Ben Âdem’in oğlu insan… Adım zenci, adım berberi, adım Kürt, adım Türk, adım Arap ve adım Çerkez… Ben insanım, yeryüzünde Rabbin hilafetini ikame eden insan. Ben insanım ve yalnızca Rahman’a kulum. Ben bütün insanların kardeşiyim ve bütün insanlar da bana kardeştir. Ben bütün insanları kardeş bildim, çünkü babam Âdem, annem de Havva’dır. Ben insanım ve üzülürüm bir zenci kardeşim haksız yere bir ABD polisinin kurşunuyla vurulduğunda… İlk önce ben ağlarım, ilk önce ben yardıma koşarım ve derim ki: Neden vurdunuz Âdem’in oğlunu, ne suçu vardı, hangi suçtan dolayı vurdunuz onu? Bir suçsuzu haksız yere nasıl vurursunuz?

Ben insanım ve hiç bir üstünlüğüm yoktur yanı başımda siyahi, sarışın, esmer ve kırmızı tenli kardeşime, ben onları severim onlar da beni. Biliriz ki, üstünlük sadece ve sadece Allah’a olan yakınlıktadır. Üstünlük sadece takvadadır.

Ben insanım nasıl sevmem Selahaddin’i, nasıl sevmem Kürtleri, onlar din-i mubin-i İslâm’ı müdafaa için bin yıldan fazladır sair ırklardan kardeşleriyle beraber mücadele vermekteler. Nasıl sevmem Kürtleri, onlar içlerinden Selahaddin gibi şahsiyetleri çıkarmışken? Ben sevmez miyim Türk kardeşimi, çünkü Fatih Sultan Mehmet onlardandır. İslâm’ın şanlı bayrağını Avrupa’da, Asya’da ve Afrika’da dalgalandırmak için öncülük ettiler. Bu ümmetin siyasi öncüleri oldular. Gayeleri yalnız Allah’tı onların. Ben sevmez miyim Habeşli zenci kardeşimi? Onlardan değil miydi Bilal? O, Resûlullah’ı, Resûlullah da onu sevmedi mi? Nasıl sevmem Çeçenleri? Şeyh Şamil dikilirken zalimin karşısına, Allahu ekber derken, sadece Allah’ın rızasını dilemişken, ben nasıl sevmem onu?

Arap kardeşlerimi seviyorum, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer değil midir onlardan? Resûlullah (sav) Arap değil miydi? Arap kardeşimi, Kürt kardeşimi, Türk kardeşimi nasıl sevmeyeyim?

Dünyaya şu mesajı haykırırız: “Bizleri kardeş kılan Rabbimizdir, üstünlük takvadadır.” Ne mutlu o kimseye ki, “Biz Rabbimizden geldik ve yine Rabbimize döneceğiz.” diyenlere. Ne mutlu ki, “Biz ümmetiz, biz kardeşiz, biz aynı geminin yolcularıyız ve kenetlenmiş ellerimiz kardeşlik yolunda.” diyebilenlere.

Rabbimiz bizi insanlık hamuruyla yoğurdu ve yeryüzünü topluca imar etmemiz için en büyük güç olarak kardeşliği serdi önümüze. Bizler kenetlendikçe bütün insanlık huzur bulacak, bizler kenetlendikçe insanlık hep gülecek, yeryüzünün bütün coğrafyaları bizim gayretimizle manen imar edilecek ve insanlık dert ve ıstıraptan azade olacak.

O halde ey mümin kardeşim, ırklar, mahalleler, beldeler, renkler ve coğrafyalar arasına kin ve nefreti serpecek söylem ve deyimlerden, ateşten uzak dururcasına uzak dur. Sakın şeytana uyma! İlk ayrımı, ırkçılığı, milliyetçiliği ve bozgunculuğu o yaptı. “Ben ateştenim, en üstün olan benim ve benim bilen, akleden ve yetenek sahibi olan.” dedi. Bu özelliklerini referans göstererek Âdem babamızdan üstün olduğunu söyledi.

Ey insan! Şayet şeytana uyarsan, yanı başında duran kardeşini, yani siyahi olanı, yani sarı ırktan olanı, yani beyaz ırktan olanı, yani esmer olanı dışlamaya, ardından nefrete, ardından da öldürmeye gidersin. İşte şeytan seni böyle ayartır. Seni, kim ve nefret tohumlarını toplumun en derinlerine ekmen için böyle çağırır. Şayet sen Rabbini bilir, insan olduğunu unutmazsan, dünyanın bütün insanlarına kucak açar, sadece ve sadece zalimi düşman bilirsen, işte o zaman Rabbin senden razı olur, dünya senin gayret ve çabalarında sulh ve selamete erişir.

