Bismillah… Hamd ü senâ âlemlerin rabbi olan Allah’a (c.c.) mahsustur. O’na hamd eder, O’nu tesbih ederiz. Allah’ın salât ve selamı şükreden kul ve vazifesini hakkı ile yerine getiren elçi Hz. Muhammed’in (s.a.s.), ailesinin, sahabesinin ve onun izinden gidenlerin üzerine olsun. Âmin…

“Ağır Ceza Mahkemesi’nde bir dosyayı incelerken yaşlıyı kızdıracak, halim selimi hırçınlaştıracak ve delikanlının damarlarında ateş kızıştıracak bazı günahlar gördüm. Öyle ki yazılı magazin haberlerinde bu dosyadakiler kadar şehveti uyaracak bir şeylerin olduğunu sanmıyorum. Dosyayı bıraktım ve düşünmeye daldım. İçimden şöyle dedim:
Ali Tantavî Bey, bu adamın yerinde olmak ister misin? Yumuşak lezzetler içerisinde ve gözleri fettan kadınlar arasında bir hayat sürmek ister misin? Bana cevap ver. İnsanların alışageldikleri “sosyal yalan”ı üzerinden at ve dürüstçe konuş! Bunun üzerine Ali Tantavî sustu, yerine nefsi cevap verdi ve ‘evet’ dedi. Peki, bu adamın yerinde cezaevinde yatmak ister misin, diye sordum. ‘Hayır’ dedi. Nedenini sorduğumda ise şöyle dedi: ‘Zevk ve lezzetler bitmiş, geride pişmanlık ve ceza kalmış.’

Devamında nefsime dedim ki ‘Şeytan seni günah bir duruma davet edip de kendini ona istekli hissettiğinde, bunu niye hatırlamıyorsun ve kendine şöyle seslenmiyorsun: Önceki haz ve lezzetler geçip gittikleri gibi bu da bitecek, fakat cezası kalacaktır? Benzer bir şekilde, akıl seni iyi bir işe davet ettiğinde o işin ağır gelmesinden ve amelin zor olmasından dolayı kendini ona yönelik gevşek hissettiğinde kendine niye şöyle telkinde bulunmuyorsun: Bu zorluk da geçecek, fakat amelin sevabı baki kalacaktır?’

Ey nefsim, yaptığın iyilik ve güzellikleri düşün, malını ve çabanı harcadın. Nefsinin isteklerine muhalefet ettin. Bu hususta çektiğin sıkıntı ve zorluklardan geriye ne kaldı? Günah işlerken elde ettiğin lezzetlerden geriye ne kaldı? Gerçek şu ki, ibadetlerin zorlukları geçti, sevapları kaldı; günahların lezzetleri geçti, cezaları kaldı. Bir öğrenci düşün, iyi çalışmışsa sınavda başarılı olduktan sonra çalışmanın zorluğunu ve uykusuzluğun yorgunluğunu unutur. Fakat çalışmayıp zamanını zevk ve oyun içerisinde geçirmişse zevk ve hazları yitirecek ve sınıfta kalacaktır.

Geleceği geçmişe kıyas et. Sürekli olan geleceği fani olacak anlık durumlara satma. Zehirli balın tatlılığına kanma. Şifalı ilacın acılığına katlan.”
Yukarıdaki pasajlar Suriyeli yargıç, âlim ve edip Ali Tantavî’nin Makalâtün fî Kelimât adlı eserinden alınmıştır. Uzun, bol maceralı ve çok zevkli bir hayat yaşayan birisinden yaşamının sonunda toplu ve özet bir değerlendirme talebinde bulunursak büyük bir ihtimalle lezzetlerin, haz ve zevkinin bittiğini ve geçtiğini fakat suç ve yanlışların sonucunda oluşan ceza ve vicdan azabının devam ettiğini söyleyecektir. Evet, dünyevi tüm nimet, zevk ve hazlar fani olma hususunda birleşiyorlar. Fakat haram yoldan ulaşılanlar geride büyük bir pişmanlık bırakıyorlar. Ebedi hayatı fani olacak haz ve zevkler uğruna bedbaht etmek akıl kârı mıdır?

Dünyevi haz ve nimetler bir yönüyle gerçek nimetler olmayıp ihtiyacın karşılanmasından ibarettirler. Susayan veya acıkan birisi için su içmek veya bir şeyler yemek zevk verir. Fakat ihtiyaç karşılandıktan sonra aynı nesneden kimse zevk almak istemez. Yeterli miktarda su içen birisi zevk amacıyla tekrar su içmek ister mi? Elbette hayır. Bu durum cinsi şehvet, yemek veya diğer nimetler için de geçerlidir.

O zaman, hazzı ve zevki geçici olan, gerçek zevk olmaktan ziyade ihtiyaç olan bir durum için baki ve gerçek nimetler riske atılır mı? Bu geçici zevkler için ahirette veya daha dünya hayatında bedenin yaşlılık ve hastalık arazlarıyla boğuştuğu ve önceki zevk ve hazları unuttuğu bir dönemde pişmanlıklar yaşanması kayda değer mi? “Akıllı kişi, nefsine hâkim olan ve ölüm sonrası için çalışandır. Aciz kişi ise, nefsini hevâsına tabi kılan ve Allah’tan dileklerde bulunup duran (bunu yeterli gören) kişidir.” Evet, akıllı kişi nefsini doğru bir şekilde yönetir, onun fani ve kısa sürecek bir zevk için geleceğini karartmasına izin vermez. Aciz, başarısız kişi ise en başta nefsini yönetmekte kusurludur. Nefsinin dizginini salmıştır ve boş yere yüce Allah’tan beklenti içerisindedir.

Akıllı bir mümin, imtihan sürecinin başında dünya ve barındırdığı tüm nimet, haz ve zevklerin geçici ve fani olduklarını fark etmeli, bu bilinçle hareket etmeli ve rotasını buna göre çizmelidir. Dünyalıklar yerine ahiretteki gerçek ve baki nimetlere, Allah’ın rızasına odaklanmalıdır. “Ve yalnız rabbine yönel.” Yani gözün, Rabbinin katındaki baki nimetlerde olsun, dünya yerine oraya odaklan.

Nefsin istek ve arzularına karşı uyanık olmalıdır. Günahlar hususunda ise nefsine karşı son derece titiz ve tavizsiz olmalıdır. Her bir günahın bir felaket olduğunu aklından çıkarmamalıdır. “Günahlar gaflete, gaflet kalp katılığına, kalp katılığı Allah’tan uzaklaşmaya, Allah’tan uzaklaşma ise ateş ehli olamaya yol açar. ”
Selam ve dua dileği ile…

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?