Minimalizmi neden bu kadar coşkulu karşıladık? Bizim için çok mu yeniydi, yoksa unuttuğumuz bir gerçek miydi?

Sanırım 2 sene önce bir sabah vakti tanıştım bu akımla. İlgimi çeken yanı neydi bilmiyorum ama 1 hafta boyunca aralıksız araştırdım. Öğrendiklerimi çevremdekilere aktarmaktan da geri kalmıyordum tabi. Sohbetlerimizin ana konusu artık bu akımdı. Bir yandan derinlemesine konuyu irdeliyor bir yandan da sayısız espriler yapıyorduk. Yeryüzünde ‘minimalizm’, ‘minimalist’, ‘mini’ gibi kelimeleri içeren şakaların tükenmesiyle artık rahat bir nefes alabilmiş, gerçekten bu kavramın arkasında ne olduğuna bakmaya başlayabilmiştik. Sıradan bir akşam yemeği hazırlığında bir büyüğümle yine aynı konuyu etraflıca tartışırken “Aslında biz minimalistiz” demesiyle taşlar yerine oturmuştu işte. Hiç efor sarf etmeden minimalist oluvermiştik. Peki, neydi bizi bu denli cesaretli kılan? İşte bu soru bildiğimiz her şeyi yeninden öğrenmemizi gerekli kılmıştı. Yalnızca popüler bir kavram hakkında bilgi edinmekle başlayan bu süreç bambaşka bir yola evrilmişti.

1960’ların başında modern sanat ve müzikte sadeleşmeyle başlayıp şimdilerde hayat tarzı hâline gelen Minimalizm akımı, bir yandan sadeleşmeyi savunurken bir yandan da temiz görünümlü mekân ve giyim tasarımlarıyla yüksek ölçekli satışlar yapmaya aracılık ediyor. İçinde bulunduğumuz mevcut durum Minimalizm’i, “çılgın tüketimin sade kılıfı” hâline getirerek yalnızca onların istediği gibi evlerimizi döşeyip gardırobumuzu yenilediğimizde yüklerimizden arınabileceğimize bizleri inandırıyor. Bunun yanı sıra birtakım minimalistlerce de aynı kavram “Yalnızca ihtiyacın kadarına sahip olmalısın” şeklinde özetlenerek insanları gereksiz tüketimden uzak kılmaya çalışıyor. Tüm bu çelişkilerin arasında bilmemiz gereken tek gerçek; minimalist olmak için bunların hiçbirine gerek olmadığı. Evlerimizi İskandinav tarzda döşeyip gardırobumuza sade kıyafetler almamıza gerek yok; zaten biz Müslümanız ve bu bizi doğrudan minimalist yapmakta. Hem de herkesten daha fazla…

Sadeliğe övgüler yağdıran bu akım, sadeliği zaten içinde barındıran İslam diniyle elbette ki bağdaşmaktadır. Hakikat dini olan İslam, “İsraf haramdır” diyerek, ihtiyaç dışı alımları engelleyip eldekileri yerli yerinde kullanmayı tavsiye etmekle kalmayıp emretmiştir. Akımın mottosu sayılan “Az çoktur” düşüncesi İslam dini tarafından asırlar önce Hz. Peygamber (s.a.s.) aracılığıyla dile getirilmiştir. Ebû Hureyre’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Veren el alan elden hayırlıdır. Yardım etmeye, geçimini üstlendiğin kimselerden başla! Sadakanın hayırlısı, ihtiyaç fazlası maldan verilendir. Kim insanlardan bir şey istemezse, Allah onu kimseye muhtaç etmez. Kim de tok gözlü olursa, Allah onu zengin kılar.”1 Ayet-i kerimede ise şöyle buyrulmaktadır: “Ey Âdem oğulları! Namaz kıldığınız, ibadet ettiğiniz her yerde temiz ve güzel elbiselerinizi giyin. Yiyin, için fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (Araf, 31)

Minimalizm, ihtiyaç fazlasını vermenin kişiyi rahatlattığını söyler. İslam ise vermeyi tavsiye etmekle kalmaz, zekâtla emreder; sadakayla öğütler. Ayet-i kerimede şöyle buyrulmaktadır:

“Mallarını Allah yolunda sarf edenlerin durumu, yedi başak bitiren ve her başağında yüz tane bulunan bir tek (tohum) tane (si)nin durumu gibidir. Allah dilediğine kat kat verir. Allah ‘rahmet ve ihsanı bol olan’ ve (her şeyi) bilendir.” (Bakara, 261)

Sadelik, ihtiyacından fazlasını istememek, israf etmemek, elindekini vermek, verdikçe daha da mutlu olmak her zaman bize tavsiye edilendi. Efendimizin (s.a.s.) yaşam tarzıydı, onun ashabının, yolundan gidenlerin… O yoldan uzaklaşmış olan bizdik. Hatta yolda o kadar sersemlemiştik ki nereden geldiğimizi unutup, pencereden bakarken gördüğümüz kendi bağlarımızı, başkalarının bahçesi sanmıştık. Büyük bir hayranlıkla da sahiplenmiştik o bahçeleri. Bir hatırlayabilsek nereden geldiğimizi, kendi bağlarımızın güzelliğini.
Düşündükçe her şey daha da berraklaşıyor. Düşünmeye devam…

Kaynakça
1) Buhârî, Zekât 18, Nefekât 2) Müslim, Zekât 94-97, 106, 124.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?