İşgal Rejiminin İlhak Planını Ertelemesi Bir Oyun
Filistin’de direniş hareketlerinin İsrail işgal rejiminin Batı Yaka’nın bir bölümünü İsrail’e ilhak etme planına karşı ortak mücadele vereceğini ortaya koymaları üzerine siyonist işgal rejimi normalde Temmuz 2020’de uygulamaya geçirmeyi hedeflediği planını geçici olarak rafa kaldırdı ve bu konuda karar verme işini ertelediğini açıkladı. Tabii Arap dünyasındaki işbirlikçi dikta rejimlerinin siyonist işgal rejimine açıktan destek vermeleri ve sürekli onunla ilişkileri normalleştirmeden yana politikalar izlemeleri üzerine işgalci siyonistler söz konusu ilhak planını uygulamaya geçirme konusunda da bayağı cesaretlenmişlerdi. Ancak direnişin ve Filistin halkının kararlı tavrı karşısında bu işi en azından bir süre ertelemek zorunda kaldılar.
Ancak Filistin direniş hareketleri tarafından yapılan açıklamalarda işgal rejiminin erteleme kararına aldanılmaması gerektiğini, onun uygun zamanı ve zemini yakaladığında bu planı yeniden gündeme getirmesinin söz konusu olabileceğini dolayısıyla işgal rejiminin bu planını hayata geçirmesine fırsat verilmemesi için sürekli uyanık davranılması, bu amaçla da Filistin içinde birlik ve dayanışmayı güçlendirmek gerektiğini dile getirdiler.
Siyonist işgal rejimi Batı Yaka bölgesinin tarımsal yönden en verimli arazisini içeren Ürdün Vadisi mıntıkasının da içinde bulunduğu %30’luk kısmını ilk etapta İsrail’e ilhak etmeyi, sonraki aşamalarda ise Oslo Anlaşması’nda “C” kategorisine dahil edilen ve bölgenin %60’ını oluşturan alanların tamamını ilhak etmeyi planlıyor. Tabii ona böyle bir adım atma cesareti veren de ABD lideri Trump’ın oluşturduğu bir ekibin hazırlamış olduğu Yüzyılın Anlaşması planında Batı Yaka’daki yahudi yerleşim alanları üzerinde karar yetkisinin İsrail’de olduğunun iddia edilmesi.
Filistin İslami Direniş Hareketi (Hamas) işgal rejimine bu konuda fırsat verilmemesi için Oslo Anlaşması’nın fiiliyatta tamamen geçersiz sayılmasını, onun yaptığı tanımlamaların ve bu çerçevede Batı Yaka topraklarının, A, B ve C kategorilerine göre tasnif edilmesinin geçersiz sayılmasını istiyor.
Ermenistan-Azerbaycan Sınırında Çatışmalar
Ermeni güçleri Ermenistan – Azerbaycan sınırında bulunan Tovuz bölgesinde 12 Temmuz 2020 tarihinde Azerbaycan askeri güçlerine yönelik saldırılar düzenlediler. Saldırılarda Azerbeycan askeri güçlerinden biri general olmak üzere 8 kişi hayatını kaybetti. Bu saldırıya Azerbeycan güçleri de karşılık verdi ve bölgede bir süre karşılıklı çatışmalar oldu. Ermeni askeri güçlerinden de can kaybı oldu. Bunun üzerine Ermeni güçleri saldırılarını durdurdular ve ateşkes başlatıldı. Ancak sonrasında Ermeni güçleri yine zaman zaman ateşkesi ihlal ederek saldırılarda bulundular.
Ereminstan’ın saldırılarına Türkiye tepki gösterdi ve Azerbaycan’a gerekli desteği vereceğini dile getirdi. Rusya da arabuluculuk teklifinde bulundu. Ancak Ermenistan’ın saldırgan tutumunda Rusya’nın ona verdiği desteğin de önemli rolü olduğu tahmin ediliyor.
Azerbaycan ile Ermenistan arasında Dağlık Karabağ meselesi var. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği döneminde burası Azerbaycan’a bağlı bir özerk bölgeydi. Ancak Azerbaycan’ın bağımsız olmasından sonra bölgenin Ermeni kesimi, burada Ermenilerin çoğunlukta olduğunu ileri sürerek Ermenistan’a iltihak etme iddiasıyla isyan çıkardılar. Bu isyanda tabii Ermenistan resmi bir tavır ortaya koymamakla birlikte isyancılara destek verdi. Ermeniler sonra bölgede kendilerince bağımsız bir devlet ilan ettiler. Ancak bu bağımsız devleti henüz Ermenistan da dâhil olmak üzere dünyada hiçbir ülke tanımış değil. Fakat siyasi yönden büyük ölçüde Ermenistan’ın kontrolünde bulunuyor. Azerbaycan bunu bir işgal olarak nitelendiriyor ve Ermenistan’ın buradan elini çekmesini, buranın yine Azerbaycan’a bağlanmasını istiyor. Ermenistan, Azerbaycan’ı bu konudaki isteğinden vazgeçmeye zorlamak amacıyla sıkıştırmaya çalışıyor.
