin terbiye-eğitim ve kalbe dokunmak olduğunu ifade etmiştir. Değişimin başlangıç noktası gönül olmalıdır. Marifetullah, irfan ve yüce Allah’ın bilinmesi insanın kalbine bahşedildiği zaman artık o kalp donuk, silik ve hareketsiz duramaz. Artık o kalp halden hale girer, dönüşüme tabi olur. O dönüştükçe fert ve toplum dönüşür. Kalp çalıştıkça fert de çalışacak, aile çalışacak ve toplum değişecektir. Burada dönüşümün başlangıç noktası yüce Allah’ı tanımaktır. İmâm Hasan el-Bennâ, İhvân’ın hedefini ifade ederken şunu söyler: “İhvân’ın temel hedefi, gerçek İslâm öğretileriyle yetişmiş ve hayatının tüm alanlarını İslâm boyasıyla boyamış bir nesil yetiştirmektir.”

El-Bennâ bu değişimin silah gücüyle veya başka bir baskıcı ve doğal olmayan yöntemle değil, gönüllülükle ve zorlamalara başvurulmadan gerçekleştirilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Keza bu değişimin aşamalı olacağını ve davetçilerin sabırlı olması gerektiğini vurgularken işi aceleye getirip meyveyi erken koparmaya çalışanlara da ciddi eleştiride bulunmuştur: “Yol ve yöntem bellidir. Ben bu yöntemi Resûlullâh’ın (sav) sünnetinden öğrendim. Bunda ben ictihad edemem ve bu yöntemi değiştiremem. Ama siz yolun uzak olduğunu iddia ediyorsanız yapmanız gereken şey çabalarınızı arttırmaktır.”

Müslüman Kardeşler Hareketi’nin Bazı Karakteristik Özellikleri

Bu makaleyi Hasan el-Bennâ’nın en büyük eseri olan Müslüman Kardeşler Hareketi’nin bazı karakteristik özelliklerini belirtmekle noktalayalım:

  1. İhvân hareketi, İslâm’ı bir bütün olarak ele almayı zorunlu gören bir harekettir. Bu hareketin tasavvurunda inancı düzgün(?), ahlâkı sorunlu bir birey veya toplum kabul edilemez. Hasan el-Bennâ’ya göre inancımızda, duygu ve düşüncelerimizde, yaşantımızda, sosyal ve siyasal olaylara bakışımızda, insanlarla ilişkilerimizde, ticarette, eğitimde ve tüm hususlarda Müslüman olmakla yükümlüyüz.

“İslâm, hayatın bütün yönlerini kuşatan kapsamlıbir nizamdır. Şu halde o, hem devlet ve vatan, hem hükümet ve ümmettir. Hem ahlâk ve kuvvet; hem rahmet ve adalettir. Hem kültür ve kanun; hem ilim ve hükümdür. Hem madde ve servet; hem kazanç ve zenginliktir. Hem cihat ve davet; hem ordu ve fikirdir. Doğru bir inanç ve sahih bir ibadet olduğu gibi.”1

  1. İhvân hareketi, tüm Müslümanları kardeş gören, çalışmalarında ırk, bölge vb. coğrafik faktörleri ölçüt olarak kabul etmeyen, İslâm inancını temel birleştirici unsur olarak gören ümmet anlayışına sahip bir harekettir. “Müslümanın milliyeti inancıdır.” “Her Müslümanı kardeş bilmeli; onun üzüntüsü ile üzülmeli, onun sevinci ile sevinmelisin. “Lâ-ilâhe illallâh Muhammedun Resûlullâh” diyen her Müslümanın yaşadığı toprak parçasını Yüce Allah’ın korumasını, savunulmasını, onun halkının iyiliği için çalışılmasını istediği bir toprak parçası olarak görmelisin.”3
  2. İhvân hareketi, ictihadı ve mezhepleri kabul etmekle beraber; Müslümanları Kur’ân ve Sünnet’e dönmeye, zaman içerisinde oluşan tortu, bid’at ve hurafelerden arınmaya davet eder. O bu yönüyle selefi (Selef-i Sâlihîn izinde) bir harekettir. İctihad düzeyinde olmayan Müslümanları, ictihadi konularda müctehitlere, temel konularda ise temel iki esasa başvurmaya davet eder.

“Kur’ân ve Sünnet, İslâm’ın hükümlerini öğrenmek için her Müslümanın başvuru kaynağıdır. Kur’ân-ı Kerîm tekellüf ve ta’assuf olmaksızın Arap dilinin kurallarına uygun olarak anlaşılır. Pak Sünneti anlamak için güvenilir hadis âlimlerine başvurmak gerekir.”2

  1. İhvân hareketi, Resûlullâh’ın (sav) izindedir. Çünkü İhvân, Sünnetle amel etmeyi önemser ve O’nun (sav) örnekliğini esas kabul eder.
  2. İhvân hareketi, bidatlerin bulaşmadığı tasavvufî bir hakikattir. Çünkü zikir ve manevi yaşantıyı ihmal etmez. Züht ve terbiyeyi kalkınmanın esası kabul eder.
  3. İhvân hareketi, siyasi bir oluşumdur. Çünkü Müslümanların dertleri ve yönetimi başkalarına bırakılamaz.
  4. İhvân hareketi, sportif bir çalışmadır. Çünkü beden hakkının farkındadır.
  5. İhvân hareketi, kültürel ve ilmî bir kuruluştur. Çünkü ilim ve kültürsüz bir medeniyet düşünülemez.
  6. İhvân hareketi, sosyal bir kuruluştur. Çünkü birey ve toplumun sorunlarına çözümler sunar.
  7. İhvân hareketi, vasat bir harekettir. Aşırı uçlarda olmamak şartıyla tarikat ehlinin, ilmî çizgisi ile selefinin; ifrat ve tefrite kaçmayan tüm Müslümanların kendilerini bulabileceği bir harekettir.

Müslüman Kardeşler düşüncesi ile ilgili okuma ve araştırmalarımız bizi yukarıdaki sonuçlara götürüyor. Peki, bu düşüncenin kurucusu bunu nasıl tasvir etmiştir?

“Ey Müslüman Kardeşler! Sizler, ne bir hayır kuruluşu, ne bir siyasi parti ve ne de sınırlı bazı amaçlar için kurulmuş bir heyetsiniz. Sizler, bu ümmetin kalbinde yer alan ve Kur’ân’la insanları selamlayan yeni bir ruh, Allah’ın marifetiyle maddenin karanlığını dağıtan bir nur ve Resûlullâh’ın (sav) davetini haykıran yüce bir sedasınız. Sizlere, “İnsanları neye davet ediyorsunuz?” şeklinde bir soru yöneltildiğinde şöyle cevap veriniz: Bizler, Hz. Muhammed’in (sav) getirdiği İslâm’a davet ediyoruz.”

Kaynakça

1) Hasan el-Bennâ, Eğitim Risalesi, Fehm, Madde: 2. 2) A.g.e.3) Hasan el-Bennâ, İnsanları Neye Davet Ediyoruz.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?