7 Ekim sabahına çok güzel haberler ve çok güzel duygularla uyandık. Yaklaşık 75 yıldır yapılan zulümlerin, işkencelerin, hapishanelere tıkılmaların, evlerinden ve topraklarından edilmelerin, sokak ortasında kadın, çocuk, yaşlı demeden öldürülmelerin intikamını alacak aslanlar harekete geçtiler. Müslüman yüreklere su serptiler, masumların umudu ve hamisi oldular.
Konuyla ilgili birçok kişi birçok şey söyledi. Özellikle içimizi acıtan söylemler ise bizden görünen, ismi bizim isimlerimize benzeyen, bizimle aynı havayı teneffüs eden, göbeğini kaşıya kaşıya, rahat koltuklarında kurularak ahkâm kesen ve koca koca unvanı olan şahsiyet(siz)lerin söylemi oldu. Hem devlet bazında hem de şahıs bazında umutlu olduğumuz devlet ve şahısların açıklamaları yenilir yutulur cinsten değildi. Elbette bu zor günler geçecek, Allah’a iman eden yürekler bu günlerin geçici olduğunu hakkıyla biliyor. Aydan aydınlık, kardan beyaz günler muhakkak gelecek. Bu günlere hazırlık yapalım.
İlk günden itibaren çok güzel açıklamalar duyduk ve okuduk. Bu açıklamalar bizi hem heyecanlandırdı hem de umudumuza umut kattı. Bu açıklamalardan bazıları bizden olmayan, ismi ismimize benzemeyen ve kişi ve devletlerden olunca Allah’ın rahmetinin ve merhametinin kimlerin kalplerinde olabileceğini ancak Allah’ın bileceği ortaya çıkmış oldu. Hatta “şunun kadar bile olamadık, şu devlet kadar bile tepki veremedik” dediğimiz anlar oldu. Bizi şaşırtacak (aslında çok da şaşırmıyoruz ama gönül yine de bizden görünen şahıs ve devletlerin şaşırtıcı şekilde açıklama ve hareket bekliyor) birçok şey duyacağız ve göreceğiz.
“Her şey güllük gülistanlık iken, işgalci terör örgütü herhangi bir saldırı yapmıyorken bu operasyonun sırası mıydı?” yüksek sesli söylemleri duyuyoruz maalesef. Bunları söyleyenler herhalde her gün yaşanan olayları, işkenceleri, ölümleri görmüyorlar. Filistin’de hemen her gün zulüm ve işkence, ölüm kol geziyor. Keyfi muamelelerin haddi hesabı yok. Bu zulmü ancak orada yaşayan ve orayı yaşayan bilir. Bu operasyonla işgal örgütünün sivillerinin hedef alındığı söylentileri haddinden fazla konuşulmaya başlandı. Özellikle Batı medyası ve Batı ile beraber işgalci terör örgütünün güdümündeki medya bunu hep gündem yapmaktadır. İşgal örgütünün içinde sivil insanlar nasıl oluyor da hep silahlıdır? Eline silah alıp insan avına çıkanlar sivil olabilir mi? İngiliz kanalı Sky News spikeri, Siz bir operasyon başlattınız ve bu operasyon kasıtlı olarak sivilleri öldürmek içindi.” ifadelerini kullanınca Gazze’deki Uluslararası İlişkiler Konseyi Başkanı ve HAMAS yöneticisi Dr. Basem Naim, “Hayır! Biz 75 yıllık zulme karşılık verdik. 17 yıllık acı verici kuşatmaya karşılık verdik. 2,3 milyon Filistinlinin sessizce öldürülmesine yanıt verdik. Yasadışı olarak bölgeye gelen Yahudi yerleşimcilerin işgaline karşılık verdik. Yüzlerce kişinin insanlık dışı koşullarda yaşamasına tepki olarak bir operasyon başlattık. Şimdi şuna bakmamız lazım. Şu zamana kadar sadece Gazze’de binden fazla masum Filistinli öldürüldü. Aralarında F-35 savaş uçağıyla hedef alınanlar var. Bu saldırı bir pazar yerine yapıldı. Ve tek saldırıda 100 kişi öldü.” cevabını verdi.
Aksa tufanı operasyonunda 700 sivilin öldüğünü iddia eden spikere tepki gösteren HAMAS yetkilisi, “Siviller değil. Siviller değil. Onları siz sivil olarak tanımlıyorsunuz. Siz ve İsrail propagandası onları sivil olarak nitelendiriyor. Onlar asker. Sınır bölgesinde yaşayan silahlı kişiler. Onlar siviller değil.” dedi. Üniformalı olsun ya da olmasın öldürülen kişilerin asker olduğunu söyleyen Naim, “Hizbullah’ın sizinle birlikte savaşa girmesini bekliyor musunuz?” sorusuna “Tüm insanlara çağrımızdır. Ancak Filistin dışındaki insanlara böyle bir emir vermedim. Hizbullah ya da herhangi bir ülkeye böyle bir çağrıda bulunmadık. Gazze’deki, Batı Şeria’daki, Kudüs’teki halkımıza çağrıda bulunuyoruz. İsrail’de yaşayanlara da tabi.. Ayaklanın ve Gazze Şeridi’ndeki hareketimizi destekleyin. Er ya da geç bu harekete katılacaklarını bekliyoruz. Bizim halkımız güvende ve rahat olmadıkça İsrail de güvende ve rahat olmayacaktır.” sözleriyle cevap verdi.