Yapılan yorumlarda son olaylarda saldırıya hedef olan Tovuz bölgesinin Azerbaycan’ın Türkiye’yle bağlantılı yollarının ve hatlarının geçtiği stratejik bir bölge olduğuna dikkat çekildi.
Ermenistan’ın saldırılarının aynı zamanda provokasyon amaçlı olduğu ve bu konuda da Rusya’nın desteğinden güç aldığı dile getirildi. Ancak Azerbaycan kuvvetlerinin karşılık vermesi dolayısıyla kendi askeri güçlerinin de önemli kayıplar vermesi üzerine ve gösterilen tepkiler nedeniyle saldırılarını durdurma ihtiyacı duydu. Fakat bu bölgenin güvenceye kavuşması anlamına gelmediği gibi Dağlık Karabağ bölgesi sorunu, Ermenistan’ın bu bölge üzerindeki siyasi işgali de devam ediyor.
Libya’da Hafter’e Vurunca Sisi’den Ses Çıktı
Arap dünyasındaki dikta rejimlerinin ve başta Rusya olmak üzere birtakım global güçlerin verdiği destekle Afrika ülkelerinden paralı militan toplayarak Libya’da fitne savaşını yürüten darbeci Halife Hafter’in, Türkiye’nin desteğiyle güçlü operasyon gerçekleştiren Ulusal Mutabak Hükümeti (UMH) birlikleri karşısında sürekli kaybetmeleri, Trablus’un çevresinden uzaklaştırılmaları, Vatiyye Hava Üssü’nü ve Trablus çevresindeki önemli stratejik merkezleri teslim etmek zorunda kalmaları üzerine arkasındaki ihanet cephesinin paçaları tutuştu. Bunun üzerine Mısır’daki cunta lideri Sisi’nin öne çıkarak, UMH birliklerine karşı bir psikolojik savaş başlatmasını sağladılar. UMH birliklerinin büyük stratejik öneme sahip Sirte ile Cufra’nın sınırlarına dayanması üzerine cunta lideri Sisi buraların kendileri için kırmızı çizgi olduğunu ileri sürerek buralara girilmesi durumunda kendilerinin müdahalede bulunacakları iddiasıyla tehdit savurdu. Bir hava üssüne yaptığı ziyaret esnasındaki açıklamada da askerlerden yurt dışı operasyonuna hazır olmalarını istedi. Ardından da Sisi’nin parmak işaretlerine göre kafa sallayan meclisi güya ona operasyon yetkisi veren karar çıkardı. Ancak Libya’ya operasyon düzenlemek zaten ciddi bir ekonomik sıkıntı içinde olan Mısır cuntası için çok da kolay olmayacaktır.
Hafter Vahşetinden Geriye Kalanlar
Libya’da Halife Hafter’in militanları, UMH birliklerinin operasyonu karşısında fazla direnemeyerek kaçmak zorunda kalınca terk ettikleri bölgelerde sivil vatandaşların evlerine oyuncak şeklinde patlayıcılar ve tuzaklar yerleştirdiler. Araziye de mayınlar döşediler. Bunların bazılarının tespit edilmeden önce patlaması birçok kişinin hayatını kaybetmesine veya yaralanmasına neden oldu. Sonra Türkiye’nin gönderdiği uzmanlar söz konusu patlayıcıları ve mayınları bularak temizlemeye çalıştılar.
Hafter militanlarının terk ettiği alanlarda yapılan aramalarda ve kazılarda aynı zamanda toplu mezarlar ortaya çıkarıldı. Özellikle Terhune bölgesinde bu toplu mezarlara gömülmüş birçok ceset ortaya çıkarıldı.
Vahşi militanların terk ettiği Terhune’de aynı zamanda insanlara korkunç bir şekilde işkence amacıyla kullanılan ve Hafter’in fırınları olarak da adlandırılan işkence merkezleri ortaya çıkarıldı. Buralarda insanların ancak diz çekerek sığabildiği küçük hücreler vardı. Hafter’in militanları tutukladıkları kişileri bu hücrelere kapatıp betonla kaplı tavanının üzerinde ateş yakarak işkence ediyorlardı. Bazı hücrelerden zaten yanmış cesetler çıkarıldı.
