Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd, onun Resul’üne, ehli beytine, ashabına ve kıyamete kadar yolundan gidenlere salât ve selam olsun.
Buralar (cezaevi koğuşu) 25-30 metrekarelik bir alan. Küçük olmasına rağmen bu küçük dünyaya çok şey sığar. Sadece kardeşlik, sabır ve özlem değildir. Bu dünyaya insanlık tarihi sığar. Tarihin birçok sayfasını bir günde yazarsın buralarda…
Aslında cezaevi, insan tabiatına aykırı bir cezalandırma yöntemidir. Allah Teâlâ milyonlarca kilometrekarelik yeryüzünü insanlar için yaratmış ve insana da doğduğu zaman özgürlük bahşetmiştir. Ancak Allah Teâlâ’nın vermiş olduğu bu hürriyetten hiç hak etmediğin, hiçbir suç işlemediğin halde mahrum bırakılarak küçücük bir odaya hapis ediliyorsunuz. Maalesef itiraz etme hakkına da sahip değilsiniz. Ortada bir suç var ve bunun için bir faile ihtiyaçları var. Güvenlik güçleri kendi beceriksizliklerini kimi zaman örtbas etmek için birilerini gözaltına alır. Sayın savcılar(!) ve hâkimler de işlenen suçtan dolayı kamuoyunun vicdanını rahatlatmak adına gözaltına alınan masumları cezaevine atıyor. İşin rengi ortaya çıkmasın diye dosyalara gizlilik kararı konuyor. Kimse dokunmasın, kimse karışmasın, kimse ne olup bittiğini görmesin diye! Zira dosyalar açılınca kimin suçlu olup olmadığı açıkça ortaya çıkacak ve suçsuz olanların salıverilmesi gerekecek.
Niçin tutuklandığımı dahi bilmeden şuan itibariyle dört aydan fazladır cezaevindeyim. Sadece ben değil, birçok kişi aynı durumda. Bu kadar insan ve aileleri hiçbir suçları olmadı halde cezalandırılıyor. Suçsuz olarak yatan bu insanlardan bazıları suç makinesi olarak dışarı çıkıyor. Mağdur edilen bu insanların ve ailelerinin öfkelerini devletin üzerine çekiyor. Fakat asıl devletine ihanet edenler, verdiği hükümlerde adaleti gözetmeyen hâkim ve savcılardır.
Rabbim; vatanına ihanet etmeyen, hüküm verirken Allah’a inanmış, vicdan sahibi ve yuvaları darmadağınık etmeyen, gözü yaşlı çocukları yetim, gözü yaşlı eşleri kocasız bırakmayan, evladının üzüntüsünden ciğerleri paramparça olmuş anne babaları evladından ayırmayan hâkim ve savcılar bize nasip etsin!
Bunlar kulun adaletidir. Ancak hakların zayi olmadığı kimsenin yaptığının kimsede kalmadığı Hâkim-i Mutlak olan Allah Teâlâ’nın mahkemesi var. Bu, teselli olmamız için yeterli…
Cezaevine girdiğim ilk gün dünyam yıkılmıştı. Veysel hoca nasıl olurda cezaevine girerdi? Hem girmesi için bir sebep de yokken! Cezaevi Veysel hocaya uygun bir yer değildi. Cezaevi duvarları üzerime üzerime geliyordu. Çocuklarım ciğerlerimi yakıyordu. Çünkü dışarıda babasız kalmışlardı. Hele polisin evi arama sırasında ağlayışları, gözyaşları aklıma geldikçe battaniyeyi üzerime çeker hüngür hüngür ağlardım. Babamın, ağabeylerimin cezaevi kapısından günlerce ayrılmadığını duyunca yemek dahi yiyemiyordum. Bu nasıl bir imtihandı böyle ya Rab!
Gün geçtikçe cezaevinde bulunmamım hikmetini anlamaya başlıyordum. İnsan, anlamadığı sürece dünya onu çekiyordu. Anlamaya başlayınca da bu sefer de insan dünyayı arzuluyordu. Günlerce Rabbimden af diledim. Artık huzuruna çıktığımda el açıp dua edip Rabbime yalvardığımda bu aciz kulun duası ile kendisi arasındaki tüm perdelerin kalktığını ve üzerime sekinet ve gönül huzuru indirdiğini gördüm. Allah’ın kulu için dilediğine, kulun rıza göstermesi, teslim olması gerektiğini de öğrendim. Allah, kuluna kaldıramayacağı bir yükü yüklemediğini, yüklerse de onu sahipsiz bırakmayacağını da öğrendim. Allah’ın takdirinin benim için adalet olduğunu, hayırdan başka bir şey olmadığını öğrendim.