HAMAS da 2021 yılından bu güne sessiz kaldı. Demek ki konuşacağı gün için hazırlık yapmış ve haklı konuşmasını yaptı. Bu konuda medyada Kudüs uzmanı olarak bilinen Musa Biçkioğlu şunları dile getiriyor:
“HAMAS’ın askeri kabiliyetini aştığını daha önce düşünebilirdim ancak son durum HAMAS’ın mevcut kabiliyetini tescil etmiştir. Bu noktada “İran yardım etti, Rusya yardım etti, İsrail istihbaratı başarılı olamadı, İsrail ordusunda veya içeride casuslardan yardım alındı” şeklinde bir okuma yanlışına düşülmemesi gerektiği kanaatindeyim.”
HAMAS’ın ve Filistinli Müslümanların böyle bir operasyonu başaramayacağını düşünen kelli felli insanlar bu başarıyı bir yerlere bağlamak için çok çaba sarf ediyorlar. Özellikle İran’ın bu konuda yardımcı olduğu, Rusya’nın destek verdiği, Türkiye’nin alttan alttan silah verdiği konuşuluyor. İşgalci örgütün karizmasını savunma sistemini ve askeri gücünü yerle bir eden bir avuç mücahidin hakkını veren pek azdır. Bu başarıyı bir avuç mücahide mal etmek birilerinin zoruna gidiyor. Uluslararası İlişkiler Konseyi Başkanı ve HAMAS yöneticisi Dr. Basem Naim, Aksa tufanı operasyonu ve Filistin-İsrail savaşına ilişkin merak edilen soruları ilk ağızdan cevapladı. “İran bu saldırılarda doğrudan bir rol üstlendi mi?” sorusuna şu cevabı verdi:
“Hayır. Bu Filistin direniş hareketinin, Filistinlilere karşı Gazze’de devam eden saldırganlığa karşı verilmiş bir cevaptı. Batı Şeria’da ve Kudüs’te de aynı şekilde tabi. Ama aynı zamanda herhangi bir destek ve direnişe yapılan yardımdan da memnunuz. Katar’dan, Mısır’dan, Suriye’den, İran’dan, isterlerse İngiltere’den bile. Biz bunlardan memnun oluruz ama sizi temin edebilirim ki İran’dan ya da herhangi bir askeri gruptan kişiler bu operasyona dahil olmadı.”
Bu operasyondan nemalananlar olacaktır elbette. Çünkü Müslüman yüreklerde büyük bir takdire neden olan bir operasyondur. İslam dünyasında itibar kaybedenler yeniden itibar kazanmak için bundan faydalanmak isteyeceklerdir. Günlerdir müsbet veya menfi bir açıklama da yapmadılar zaten. Kudüs uzmanı olarak bilinen Musa Biçkioğlu şu şekilde ifade etmiş:
“İran namına bir cevap da şu olabilir: Misal olarak; bu ölçekte yardım etmediği hatta edemiyor olmasına rağmen İran, Kudüs, Filistin ve Mescid-i Aksa hassasiyetinin ekmeğini yemektedir veya kendisine vehmedilen ve hak etmediği bir payeye sessiz kalarak kendi konumuna hizmet eder bu semereden faydalanmaktadır.”
Bu durum ve ortamda bize düşen görev nedir? Aslında bize birçok görev düşmektedir. Fakat Filistin âlimler birliği başkanı, Filistin İslami mücadelesinin önemli liderlerinden Navaf Tekruri bunu birkaç maddede sıralamış:
“Sizden istediklerimiz;
1- Dua edin. Basit bir iş değil. En güçlü olan ile bağ kuruyor ve ondan yardım istiyorsunuz.
2- Cihad şuurunu yayın. Cihad niyeti ile yaşayın. İyi ki biz güvendeyiz diye sevinmeyin, keşke biz de sınırda olsaydık deyin. Eşinize, çocuklarınıza, arkadaşlarınıza bu şuuru yayın.
3- Malınızla cihada destek olun. Kur’an’da mal ile cihad can ile cihaddan önce zikrediliyor.
Ve biz Filistinliler olarak Mescid-i Aksa’yı özgürleştirmeyeceğiz. Bekleyeceğiz, Türkiye’den, Mısır’dan, Irak’tan, Malezya’dan Müslümanlar ile hep beraber gireceğiz Ve fethedeceğiz. Selahaddin’in yaptığı gibi.”
İşgalci terör örgütünün hemen her yıl yaptığı saldırı –ki genellikle Ramazan aylarında oluyor- sonrasında “boykot” meselesi gündem oluyor. Acaba kaç kişimiz boykotu uyguluyor, boykot yapılabilmesi için çaba gösteriyor? Bazı konularda kendi aramızda bile saflarımızı netleştirmiş değiliz. Safımız net olsa, yüreklerimiz aynı ritimle atsa, düşüncelerimiz aynı saflıkta olsa, saflarımız sık ve düzgün olsa yapılabilecek çok şey var aslında. Bu haklı davayı her yerde konuşmamız ve doğru bilgi ile insanları bilgilendirmemiz lazım. İnsanların çoğu bilgi krizi, bilgi kirliliği içindedir. Bu davaya gönül veren bizler bu haklı davanın öncü savunucuları olmak zorundayız. Bu savaş; alelade bir savaş değil, Hak ve batıl savaşıdır, Müslümanların var olma savaşıdır.
HAMAS’a selam, direnişe devam!