İnsanoğlu yaratılış itibariyle nefsin hoşuna giden şeylere meyillidir. Bu anlamda eğlence, yarışma vb. etkinlik ve faaliyetlerin İslâmîleştirilmesi, özellikle çocuk ve genç nesle verilmesi gereken bilgilerin verilmesinde kullanılması önem arz etmektedir. Yaş küçüldükçe bunun kullanım oranının artırılması gerekir. Özellikle yedi yaşına kadar çocuklara öğretilecek tüm şeylerin etkinlikle verilmesi önemlidir. Bu, çocuğun o bilgileri hem daha iyi kavramasını sağlar hem de kısa sürede sıkılmasını engeller. Hz. Ali’nin (r.a) bir sözünde, ‘Çocuğunuzla yedi yaşına kadar oynayın’ dediği söylenir. Yedi yaşına kadar yani ilkokul çağındaki bir çocuğa verilecek bilgilerin bir yetişkin gibi oturtulup uzun uzun anlatılması çok yanlış olur. Bu şekilde eğitim veren yerlerde çocukların bilgileri ve yaşları büyüdükçe maneviyatlarının ve isteklerinin daha da artması gerekirken, tam aksine azaldığını ve gerilediğini müşahede etmekteyiz. O zaman ilkokul çağındaki bir çocuğa ne öğretilecekse etkinlik-oyun ve yarışma içerisinde öğretilmesi gerekir. Öğretilecek şeyin oyunlaştırılması gerekir.
Ortaokul yaşındaki bir çocuğa da öğretilecek şeylerin mümkün olduğu kadar etkinlikle verilmesi önemlidir. Yapılacak davet çalışmasının % 80’ini ilk etapta etkinlik, faaliyet ve yarışmalar oluşturmalıdır. Her yıl belki bu yüzdelik 70-60’a düşürülüp teorik eğitim artırılabilir. Ama bir Peygamber veya Sahabe hayatının ya da bir konunun hoca tarafından düz bir anlatım ile anlatılması yerine bir video veya film olarak izletilmesi ya da skeç-tiyatro şeklinde sergilenmesi çok daha etkili olur. Öğrendiklerinin günlük hayatta pratiklerinin yaptırılması da eğlenceli olacaktır. İnsanın aklında en çok görüp özellikle uyguladığı şeyler kalıcı hale geliyor.
Peygamber (sav)’in Hz. Aişe (r.a) ile yarıştığı Asr-ı Saadet döneminde at, ok ve yüzme ile ilgili yarışmalar yapıldığını, düğünlerde benzeri eğlenceler tertip edildiğini biliyoruz. Bir yetişkin insanın bile yarışma ortamı olduğunda şevke geldiğini görüyoruz. Ama yetişkin yarışma olmasa da akıl baliğ olmasından ötürü görevini yine yapabilir, bizim burada bahsettiğimiz daha tam akıl baliğ olmamış çocuk veya gençtir. Dolayısıyla yarışma havası onu ciddi şekilde çalışmaya yönlendirecektir. Yaptığı şey ile eğlenmesini ve zevk almasını sağlayacaktır.
O halde ya çocuk ve gençlerimizi Kur’ân’ı güzel okuma/ezberleme/anlama yarışmalarına yönlendireceğiz ya da çocuk ve gençlerimiz ahlaklarına fikir ve yaşantılarına zarar verecek sanatçı ve şarkıcıların türkü ve şarkılarını ezberlemeye, şarkı söyleme yarışmaları içeren TV ve Sosyal Medya sayfalarında ya da bu şekilde uyuşmuş gençlerin ortamlarında kaybolacaklardır. Aynı şekilde Peygamber, Sahabe ve önderlerimizi onlara örnek ve taklit edecekleri sevecekleri kişi olarak pratiklerine sunmaz isek, günümüz starlarını, sanatçılarını örnek alıp onları taklit edeceklerdir. Biz onlara İslâmî bir etkinlik faaliyet uğraş ortamı oluşturmasak daha önce hazır olan Survivor gibi yerlere yöneleceklerdir.
