Bismillah…

Hamdüsena âlemlerin rabbi olan Allah’a (cc) aittir. Bizi Ramazan’a ulaştıran Allah’a hamt olsun. O’nun yüce zatından, nimetini tamamlama babından bizi bu ayda cehennemden azat edilen kullarından kılmasını diliyoruz. Allah’ın salât ve selamı Ramazan’a en iyi hazırlık yapan, onu en iyi şekilde yaşayan ve değerlendiren kulu ve elçisi Muhammed’in (sav), ailesinin, sahabesinin ve onun izinden gidenlerin üzerine olsun. Âmin…

Ramazan zafer ve başarı ayıdır. Dışa yönelik bir zafer olduğu kadar içe, nefse karşı da bir zafer ayıdır. Allah resulü (sav) ve arkadaşları bu ayda ne nefislerini ihmal ederlerdi ne de ila-i kelimetüllah için yapılan cihadı…

Ramazan tembellikle, uyku ile geçirilecek bir ay değildir. Ramazan bir medrese, bir okuldur. Bu okula başlayan Müslüman, bu ay zarfında müstesna bir zaman dilimi geçirerek hayatında ciddi değişiklikler yaptığı gibi bundan sonraki hayatı için de iyi özellik ve alışkanlıklar edinir ve bunları Ramazan’dan sonraki hayatında devam ettirmeye çalışır. Böylece onun hali Ramazan’dan Ramazan’a iyiden iyiye değişir ve dönüşür. Ramazan’ı bilinçli bir şekilde yaşayan bir Müslüman bu ayın başlangıcında önceki senenin muhasebesini yapar, günah ve taksiratları için üzülür, tövbe-i nasuh ile yüce Allah’a dönüş yapar ve yeni bir İslami hayat için bir başlangıç yapar.

Ramazan kazanımlarımızı korumalıyız.

Bu bereketli zaman diliminde Müslümanlar genellikle iyiliklerini artırırlar, iyi özellikler edinerek hallerini düzeltirler ve sahip oldukları kötü davranış ve huylardan uzaklaşmaya çalışırlar. Bu şüphesiz iyi bir durumdur. Fakat önemli olan bu iyiliklerin Ramazan’dan sonra da devam ettirilmesidir. Bilinçli bir Müslüman ‘Ramazancı’ değil ‘Rabbani’ bir kuldur. Bu bereketli ayda elde edilenler azalarak dahi olsa Ramazan’dan sonraya yansımazsa oruç ayının hedefi gerçekleşmemiş olur. Başta orucun farz oluşunu ifade eden ayet olmak üzere konu ile ilgili ayet ve hadisler incelendiğinde bu net bir şekilde anlaşılacaktır. Peki, bu ayda neler kazandık? Buyurunuz, bir kısmına değinelim:

Sıhhat Kazanımı: Ramazan’da bir ay boyunca günde ortalama 16 saat yemeyerek ve içmeyerek vücudumuzun kendisini gözden geçirmesini, tamir etmesini, eksiğini/gediğini gidermesini, tabir caizse yırtığını/söküğünü onarması için ona imkân sağladık. Beynimiz için uyku ne kadar gerekli ise iç organlarımız ve vücudumuz için de açlık o kadar gereklidir. Şöyle ki, uyanıklık durumunda beynimize işitme, görme, dokunma ve diğer yollarla milyarlarca gerekli veya gereksiz bilgi ulaşır. Beynimiz uyanıklık durumunda bunlarla ilgilenir ve kendine zaman ayıramaz. Beynimiz uyku vaktinde özellikle derin uyku olarak ifade edilen REM döneminde dışarı ile bağlantıyı keserek kendini günceller, gözden geçirir, bilgileri tasnif eder, belleği düzenler…

Benzer bir şekilde başta karaciğer olmak üzere iç organlarımız açlık döneminde kendisini günceller. Sahurdan sonraki ilk 5 saatte sindirim işlemleri tamamlanır ve mide ve bağırsaklardaki sindirilmiş ve işlenmiş besinler karaciğere taşınır, oradan da vücuda dağılır ve kullanılır. Sonraki 5 saatte karaciğer ve kaslarda depo halinde bulunan şeker depoları kullanılır. Sahurdan yaklaşık 10 saat sonra kandaki ve depo şeklindeki glikoz/şeker tükenir ve enerji elde etmek amacı ile yağlar serbestleşerek yakılır. İşte açlığın faydası buradan itibaren başlar.

