Dünya nüfusu 2020 yılı itibariyle 7 milyar 780 milyona ulaştı. Teknolojinin ise bütün baş döndürücü hızına rağmen henüz bazı projelerin uygulamaya konmasında yetersiz kaldığı gözlenmektedir. Örnek, Konnektom Projesi (connectome project)’dir. Bir nevi insanın dijital ortama aktarılması söz konusu olacaktır. Ancak teknolojik alt yapı henüz yetersiz kalmaktadır.
Bugün bir taraftan insan beyni üzerine yapılan çalışmalar yanında yapay beyin projeleriyle insana olan ihtiyaç ortadan kaldırılmaya çalışılırken diğer taraftan insan soyunu kurutmak ve böylece nüfusu azaltmak için bazı çalışmalar yapılmaktadır. Dünyanın sözde efendileri, kendilerine hizmet edecek sayıda insan sayısının kalması ve fazlalıkların ortadan kaldırılması, böylece sözüm ona sınırsız insan ihtiyaçlarını sınırlı doğal kaynaklarla rahat bir şekilde karşılamak için çalışmalara devam etmektedir.
Robotların insan işlevini görmesi, insana olan ihtiyacı da azaltmaktadır. Materyalist göz ile bakanlar, yeryüzünün halifesi yerine kullanımlık hizmetçi vazifesi yüklenen insana ihtiyaç azalınca insan sayısı da azalmalı fikrindeler. Bu nedenledir ki 8 milyara yaklaşan insan nüfusunu 500 milyona indirme planları yapıyorlar.
Gerek H1N1 (Domuz gribi) gerekse H5N8 (Kuş gribi) virüsleri ortaya atıldıktan yıllar sonra bunların oyun oldukları anlaşıldı. Bugün corona virüsü (Covid-19) de hayvanlarda varlığını gösteren bir virüstür. İnsana bulaşması zor olsa da neticede imkânsız değildir. Ve laboratuvarda mutasyona uğratılma ihtimalini de düşünürsek zarar verir hale geldiğini söyleyebiliriz.
Her sene grip ve soğuk algınlığı gibi nedenlerle dünya genelinde yaklaşık 1 milyon insan hayatını kaybediyor. Ancak dünya genelinde herhangi bir algı veya farkındalık çalışması pek yapılmamaktadır.
Corona virüsün Çin’de ortaya çıkması ve yayılması sürecinde dünyanın birçok ülkesi tehlikenin pek de farkına varamadı. Çin, Wuhan kentini karantinaya aldı. Ölümler ve vaka sayısındaki ciddi artış evvela komşu ülkeleri, ardından ise dünya devletlerinin tedbir almasına yol açtı. Fakat geç kalınmışlığın bedeli ağır oldu ve olmaya da devam edecek.
Corona virüsü hiç şüphesiz bulaşıcılığı yönüyle bütün devletleri ve milletleri esaret altına aldı. Dünyanın süper güçlerine diz çöktürdü. Türkiye dışındaki ülkeler ancak kendilerine yetebilirken Türkiye hem kendine hem de insanlığa ciddi anlamda yardım çalışmaları yaptı, yapıyor.
Kimileri bu virüsün doğal seyriyle ilerlediğini dile getirirken kimileri de mutasyona uğradığı/uğratıldığı üzerine fikir beyan etmektedir. Corona virüsünün laboratuvar ortamında oluşturulduğu fikri ise gerek devletler gerekse uzmanlar arasında tartışma konusu olmaktadır.
Avrupa uzun zamandır nüfus kaybı yaşamaktadır. Doğum oranları sürekli düşerken yaşam süresi ise sürekli artmaktadır. Manevi yönüyle bakıldığında Hz. Muhammed (sav) “Eğer beli bükülmüş ihtiyarlarınız olmasaydı belalar sel gibi üstünüze dökülecekti,1“ anlayışı batıda olmadığı için “Genç nüfus, yaşlı nüfusu besleyemiyor.” anlayışı hâkimdir. Bu anlamda yaşlı nüfus yük olarak algılanmakta ve corona virüs yaşlı nüfusa daha çok bulaştığı için akıllara “Acaba Batı yaşlı nüfustan kurtulmak mı istiyor” sorusunu getiriyor.