Sen en insan kardeşlim! Kardeşinle aynı dili konuş, yani duygu dilini, yani kardeşlik dilini, Âdem’in dilini kullan. İlk dili kullan. Çünkü babamız bize ilk dili öğretmişti, o da insanın diliydi. Bir insan vardı, bir yeryüzü ve onları gören Rableri.

Son elçi ne güzel haber vermiş: “Benden değildir ırkçılığa çağıran, benden değildir ırkçılık için ölen, benden değildir ırkçılık uğruna öldüren.”

İslâm ümmeti olarak bütün insanlara şahit olmak için üzerimize düşen misyonu yerine getirme adına bütün renklere ve şekillere Allah’ın kulu gözüyle bakmamız gerekir. İnsanlara yaklaşımımızı zalim olup olmama durumlarına göre ortaya koyalım. Zalim kimse kardeşimiz olduğu takdirde onu zulümden el çektirelim. Zalim kimse düşmanımız ise ona karşı mücadele verelim. Onun zulmüne engel olalım.

İslâm ümmetinin her bir ferdi, yeryüzünde Allah’ın dinini ikamet etme noktasında hiçbir renk ve şekle takılmadan hareket etmeli ve çevresindeki insanlara böyle yaklaşmalıdır. Irkçılık belasına düşen insanların kolundan tutup çekerek “Bu yol çıkmaz yol” diyerek onları İslâm’ın hayat bahşeden insan anlayışına sevk etmek herhalde en büyük vazife olsa gerektir.

Hiçbir Müslüman toplum, kendisi gibi bir başka Müslüman topluma zulmedemez. Renginden ve dilinden dolayı başkalarını ikinci sınıf vatandaş göremez. Zaman zaman karşılaştığımız “Yine ikinci kanala geçtin.” şeklindeki söylemler bir başka dili, bir başka rengi ikinci sınıf insan seviyesine sokmaktır. Bu yüzden her Müslüman, kendi din kardeşinin dilini kendi ana dili kadar sevmeli, hatta onu öğrenmeye çalışmalıdır. Bütün Müslüman milletlerin dillerini kardeş diller olarak görmeli, bütün dilleri ide insanlara Allah’ın bir bağışı olduğu için Allah’ın ayetleri olarak görmelidir. Onları da kardeş dil olarak bilmelidir. Çünkü Müslüman, bütün insanların insanlık ortak dilinde bileştiklerini bilir ve ona göre muamele eder.

Irkçı söylem ve davranışlar insan onuruna karşı yapılmış en büyük tehdittir. İnsanları sınıflara ayırmak, renklerine ve dillerine göre sınıflandırmak, üstün, mutlu ve hür milletler olarak sadece bir takım kimseleri görmek, insanlığı parçalamak için keskin kılıçlar misalidir. Bu fikirler her nereye girerse o toplumu ifsat eder. Kardeşliği oradan kaldırır. İslâm, insanlığın dillerinin renklerinin farklı oluşunu Allah’a bağlar ve bunların birer ayet olduğunu haber verir. Böylece bütün insanlığı kardeş bilir. Hiçbir ayırıma gitmez ve Allah’a en yakın olanların da takva ehli kimseler olduğunu bildirir.

İslâm asabiyetin her türlüsünü reddeder. Bölge, mezhep, dil, kültür ve renklere dayalı ayrımları kesinlikle kabul etmez. İslâm ümmeti Allah yolunda kardeş olmuştur. Bu kardeşliği sapasağlam bir kıvama getirdikten sonra bütün insanlık âlemini kardeş kılmak için kendisinde bulunan kuvveti harekete geçirecek ve neticede insanlığın huzuru bu ümmetin eliyle olacaktır. İslâm ümmetinde bu kuvvet vardır. Kendi içindeki sorunları hallettikten sonra bütün insanlığı sahil-i selamete ulaştırma yolunda büyük bir güce sahip olduğunu bilmektedir.