Özellikle lise ve üniversite çağındaki gençlerimize fedakârlık örneklerini sürekli anlatmayı bırakıp, fedakârlığı onlarla birlikte sahada okulda çarşıda sokakta sergilemeli ve Allah’ın davası uğrunda ter dökmelerini sağlamalıyız. Bunun için yollar aramalıyız. Bir insan ter dökmediği, emek harcamadığı yere ve işe değer vermez, onu sahiplenmez. Resûlullah (sav) çok genç yaştaki fertleri işin içine koyuyor hatta onlara sorumluluk veriyordu. Cihad meydanlarında, Usame b. Zeyd (r.a) örneğinde olduğu gibi ordu komutanlıklarında onları görevlendiriyordu. Muaz b. Cebel’i (r.a) Yemen’e, Musab b. Umeyr’i (r.a) genç yaşına rağmen tek başına Medine’ye davetçi olarak gönderiyordu. Çünkü Resûllullah (sav) onları Mekke’de pratik davet ve yaşamda test etmiş ve onlara inanmıştı. Test etmediğin, çalışmada bizzat görmediğin kişinin hangi yetenekte olduğunu nereden bileceksin?
Gençlerimizin boş/dolu vakitlerini davalarına ayıracak, eğlenceli davet pratikleri ile zamanlarını doldurmamız gerekiyor. Yoksa şeytan ve askerleri, gençlerimizin ahlaklarını tamamen bozacak nefsin hoşuna giden birçok şey hazırlamış ve gençlerimizin ayaklarının dibine kadar bunları getirmişlerdir. Eğer İslâmî olarak ilgilendiğiniz çocuk ve gençler sizin yanınıza, ortamınıza kendi isteğiyle gelmek istemiyorsa, sıkılıyorsa, çalışma şeklinizde bu anlamda eksiklik var demektir.
Tabi ki bu noktada genç ve çocuklarla zaman geçirmeyi seven, fedakâr davetçilere ihtiyaç vardır. Bu davetçilerden olabileceklere sesleniyorum; eğer yeni neslin yetişmelerine bu zamanınızı ayırmazsanız, o zamanınız boş kalmayacak, belki de dünya meşakkati ve sıkıntıları ile dolacaktır. Gelin bu boş zamanlarınızı Allah’ın davasına ayırın ve Rabbiniz dünyevi sıkıntılarınızı azaltsın. Yoksa boş gecelerinizi veya hafta sonlarınızı bu işe ayırmazsanız, Allah muhafaza belki de bu zamanlarınızı farkında olmadan film izleyerek, Sosyal Medyadaki videolara bakarak ya da boş boş gezme veya çay bahçelerinde boş muhabbetlerle geçirecek ve zarar edeceksiniz. Anlatılır ki; profesyonel bir davetçi, her yıl hakkı olan yıllık iznini ilk kez kullanayım, der. Bir ay izne ayrılır. Kendisi anlatıyor:
‘İzne ayrıldım, ertesi gün çocuk hastalandı. Hastane vs. ile uğraştım, bu arada hanım bana kızdı, vb. birçok problem yaşadım ve iznimin yedinci gününde bırakıp davet çalışmama geri döndüm. Niye döndün diyenlere de; bir hafta zor dayandım, istirahat edeceğimi zannediyordum ama anladım ki dünya imtihan yeridir. Zamanı iyi bir amelle doldurmazsan, başka şeylerle dolacaktır, dedim’
Tabi, bir yanlışa da düşmemek lazım… Maalesef ülkemizdeki İslâmî çalışmalarda yaygın olan eğitim veya davet hedefi içermeyen sadece eğlenme içerikli bir İslâmî çalışma metodunun bir faydası yoktur. İslâmî cemaat, vakıf ve derneklerin görevi yeni nesli eğlendirmek değil, eğitmektir. Ama eğitimi eğlenceli hale getirerek yapmak süreklilik ve verim açısından gerekli ve önemlidir.
Ali KILIÇ