Dünya ekonomisi corona virüs sebebiyle ciddi kriz yaşamaya başladı. Ne 1. Dünya ne de 2. Dünya Savaşı bu kadar geniş coğrafyada, bu kadar sayıda devletle ve bu kadar psikolojik ve ekonomik tahribat oluşturamadı. En güçlü devletleri dahi tesiri altına alıp esir etti. Ekonomik açıdan uluslararası ticaret ve ulaşım durma noktasına geldi.
Her ne kadar ABD ve Çin arasında hâkimiyet kavgası yaşansa da hem Çin hem ABD ciddi hasar gördü. Bu da akıllara “gizli dünya devletleri” ya da diğer bir tabirle “gizli dünya hanedanları” tarafından “yenidünya düzeni” mi dizayn ediliyor sorularını getiriyor. Nitekim gerek psikolojik gerekse siyasi anlamda yeni bir düzen getirmek için şu süreç işler: “Denge-Dengesizlik-Yeniden Denge.”
Corona virüs öncesi gündelik hayat dalgalı da olsa dengedeydi. Corona virüs ile akademik, psikolojik, sosyolojik, ekonomik vs. ciddi bir dengesizlik yaşandı. Tam bu süreçte gizil dünya güçleri kendi istedikleri düzeni algı ve manipülasyon ile yeniden dengeye oturtmak isteyebilir.
Malumdur ki “Su bulanmadan durulmaz.” Özellikle Müslümanlar basiretli ve ferasetli olmalıdır. Yeniden denge kurulurken insanî ve İslâmî düzen için çaba sarf edilmelidir. Misal corona virüse yönelik ilaç üretimini Müslümanlar yapmalıdır. Fıtrattan uzaklaşılan her adım insanlığa zarar demektir. Allah (c.c), Ey Resûlüm! Öyle ise hakka yönelmiş olarak yüzünü (hak) dine doğrult! Allah’ın, insanları onun üzerine yarattığı (İslâm) fıtratına! (Ki her çocuk, İslâm fıtratı üzere doğar.) Allah’ın yaratışında değişme yoktur. İşte doğru din budur! Fakat insanların çoğu bilmezler.2
Batı, insanı ortadan kaldırdıktan sonra yerine fıtrata uygun bir insan da koyamamıştır. Müslümanlar bu süreçte aktif çalışmalıdır ki, Hakk’ın emirleri yeryüzüne hâkim olsun.
Dünya Sağlık Örgütü Corona virüsü pandemi ilan ettikten sonra bütün dünya ülkeleri harekete geçti. Hastalığın yaygınlığı beraberinde ilaç çalışmalarını, bu da beraberinde fen bilimlerindeki gelişmeyi getirecektir. Dünya ülkeleri ilaç ve aşı üretme yarışına girdiler. Şüphesiz bu da insanlık üzerinde kimyasal değişimi beraberinde getirecektir.
Son olarak yaşanan bu süreçte infodemi durumunu da göz önünde bulundurursak ciddi psikolojik/ruhsal bozuklukların ortaya çıkması söz konusudur. İnfodemi, kriz dönemlerinde asılsız haberlerle veya haberleri ciddi bir şekilde abartarak korku ve paniğe sebep olmaktır.
Özellikle anksiyete, sürekli temizlik obsesyonlarından dolayı OKB, depresyon ve beyinde sürekli korku senaryoları kurma sonucu bipolar bozukluğu, bu süreçte travma sonrası stres bozukluğu ortaya çıkarak yaygınlık kazanması söz konusudur.
Çözüm, bütün tedbirleri alıp takdiri Allah’a bırakmaktır. Gerek patolojik/bedensel gerekse psikolojik problemlerin çözümü İslâm’dadır. Müslümanlar inandıklarını yaşamaya yani davranışlarına yansıtmaya çalıştıkları takdirde çaresizliğe düşen insanoğlu, çözümü İslâm’da arayacak ve bu da yeryüzünde İslâm’ın hâkim olmasına vesile olacaktır.
Kaynakça
1) Müsned, 11, 511. 2) Rûm, 30.