Aile, toplumun yapı taşı olması hasebiyle ilk insan Hz. Âdem’den (a.s) günümüze önemini sürekli korumuştur. Tarihsel süreçte aileye gerekli önemi gösterip yücelten toplumlar sürekli kalkınmış, ailenin yozlaştığı toplumlar ise çökmüştür.

Neslin ihyası ve inşası ailede başlar. İlk yedi yaş çocuk eğitimi için gerek manevi gerekse akademik, dilsel, fiziksel, sosyal ve psikolojik açıdan ehemmiyet arz eder. Çocuklar bu yaşlarda daha çok aile tarafından şekillenirler.

  1. ve 13. yüzyılda insanlık ciddi bir medeniyet bunalımı yaşadı. O dönemde ilim, irfan ve hikmet ışığında Mevlânâ, Yûnus Emre, İbni Arabî, İbni Haldûn gibi müstesna şahsiyetler bu bunalımın aşılmasında büyük rol oynadılar. Bugün insanlık son 200 yıldır daha ciddi bir medeniyet bunalımı yaşamaktadır. Her yönüyle etkisinde bulunduğumuz bu medeniyet bunalımının temelinde ise aile mefhumunun zayıflaması yatmaktadır.

Tarih boyunca imar çalışması yapanlar olduğu gibi ilki İblis olmak üzere toplumu fesada çalışan müfsitler sürekli çalışmışlardır. Bugün maalesef birçok alanda toplumu fesada uğratmayı başarmışlardır. Bugün aile hayatını tahrip eden ve toplumu fesada uğratan en temel problem başlıklarından bazılarını şöyle ele alabiliriz:

Feminizm ve cinsiyet eşitliği

Simone de Beauvoir 1949’da ‘İkinci Cins’ kitabında kadınların uğradığı baskıları incelemiş ve böylece modern feminizmin temellerini atmıştır. Feministler; toplumsal cinsiyet eşitliği, kadın erkek eşitliği gibi konularda çalışmalar yapmış, özgürlük adı altında kadınları yuvalarından çıkarmış, anneliği kutsal olmaktan çıkarmış ve kadını sözde özgürleştirme adı altında aile kurumunun çatırdamasına ve aile kurumunun yıkılmasına sebep olmuştur.

Avrupa için kadın cinsel obje ve meta iken, İslâm dini kadını diri diri gömülmekten kurtarıp cenneti ayaklarının altına sermiştir. Avrupa için kadınların kendini savunması bir nebze olsun bu anlamda haklılık arz edebilirken, eşleri ve çocukları Allah’ın emaneti olarak kocaları sorumlu tutan Müslümanlar arasında feminizmin yayılması kabul edilemez bir durumdur.

Özgürlüğe gelince bir Müslüman, özgürlüğü kullukta arar. Said-i Nursî’nin tabiriyle “İnsanlar hür oldular, amma yine ‘abdullah’tırlar.” Kadının kocasına başkaldırması özgürlük değildir. Nitekim feminizm Müslüman kadınlar arasında yayılmaya başladığından beri boşanma oranları ciddi manada arttı. Yüzbinlerce erkek evinden uzaklaştırıldığı için yuvaları yıkıldı ve kadın asıl bu vakalardan sonra özgürlüğünü kaybedip mağdur oldu.

Cinsiyet değiştirme

Son çeyrek asırda medyanın dayattığı rol modellerine öykünen kadınlar erkek; erkekler ise kadın olmak için ameliyat olmaya, cinsiyet değiştirmeye yönelmektedirler. Böylesi gençlerin sayısı her geçen gün artmakta ve bu da aile kurumunun ve toplumsal ahlakın çökmesine sebep olmaktadır.

Nitekim cinsiyet değişse de his ve duyguların değiştirilemeyeceği gerçeği ile nasıl bir aile ortaya çıkabilir düşünün. Dolayısıyla bu konuda dikkatli olmak ve erkek çocuklarına babalar, kız çocuklarına da anneler iyi birer rol model olmalıdırlar. Ebeveynlerin, çocuklarının konuşmalarından tutun da izledikleri film ve dizilere kadar, aşırı müdahaleci olmadan fakat kontrolü de elden bırakmayacak şekilde, hassasiyet göstermeleri elzemdir.

