Bugüne kadar üzerinde çok konuşulan, dozunu ayarlama noktasında en çok sıkıntı çektiğimiz konulardan biridir fedakârlık. Feda edilen ama karşılığında kâr elde edilen bir feda ediş. Şimdilerde daha çok gündeme gelen bu konu üzerinde hanım kardeşlerime seslenmek istedim.
Birçok insanın kendini işine, çocuklarına, eşine, komşularına, sevdiklerine feda ettiğini görüyoruz, fakat dengeyi sağlama noktasında sıkıntı yaşandığını da görüyoruz. Dünyaya gönderiliş gayesi olan kulluk görevimiz ikinci plana atılmış, sanki ebedi hayat dünyaymış gibi uzun emeller peşine düşülmüş, herkeste bir rahat yaşama düşüncesi, kimse bana dokunmasın, kimse benden bir şey istemesin düşüncesi bizi toplumdan ve insanlardan uzaklaştırma noktasına getirmiştir.
Bırakın fedakârlık etmeyi kılımızı dahi kıpırdatamaz hale gelmişiz. Onun için bu yazımızda şöyle bir silkelenip kendimize gelip ne yapabiliriz ne için ya da nasıl fedakârlık yapabiliriz bunların üzerinde duracağız İnşallah.
Öyle şeylerden fedakârlık edeceğiz ki karşılığında kâr elde edebileceğimiz bir yaşantımız olsun. Canımızdan yani rahatımızdan fedakârlık ettiğimizde ebedi kurtuluş olan cenneti hak edebilelim. Malımızdan fedakârlık ettiğimizde en güzel bahçesini sadaka olarak veren sahabenin ticaretine sahip olup karlı ticareti yapıp karşılığında cenneti satın alabilelim. Zamanımızdan fedakârlık edip vaktimizin çoğunu Allah ve Resulünün hoşnut olacağı işlerle meşgul olalım ki hem bu dünyamızı hem de ahiretimizi mamur edebilelim.
Fedakârlık kavramı o kadar geniş ki kişiden kişiye değişebilir onun için her insan her fedakârlığı yapamaz fakat her insanın yapabileceği bir fedakârlık muhakkak vardır.
Burada özellikle hanım kardeşlerime seslenmek istiyorum; İslâm’ı anlamak ve yaşamak, kulluk görevimizi yerine getirmek adına sohbete, ders halkasına davet ettiğimiz kardeşlerimiz, çocuklarını, evini, işini ihmal endişesi ile derse sohbete gelmeyen veya hamileyim, yol uzak, havalar soğuk-sıcak veya hem ben derse gelsem ne olur ki diyen kardeşlerime sesleniyorum.
Allah (c.c) buyuruyor ki; “Mü’min erkekler, mü’min kadınlar birbirlerinin velileridirler bunlar iyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar, namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler, Allah’a ve Resûlüne itaat ederler işte Allah bunlara rahmet edecektir. Şüphesiz Allah azizdir hakimdir. (Tevbe: 71) Âyet-i kerîme biz kadınların da İslâm davası için çalışmamızı, eşimizle bu noktada birbirimize yardımcı olmamızı, birbirimizin yükünü hafifletmemizi, birlikte ibadet etmemizi, münkerden nehyetmek ve maruf ile emretmek konusunda erkek ile kadının birlikte hareket etmesini istemiştir. Ayet-i kerîmede sayılanları yaptığımız zaman bizim üzerimize Rahmetini yağdıracağının müjdesini vermiştir.
Yine Allah Resulü sefere çıkacağı zaman hanımları arasında kura çekeceği zaman tüm hanımları kuranın kendisine çıkması için heyecanla beklermiş. Hâlbuki gidecekleri yer çok meşakkatli, çöl sıcağında deve üstünde uzun yollar, uzun günler bazen aylar süren yolculuklar tüm bu zor şartlara rağmen Allah Resulünün yanında olup ona destek olmak sıkıntısına ortak olmak için adeta can atarlarmış.