Etiyopya’yla Mısır Arasındaki Baraj Sorununu Çözme Çabaları
Mısır’daki cunta lideri Sisi bir yandan Hafter’in köşeye sıkıştırılmasından dolayı Libya’ya operasyon tehditlerinde bulunurken öbür tarafta Etiyopya’nın Mavi Nil üzerine inşa ettiği Diriliş Barajı’nı artık doldurmak, doldurma süresinin çok uzun olmaması ve barajın bir an önce üretime başlaması için Sudan ve Mısır tarafına salacağı su miktarını bayağı azaltmak istemesi sebebiyle bu ülkeyle ciddi sıkıntı yaşıyor. Ancak Etiyopya’ya silahın ucunu göstermek istemesinin sonuçlarının kötü olacağını tahmin ettiği için başta BM ve Afrika Birliği olmak üzere muhtelif uluslararası kuruluşları devreye sokarak siyasi yönden çözüm bulmaya çalışıyor. Fakat Etiyopya hükümeti Mısır’ın taleplerini kabul etmeme konusunda ısrarını sürdürüyor. O yüzden henüz meselenin çözümü konusunda net bir şey ortaya konabilmiş değil. Tabii Etiyopya’yla yaşadığı bu sorun Mısır’ın Libya’ya müdahale etmesinin de kolay olmayacağını gösteren bir realite.
Etiyopya’da Oromo Halkının Başkaldırısı
Oromo halkı Etiyopya nüfusunun yüzde 40’a yakın bir kesimini oluşturuyor ve büyük çoğunluğu Müslüman. Ancak Müslüman olmasından dolayı şimdiye kadar ülkenin yönetimi ve yönetim üzerinde etkili olan Hıristiyan misyoner teşkilatları tarafından sürekli dışlandı ve mağdur edildi. Şu anki Etyopya Başbakanı Abiy Ahmed’in bu halktan olmasına ve durumun nispeten düzeltilmiş olmasına rağmen yine de Oromo halkının mağduriyeti devam ediyor.
Bu halkın hak mücadelesinde sesi olmayan çalışan genç şarkıcı Hachalu Hundessa’nın karanlık bir cinayetle öldürülmesi Oromo halkının geniş çaplı tepki göstermesine neden oldu. Bu yüzden ülkenin değişik şehirlerinde büyük çapta gösteriler düzenlendi. Etyopya polisi gösterileri bastırmak için şiddete başvurdu ve bu yüzden birçok kişi hayatını kaybetti.
Mali’de Gösteriler
Mali, Orta Afrika’nın batısında yer alan ve halkının yüzde doksandan fazlası Müslüman olan bir ülke. Hıristiyan misyoner teşkilatları bu ülkede yaptıkları hıristiyanlaştırma çabalarında pek başarılı olamadılar.
Mali’de 2012 yılında bir askeri darbe gerçekleştirilmişti. Darbeyle ülkenin yönetimini ele geçirmeye çalışan General Amadou Haya Sanogo ülkenin her tarafında kontrolü sağlayamadı. Bunun üzerine özellikle Tuareglerin bağımsızlığı için çalışan bazı kavmiyetçi silahlı gruplarla silahlı İslami gruplar ülkenin belli bölgelerinde hakimiyeti ele geçirdiler. Bu yüzden ülke siyasi kontrol yönünden bölündü. Bunun üzerine Fransa askeri müdahalede bulunarak başkent Bamako’da oluşturulan siyasi otoritenin bütün ülkede hakimiyeti ele geçirmesini sağladı. 2018’de yapılan seçimlerde de Fransa’nın desteklediği İbrahim Ebu Bekir Keita cumhurbaşkanlığını kazandı.
Ancak ülkedeki değişik siyasi kesimlerin bir araya gelerek oluşturduğu 5 Haziran Hareketi, mevcut yönetimin istifa etmesi ve dürüstçe olmadığı için 2018 seçimlerinin iptal edilmesi talebiyle bir sivil mücadele başlattı. Bu mücadeleyi organize eden heyetin başında farklı kesimlerle bağlantıları olan ve eski Yüksek İslam Konseyi Başkanı İmam Mahmud Diko var.
Yönetim bir yandan olayları bastırmak için şiddete başvururken bir yandan da masa başında çözüm bulunması için diyalog çağrıları yapıyor.