Aile kavramının yerine ‘partner’

Gerek İstanbul sözleşmesi, gerekse 6284 sayılı yasa ve bunu tamamlayan diğer kanuni mevzuatlar kadının beyanını esas aldıklarından beri aile kurumu ciddi manada değişmeye, dönüşmeye uğradı. Aile kavramı yerine partner kavramı kullanılmaya başlandıktan sonra aralarında nikah olmasa bile partner olduğunu iddia etmeleri, her türlü zina kapısının açılması için yeterli duruma geldi. Ülkemizde, yakında kadının kadınla, erkeğin erkekle evliliklerine şahit olmaya başlayabiliriz.

Kadının beyanı esastır söylemiyle yuvalar yıkıldı

Aile gibi müstesna bir kurumun devamı için ne sadece kadının ne de sadece erkeğin beyanı esas alınmıştır. Oysa bugün batıya özenerek çıkarılan kanunlar, Müslüman aile yapısını hızlı bir şekilde yıkmaktadır. ‘Kadının beyanı esastır.’ yasası çıktığından beri yüzbinlerce erkek yalan-yanlış veya abartılı beyanlar yüzünden evinden uzaklaştırılmış ve birçoğu tekrar eve dönmek yerine boşanmaya başvurmuştur.

Gençler iman esaslarından hızla uzaklaşıyor

Bugün maddiyata önem verip maneviyattan uzaklaşılması, olumsuz rol model olan programlarla aile bağlarının zayıflatılması, çocukluktan itibaren değer eksenli eğitim verilmemesi gibi sebepler yüzünden gençler deizm başta olmak üzere her türlü değer tanımazlığa ve inançsızlığa doğru sürüklenmektedir. Başta anne babalar olmak üzere, eğitim kurumlarına ve özellikle de sivil toplum kuruluşlarına ciddi sorumluluklar düşmektedir.

Duygudan uzak pozitivizm ve materyalizme dayalı eğitim sistemi

Anne babalar çocuklarını, bir taraftan milli, manevi hasletlerle yetiştirmeye çalışırken diğer taraftan da iyi bir eğitimle onların geleceklerine yatırım yapmaya çalışmaktadır. Ebeveynlerince küçük yaşlardan itibaren abdestli, namazlı büyütülmeye çalışılan çocuklar okula başlayınca, his ve duygudan uzak pozitivist ve materyalist anlayışla yoğrulmuş ruhsuz bir eğitim sistemi ile karşı karşıya kalmakta ve zamanla milli ve manevi değerlerinden uzaklaşmaktadır. Bizim değerlerimizi vermeyen, köken itibariyle de Batılı olan mevcut eğitim sistemi baştan sona acilen yenilenmelidir.

Bilişim teknolojisi sağlık ve maneviyata zarar veriyor

Medya ve teknolojinin baş döndürücü gelişimi ve bu ürünlerin uygun kullanılmaması; depresyon, anksiyete gibi psikolojik hastalıkları artırırken, aynı zamanda zihin kas koordinasyon bozukluklarına da sebebiyet vermektedir. Çocuklarda ise etkileri ilerleyen yaşlarda daha net ortaya çıkan gereksiz korku, kaygı ve stres neden olmaktadır. Yine çocuklar üzerinde diziler ve filmler ile birlikte oyunlar da şiddet ve cinsellik içerikli subliminal mesajlarıyla beyinlerine işlemekte ve uzun vadede sağlıksız bireylerin yetişmesine sebep olmaktadır. Özellikle ergenlerde, uygunsuz içerikli TV programları adeta zinayı meşrulaştırmakta ve çoğu zaman da eş cinselliği özendirmektedir.

Kaynakça

1) Târîhçe-i Hayât, s. 59.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?