Günümüzle kıyasladığımız zaman yolculuk uçakla veya klimalı otobüslerle değil, yol güvenli değil yani her an ne olacağı belli olmayan bir yolculuk. Bütün bu olumsuz şartlara rağmen sırf Allah rızası için Allah Resulünün ve davasının yanında olmuşlar her daim ve hiçbir bahanenin arkasına sığınmamışlar.
Sahabe annelerimiz de her türlü engeli aşmayı başarmışlardır. Örneğin anne adayları, hamileyim bebek bekliyorum diyen kardeşim bu belki geçerli bir mazeret olabilir. Peki, Ümmü Süleym çöl sıcağına ve deve sırtında hamile hali ile ve üstelik doğumunun yakın olmasına rağmen kendine bir hançer edinip eşinin ve Resûlullah’ın ısrarlarına rağmen bende sizinle sefere çıkacağım deyip hançerini beline takıp yanıma düşman yaklaşırsa bu hançerle onu öldüreceğim diyen Ümmü Süleym, neden hamileliğini bahane etmedi?
Sohbete veya derse gidersem (ilim öğrenmek) çocuklarım ihmal olur diyen hanım kardeşim, sahabe annelerimiz dört oğlunu birden cihat meydanına gönderirken sakın ha şehit olmadan gelmeyin derken biz çocuklarımız bir öğün yemeksiz kalacaklar diye bu davadan vaz mı geçeceğiz.
Allah Resulü döneminde insanlar can korkusu olmasına rağmen Erkâm’ın evine ibadet edebilmek için koşarken bugün bizim hiçbir can korkusu olmadan hiçbir ders halkasına gitmeyişimiz acaba neden? Peki, ya Allah Teâlâ sorduğunda onlar o kadar zor şartlara rağmen ibadet etmek için canlarını tehlikeye atarken sen neden öğrenmedin neden çaba harcamadın derse ne cevap vereceğiz.
Mazeret üretmek çok kolay. Hz. Ömer (r.a) bir gün yolculuk ederken bir çobanla karşılaşır (çobanı denemek için) “ey çoban koyunlardan birini bana sat” der çoban der ki, “olmaz onların sahibi ben değilim ki, satamam” der. Hz. Ömer, “bir şey olmaz dağ da kayboldu dersin sahibine” der. O zaman çoban der ki, “sahibime onu kaybettiğimi söylesem belki inanır, peki Allah Teâlâ kıyamet gününde bunun hesabını sorduğunda ben ne derim” der. Hz. Ömer (r.a) aldığı cevaptan memnundur.
Yarın kıyamet gününde Allah Teâlâ’nın huzurunda hesaba çekildiğimizde bizim mazeretimiz ne olacak acaba bir düşünelim!
Bu İslâm davası bir şekilde başarıya ulaşacaktır İnşallah, Allah’ın vaadi vardır ve gerçekleşecektir bundan asla şüphemiz yoktur. Peki biz bu davada nerede rol alacağız. Hz. Sümeyye gibi, Hz. Hatice gibi, Hz. Fatıma gibi, Zeynep Gazali gibi, Esma Biltaci gibi mi? Yoksa olsak da olur olmasak da olur deyip, ahrette bu güzide insanlarla birlikte olma şansını kaçıracak mıyız?
Allah Teâlâ bizden davası uğrunda gayret istiyor. Hz. Meryem Hz. İsa’yı (a.s) dünyaya getireceği zaman bir hurma ağacının dibine oturur çok sancısı vardır şöyle bir ses işitir: “Ey Meryem ağacı salla hurma düşsün ve ye”. Ağacı sallamadan da hurmayı düşürmeye gücü yeten Rabbim her işte olduğu gibi biraz çaba ve gayret istiyor. Bizden de aynı şekilde ister az ister çok bizim de çaba ve gayret sarf etmemizi istiyor Allah Teâlâ. Ve bu çaba ve gayretimizin neticesinde hem bu dünya hem de ahiret mutluluğunu vadediyor.
Şimdi fedakârlık vaktidir, ne hoşumuza gidiyorsa, en çok neyi seviyorsak ondan fedakârlık edelim ki Allah’a karşı olan samimiyetimizi gösterebilelim. Rabbim şimdiden yaptığımız fedakârlıktan dolayı mükâfatlandırsın.
Serpil BAHAR