Hep endişe… Hep endişe… Seni ayakta tutacak, diri tutacak, gafletten kurtaracak, teyakkuzdan ayırmayacak…Hep endişe! Hep karamsarlık…
Bunun bir darbe yazısı olabileceğini düşünmediğinizi biliyorum. Ama emin olun, bu sadece bir darbe yazısı… Hem de yüreğe vurulmuş! Yeterince karamsar değiliz! En önemli sorunumuz bu! Ümitvar olmanın iman ile eşdeğer olduğuna iman etmiş bir kardeşiniz olarak söylüyorum; Yeterince karamsar değiliz! Yeterince endişeli değiliz! Yeterince karamsar olmadığımız için de, başımıza gelenlere hazırlıksız yakalanıp perişan olmaktan kurtulamıyoruz. Günümüzde rahat bir hayattan uzak durmak, en önemli erdem olsa gerek! Etrafta yaşanan bunca zulüm ve katliama rağmen hiçbir şey olmamış gibi davranmak, kanıma dokunuyor benim. Enkaz altından çıkarılan bir bebeğin minik bedenine kaçımız hunharca ağlıyoruz?
Açlık kaç kişinin umurunda mesela? Dünyanın gidişatını ne kadar sayıda insan dert ediniyor? İleride böyle şeylerin bizim de başımıza gelebileceğini hiç mi düşünmüyoruz? Başımıza hiç gelmese bile bir etik değere, bir ahlaka, bir inanca sahip değil miyiz? Başka kardeşlerin dehşetin her türlüsünü yaşarken, sen nasıl rahat uyuyabiliyorsun? Dünya bu haldeyken nasıl karamsar olmayalım ki! Bal gibi de olacağız. Kelimelere takıldığınızı, ‘karamsarlığı’ beğenmediğinizi biliyorum. Bunun yerine ‘endişe’ ve ‘feraset’ gibi kavramları kullanmamın daha iyi olabileceğini söylediğinizi de biliyorum. Fakat şundan emin olun ki; eksikliği bizi yerle bir edecek, hatta bizi yerimizden edecek yegane kavram karamsarlıktır…
Karamsarlık umutsuzluk değil, temkin ve tedbire yönelik bir tutumdur. Karamsar kişi yeryüzü tarafından aldatılmayan kişidir. Ey kardeşim; ferasetin zirvesine, endişe vadilerinden ve karamsar tepelerden yürümek zorundasın! Yürümek, yürekli olmaktan gelir. Aslında bu bir ‘Beyin Savaşı’ ama nicelerinin silahı yok, diyeceksin! Feraset dağına doğru yükselirken; topraktan geldik, toprağa gideceğiz ama mühim olan çamurlaşmamak, diyeceksin. Yargılarının ucunu sivriltmeden, dinini part-time yaşayanlara; Be hey gafil Müslüman! Daha geçen sene yüzlerce şehid, binlerce yaralı verdiğimiz 15 Temmuz’u ne çabuk unuttun? diyeceksin. Ve diyeceksin ki be hey gafil, bilmiyor musun? Toprak, sevdiklerimizi aldığı için böyle güzel kokar. Ey kardeşim! Hep endişe edeceksin. Suriye; bıçağın saltanatını reddeden yaradır, diyeceksin! Ama hep endişe edeceksin. Irak; yüzümüze tükürülecek yer kalmadığına delildir, diyeceksin! Ama hep endişe edeceksin. Filistin; hayallerinden vurulan çocukların acılarının defnedildiği yerdir, diyeceksin! Ama hep endişe edeceksin. Birlik olmamız için vurulmamız mı gerekir? diyeceksin! Ama hep endişe edeceksin. Gözyaşlarımızın rengi herkes
için aynıdır, diyeceksin! Ama hep endişe edeceksin. Allah(cc) yarına bırakır ama yanına bırakmaz, diyeceksin! Ama kendinden hep endişe edeceksin. Kuyu derin değil, ip kısa diyeceksin! Ama hep endişe edeceksin. Misket yuvarlayan çocukları öldürdükleri bombanın adı da misket, diyeceksin! Ama hep endişe edeceksin. Herkesin bildiği bir sır var mıdır? diyeceksin! Ama hep endişe edeceksin. Yusuf (a.s)’un üç gömleği vardı; birini kardeşleri, diğerini Züleyha yırttı. Son gömleği babasına gönderdi, gözü açıldı. Ama hep endişe edeceksin. Çoğaldıkça yalnızlığımız arttı, diyeceksin! Ama hep endişe edeceksin. Tv’deki ekran kartı adamcıklara aldırmadan, ‘mazlum zalimleşti’ diyeceksin! Ama hep endişe edeceksin. Elinden kaşık, yüzünden sevinç düşecek! Ama hep endişe edeceksin. ‘’Kanadı kırık kuş medeniyet ister’’ diyeceksin! Ama hep endişe edeceksin. Hep endişe… Hep endişe… Seni ayakta tutacak, diri tutacak, gafletten kurtaracak, teyakkuzdan ayırmayacak… Hep endişe! Hep karamsarlık…
‘Bedenler evleniyor, ruhlar bekar
Bir gün Afrika’ya da kar yağar’…