1- Açlıkta pankreas bezinin ürettiği insülin hormonunun duyarlılığı artar. Şişmanlık ve şeker hastalığından damar sertliği ve kansere kadar neredeyse tüm kronik hastalıkların altında yatan esas mekanizma insülin hormonunun direncidir. Açlık döneminde bu hormonun salgısı ve direnci azalır. Bu iki sonucun sağlığımızın korunmasında ciddi bir etkisi vardır.

2: Açlıkta, açlık hormonu olarak bilinen grelin hormonunun seviyesi azalır. Bu sayede yeme isteği azalır.

3: Açlıkta, büyüme hormonunun (GH) salgısı artar. Sağlıklı ve dinç olmada, yaşlanmanın geciktirilmesinde bu hormonun ne kadar önemli olduğu biliniyor.

4: Açlıkta, iç organ ve vücut bölümlerinin yıpranmasında ciddi bir role sahip olan oksidatif stres azalır. Hücrelerdeki oksijen radikallerinin birikiminin azalması protein, lipit ve nükleik asitlerin oksidasyondan zarar görmesini önler ve bunların zarar görmesi sonucunda oluşan nice dejeneratif hastalıkların ortaya çıkması önlenir.

5: Açlıkta yağ yakımı artar. Böylece damar tıkanıklığının neden olduğu kalp krizi ve felç gibi nice hastalıklar önlenmiş olur.

Yeni araştırmalar, orucun veya batılıların deyimi ile “intermittent fasting = aralıklı açlığın” sadece şişmanlık, şeker ve kalp hastalıklarını değil, sinir sisteminin dejeneratif hastalıkları olan Parkinson, Multipl skleroz ve Alzheimer gibi hastalıkları da önleyebildiğini ortaya koydu. Farklı ülkelerde ve merkezlerde yapılan pek çok bilimsel araştırma bize net olarak şunu gösterdi: Besin tüketimimiz azalıp aç kalma süremiz uzadıkça sağlığımız iyileşiyor. Özellikle 50’li yaşları takiben daha az ve öz yemek, günde 2 öğüne geçmek sadece hayat kalitemizi yükseltmekle kalmıyor, hastalıkları önlüyor ve ömrü uzatıyor. Japon bilim adamı Yoshinori Ohsumi, yaptığı bilimsel araştırmalar ile kısa aralıklı açlık kürlerinin hücre sağlığını neden ve nasıl iyileştirdiğini kanıtlamış ve bu çalışmaları ona Nobel Tıp Ödülünü kazandırmıştır.

Açlık süresi uzadıkça bedenimizin üretim atıklarından ve toksinlerden kurtulma faaliyetleri hızlanıyor. Zira hücrelerimiz bu dönemde otofaji süreçlerini devreye sokarak toksik birikimlerini ve kendi üretim artıklarını tüketiyor, onlarla besleniyor. Kısacası bizi 1 ay süre ile “sahur-iftar” ritmi ile iki öğün beslenmeye yöneltip 15-16 saat civarında gıda tüketimine ‘dur’ diyen Rabbimizin bu güzel emri olan orucu tutmak sadece manevi yönden değil, bedensel sağlık açısından da faydalıdır. Yeter ki iftar sofralarını ifrat sofraları haline getirmeyelim ve sahurun kıymetini bilelim.

Sosyal Kazanım: Bu bereketli ayda sıla-i rahim atmosferinde merhameti, şefkati, saygı ve sevgiyi yaşadık; komşularımızın farkına vardık; fakir ve ihtiyaç sahiplerini fark ettik. Aç kalarak, susayarak ve nefsi arzulardan uzaklaşarak maneviyatımızın ve ruhumuzun inkişafına ve açığa çıkmasına engel olan maddi boyutumuzu küçültmeye çalıştık. Böylece bizi insan kılan özelliğimizin farkına vardık. Ruhumuzun güçlendiği bu atmosferde onu Kur’an tilaveti ve tefekkür ile beslemeliyiz. Bu farkındalığı Ramazan’dan sonra da devam ettirmeliyiz.

İbadet Kazanımı: Bu bereketli ayda farz namazları camide cemaatle kıldık; zikir ettik, tefekküre daldık; Kur’an okuduk, anlamını, mesajını çözmeye çalıştık, önerdiği özelliklerin bizde bulunup bulunmadığını sorguladık, yasakladıklarından uzaklaşmaya çalıştık, ondan bazı bölümleri ezberledik, eski ezberlerimizi takviye ettik. Yüce Allah’ın sevabını belirtmeyip kendine bıraktığı orucu eda ettik.

Önemli olan bu ibadet ve özelliklerin Ramazan’dan sonra devam etmesidir. Bizlere yakışan ‘Rabbani’ olmaktır, ‘Ramazancı’ olmak değil.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?