Rabbimiz kalplerimizi uzlaştırıp kardeş kıldıktan sonra tekrar cahili geleneğe dönmemek için her Müslüman fert ırkçılık belasının farkında olacak, ümmetin her bir ferdinin elinden tutulmasını gerektiğini bilecek ve İslâm’ın bu meseleye nasıl baktığını toplumuna bütün açıklığıyla izah edecektir.

Yazar
1972 Şanlıurfa doğumlu, imam-hatip mezunu, lisans, yüksek lisans ve doktorayı Marmara Üniversitesi ilahiyat fakültesinde tamamladı. 2012 yılında doçent oldu. Suriye, Irak, Pakistan, Suud,Ürdün, Özbekistan, Bosna-Hersek ve Amerika’da araştırmalar yaptı. İslam halklarının kaynaşması adına Uluslararası sempozyumlar düzenledi. Savaş öncesinde Suriye sınır bölgesinde yaşayan kardeş halkların kaynaşması için bir grup arkadaşıyla beraber Dicle Kalkınma Ajansı destekli Sosyo-Kültürel sahada bir yıllık bir proje yaptı, fakat projenin uygulamasına bir ay kala Suriye savaşının patlak vermesi üzerine hedefini gerçekleştiremedi. Dicle Kalkınma Ajansında kalkınma kurulu üyesi olarak çalıştı. İslam halklarının manaya ve kardeşliğe daveti ve bu söylemde buluşması için Davet ve kardeşlik Vakfı mütevelli heyetinde yer aldı, temsilciliğini yaptı. İnsanımızın kültür seviyesinin yükselmesi ve okuması için bir grup arkadaşıyla beraber İstanbul’da Oku-Der’i (Okuma Alışkanlığını Kazandırma Derneği) kurdu. Beş yıl başkanlığını yaptı. Memurların hak-hukuk ve insani taleplerini savunma adına Hakkari Eğitim-Bir-Sen’i kurdu. Bir yıl başkanlığını yaptı. Ümraniye Eğitim-Bir-Sen şubesinde beş yıl sekreter olarak çalıştı. MEB bünyesinde 14 yıl öğretmenlik yaptı. Kürtçe’nin serbestiyet kazanmasıyla Kürtçe ezgi-ilahi-dua ve şiirlerden oluşan beş albüm yaptı. Arapça-Türkçe-Kürtçe ve İngilizce konuşur. Mardin Artuklu Üniversitesinde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.
×
blank
1972 Şanlıurfa doğumlu, imam-hatip mezunu, lisans, yüksek lisans ve doktorayı Marmara Üniversitesi ilahiyat fakültesinde tamamladı. 2012 yılında doçent oldu. Suriye, Irak, Pakistan, Suud,Ürdün, Özbekistan, Bosna-Hersek ve Amerika’da araştırmalar yaptı. İslam halklarının kaynaşması adına Uluslararası sempozyumlar düzenledi. Savaş öncesinde Suriye sınır bölgesinde yaşayan kardeş halkların kaynaşması için bir grup arkadaşıyla beraber Dicle Kalkınma Ajansı destekli Sosyo-Kültürel sahada bir yıllık bir proje yaptı, fakat projenin uygulamasına bir ay kala Suriye savaşının patlak vermesi üzerine hedefini gerçekleştiremedi. Dicle Kalkınma Ajansında kalkınma kurulu üyesi olarak çalıştı. İslam halklarının manaya ve kardeşliğe daveti ve bu söylemde buluşması için Davet ve kardeşlik Vakfı mütevelli heyetinde yer aldı, temsilciliğini yaptı. İnsanımızın kültür seviyesinin yükselmesi ve okuması için bir grup arkadaşıyla beraber İstanbul’da Oku-Der’i (Okuma Alışkanlığını Kazandırma Derneği) kurdu. Beş yıl başkanlığını yaptı. Memurların hak-hukuk ve insani taleplerini savunma adına Hakkari Eğitim-Bir-Sen’i kurdu. Bir yıl başkanlığını yaptı. Ümraniye Eğitim-Bir-Sen şubesinde beş yıl sekreter olarak çalıştı. MEB bünyesinde 14 yıl öğretmenlik yaptı. Kürtçe’nin serbestiyet kazanmasıyla Kürtçe ezgi-ilahi-dua ve şiirlerden oluşan beş albüm yaptı. Arapça-Türkçe-Kürtçe ve İngilizce konuşur. Mardin Artuklu Üniversitesinde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?