Allah Teâlâ bir kulunu bir badireden diğer bir badireye çıkarmak istediği zaman eğer kul sonraki badireye hazır değilse onu çeşitli sıkıntılara tabi tutarak imtihan eder. Ta ki, son badireye hazır oluncaya kadar böyle devam eder.
Yusuf (a.s) zindanlardan saraylara doğru bir hayat yaşadı.
Yakup (a.s) geç de olsa muradına erdi. Hasret sona erdi.
İsa (a.s) firari gibi yaşamak zorunda kaldı.
Musa (a.s) kendi kavminden çok eziyet gördü. Kavmi hiçbir konuda onunla sonuna kadar yürümedi.
Eyüp (a.s) hastalıklarla boğuştu.
Ashab-ı Uhdud diri diri ateşe atıldı. Dilerse Ashab-ı Uhdud gibi ateşte yakar. Dilerse İbrahim (a.s) gibi ateşi ona serin ve selamet kılar. Dilerse Muhammed (a.s) gibi en hayırlı insanları ona yol arkadaşı kılar. Dilerse Musa (a.s)’ın etrafında olduğu gibi yeryüzünün en çirkin insanları ile muhatap kılar.
Her şey onun mülkü ve iradesine bağlı.
Hani burası cezaevi ya! Hacmi küçük. Ancak tarihin birçok sayfasının bir günde yaşandığı dünya demiştik ya!
Yunus (a.s) gibi olur; günahlarına ve taksiratına ağlarsın. Gecenin karanlığını balığın karnına benzetirsin ve: “Senden başka ilah yoktur. Tüm eksikliklerden münezzehsin! Ben nefsime zulmettim” dersin.
Burası zindan! Eyüp (a.s) olur. İçinde bulunduğun acziyeti rabbine şikâyet edersin: “Bana bir sıkıntı dokundu. Sen merhamet edenlerin en merhametlisisin.” dersin.
Bazen Musa (a.s) olur. Kavminin eziyetini, yanlızlığını, yolda bırakılmışlığın öfkesini Rabbine arz edersin: “Ey Rabbim! Ben, kendim ve kardeşimden sorumluyum, başkalarına söz geçiremiyorum. Bizimle bu fasık kavmin arasını ayır!” dersin.
Bazen de Yakup (a.s) olursun. Özlemler, hasretler depreşir yüreğinde. Gözlerin yaşarır ve lisanın onun lisanıyla konuşur: “Hüznümü ve sıkıntımı Allah’a şikâyet ediyorum.” dersin.
Bazen de öyle yalnız kalırsın ki, bazen fiziki şartlar, bazen manevi sebepler seni yapayalnız kılar. İşte o an Zekeriya (a.s)’ın dilinden duaya başlarsın: “Rabbim, beni tek bırakma! Sen varis olanların en hayırlısısın.” dersin.
Kimi zaman çaresiz kalırsın, yapılacak hiçbir şey kalmamıştır. Zindan yangın yeri oluverir. Sen de içinde İbrahim (a.s) olursun: “Allah bana yeter! O ne güzel vekildir.” der dilin.
Bazen tüm kapılar kapanır yüzüne. Yardım isteyebileceklerin insanlıklarından sıyrılmıştır. Taif dönüşünde tüm kapılar yüzüne kapanmış yetimin sözleri dökülür dilinden: “Allahım! Kuvvetimin tükendiğini sana arz ediyorum. Gücümün azaldığını, insanların gözünden küçük düştüğümü sana şikâyet ediyorum. Ya Erhamerrahimin, sensin ezilmişlerin Rabbi! Sensin benim Rabbim! Beni kimlerin eline bıraktın? Bana gaddarlık yapan yabancıların eline mi? Yoksa davamı ipotek edecek bir düşmana mı? Eğer sen bana gücenmediysen kesinlikle bunlara aldırmıyorum. Lakin iyiliğin beni rahatlatacaktır. Senin nuruna sığınırım. Karanlıkların aydınlatan nuruna… Gelecek azabından ve bana ulaşacak öfkenden kaçıp kurtulacak bir sığınak arıyorum. Sana sığındım. Yeter ki, razı ol! Güç ve kuvvet sendendir. Yalnız senden!” dersin.
Rabbim, zindanda kalmayı arzulamıyorum. Ancak benim hakkımdaki takdirin adalettir. Rıza gösteriyor ve teslim oluyorum. Beni sahipsiz ve yalnız bırakmayacağını biliyorum. Benim için hayırdan başka bir şey dilemezsin.
Rabbim, bizleri ihlâsa ve ihsana muvaffak kıl! Nefsin ve şeytanın desiselerinden muhafaza eyle! Sözlerimin sonu âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’dır.
Davet Mektebi