Tunus’ta Hükümet Krizi
Tunus’ta son seçimlerden sonra uzun pazarlıkların ardından İlyas El-Fahfah başkanlığında bir hükümet kurulmuştu. Ancak El-Fahfah’ın devlet ihalelerinde kendisinin ortak olduğu şirketleri kayırdığı haberleri sebebiyle hükümetin ortaklarından Nahda Hareketi Şura Meclisi’ni toplayarak hükümetten desteğini çekme kararı aldı. Bunun üzerine El-Fahfah da hükümetteki Nahda mensubu bakanları görevden aldı. Fakat Nahda’nın desteği olmadan hükümetin yoluna devam etmesi imkanı yoktu. Bu yüzden El-Fahfah, cumhurbaşkanı Kays Said’e istifasını sundu ve o da kabul etti.
Tunus’ta şimdi yeni bir hükümetin kurulması gerekiyor. Ancak parlamentoda yeterli çoğunluğun desteğini alabilecek bir bakanlar kurulu listesinin oluşturulmasının oldukça zor olacağı düşünülüyor. Anayasanın belirlediği süre içinde hükümetin kurulamaması ve parlamentodan güven oyu alamaması durumunda cumhurbaşkanının parlamentoyu feshetmesi ve erken genel seçimlere gidilmesi gerekiyor.

Yazar
1962 Artvin Yusufeli doğumludur. İlk, orta ve lise öğrenimini kendi memleketinde tamamladıktan sonra Ankara Ünv. İlahiyat Fakültesi’ni bitirdi. İstanbul Marmara Ünv. İlahiyat Fakültesi’nde Hadis dalında yüksek lisans yapan Ahmet Varol, 1984’ten bu yana basın alanında çalışmaktadır. Bu alanda çalışmaya ilk olarak İslam mecmuasının Dış Haberler sorumlusu olarak görev yapmakla başladı. Daha sonra Altınoluk dergisine geçerek bu derginin “İslam Dünyası” bölümünü hazırladı. Bu dergide çalıştığı sırada Erkam Yayınları’nın da editörlüğünü yaptı. Aynı dönemde haftalık olarak yayınlanan Vahdet gazetesinin de Dış Haberler bölümünü hazırlıyor ve bu gazeteye İslam dünyasıyla ilgili yazılar yazıyordu. Ekim 1996 – Ekim 2000 arasında dört yıl süreyle, aylık olarak 48 sayı yayınlanan Vahdet dergisinin Yazı İşleri müdürlüğünü yaptı. Şimdiye kadar birçok periyodik yayın organında İslam dünyası ve genelde dış politikayla ilgili yazıları neşredilen Ahmet Varol’un, Yeni Akit gazetesinde dış politikayla ilgili haftada üç gün yazısı yayınlanmaktadır. Aylık Ribat, Vuslat ve Davet Mektebi dergilerinde de düzenli şekilde yazıları yayınlanıyor. Bunların dışında değişik İslami yayın organlarında farklı zamanlarda İslam dünyasındaki gelişmelerle ilgili yazıları ve Özel FM adlı radyoda da “Dünya Döndükçe” başlıklı periyodik programı yayınlanıyor.
Yazara Yaz
×
blank
1962 Artvin Yusufeli doğumludur. İlk, orta ve lise öğrenimini kendi memleketinde tamamladıktan sonra Ankara Ünv. İlahiyat Fakültesi’ni bitirdi. İstanbul Marmara Ünv. İlahiyat Fakültesi’nde Hadis dalında yüksek lisans yapan Ahmet Varol, 1984’ten bu yana basın alanında çalışmaktadır. Bu alanda çalışmaya ilk olarak İslam mecmuasının Dış Haberler sorumlusu olarak görev yapmakla başladı. Daha sonra Altınoluk dergisine geçerek bu derginin “İslam Dünyası” bölümünü hazırladı. Bu dergide çalıştığı sırada Erkam Yayınları’nın da editörlüğünü yaptı. Aynı dönemde haftalık olarak yayınlanan Vahdet gazetesinin de Dış Haberler bölümünü hazırlıyor ve bu gazeteye İslam dünyasıyla ilgili yazılar yazıyordu. Ekim 1996 – Ekim 2000 arasında dört yıl süreyle, aylık olarak 48 sayı yayınlanan Vahdet dergisinin Yazı İşleri müdürlüğünü yaptı. Şimdiye kadar birçok periyodik yayın organında İslam dünyası ve genelde dış politikayla ilgili yazıları neşredilen Ahmet Varol’un, Yeni Akit gazetesinde dış politikayla ilgili haftada üç gün yazısı yayınlanmaktadır. Aylık Ribat, Vuslat ve Davet Mektebi dergilerinde de düzenli şekilde yazıları yayınlanıyor. Bunların dışında değişik İslami yayın organlarında farklı zamanlarda İslam dünyasındaki gelişmelerle ilgili yazıları ve Özel FM adlı radyoda da “Dünya Döndükçe” başlıklı periyodik programı yayınlanıyor.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?