“Allah sizi, analarınızın karnından siz hiçbir şey bilmez durumda iken çıkardı. Şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi.” (Nahl:78)
Kur’an-ı Kerim’de insanın hiçbir şey bilmez bir şekilde yaratıldığı ancak öğrenebilme kabiliyetinin de insanın en temel özelliği olduğu vurgulanmıştır. Yani insanın zihinsel, ruhsal ve bedensel anlamda eğitilmeye elverişli olduğu, bu ve benzeri ayetlerde bildirilmektedir. İnsanın olumlu yetenekleri geliştirmesi, sağlam bir karakter sahibi olması ve ahlaki meziyetlere kavuşması da yine eğitim ile gerçekleşecektir.
Çünkü insanoğlu yaratılışı itibarıyla iki yönlü bir potansiyele sahiptir. Olumlu olduğu kadar olumsuz, iyi olduğu kadar kötü yöndeki gelişmelere de imkân veren bir fıtratı bulunmaktadır. “Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve takvasını (kötülükten sakınma yeteneğini) ilham edene andolsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir. Onu kötülüklere boğan da ziyan etmiştir.” (Şems:7-8-9-10)
Fıtratı gereği çift yönlü yaratılan insanoğlu bu potansiyel güçlerinden birini kuvvetlendirmek için eğitime muhtaçtır. Bundan dolayıdır ki Kur’an-ı Kerim’e göre insanlığın ilk eğiticisinin Yüce Allah olduğunu görmekteyiz. Esma-i Hüsna’dan biri olan “Rabb” ismi bunun en açık göstergesidir. “Kur’an-ı Kerim’de “Allah” adından sonra 962 yerde geçerek en çok kullanılan isim olma özelliğine sahip “Rabb” isminin terbiyeci-eğitimci anlamına gelmesi Rabbimizin eğitim-öğretime büyük önem verdiğini göstermesi açısından oldukça önemlidir.”1
Yüce Rabbimiz ilk insan Hz. Âdem (as)’ı bilgilerle donatmış ve onun bilgili bir insan olmasını sağlamıştır. “Ve Âdem’e bütün isimleri öğretti. Sonra bunları meleklere gösterip ‘Sözünüzde doğru iseniz şunların isimlerini bana söyleyin.’ dedi.” (Bakara, 31)
“Nitekim kendi aranızdan, size ayetlerimizi okuyan, sizi her kötülükten arındıran, size kitap ve hikmeti öğreten, ayrıca bilmediklerinizi de öğreten bir peygamber gönderdik.” (Bakara, 151) ayetiyle peygamberlerin eğitimci kimliğine işaret etmiş ve insanların eğitim-öğretimin muhatabı olduğuna dikkat çekerek insanın başıboş bırakılmadığını bildirmiştir.
Kur’an-ı Kerim eğitim-öğretime ve ilme verdiği önemi birçok ayette dile getirmiş, insanın bundan sorumlu olduğunu ve bu sayede hem dünyada hem de ebedi âlemde huzura bunlarla kavuşacağını bildirmiştir.
O halde eğitim (terbiye) neden önemlidir?
İnsanoğlu yeryüzündeki varlıklar içerisinde en üstün ve en mükemmel olmasına rağmen, doğuştan ne bedensel ve ne de ruhsal olarak güçlerini kullanabilecek yeterlilikte değildir. Bu anlamda insanlar özellikle çocukluk ve gençlik yıllarında eğitilmeye muhtaçtır ve bu dönemlerde bir eğitmene ihtiyaçları vardır. Hayatlarının belirli dönemlerinde bu eğitimciler farklılaşsa da (aile, öğretmen, hoca, usta vs.), ahlaki meziyetleri kazanıp, karakterlerinin oluşması çağına kadar bir eğitimciye hep ihtiyaç duymuşlardır.
Çünkü insanlar bazı bilgi ve kabiliyetlere aklını kullanarak veya deneme yanılma yoluyla tecrübe ederek ulaşsa da bazı bilgi ve vasıflar ancak bir eğitimciyle oluşmaktadır. Efendimiz “Beni Rabbim terbiye etti, terbiyemi de pek güzel kıldı.”2 buyurarak insanların terbiye eğitimine olan ihtiyacını dile getirmiştir.
Terbiye kavramı sözlük anlamı olarak; “İlim öğretme, ahlak öğretme, ceza verme, besleyip büyütme” gibi anlamlara sahiptir. Yine bir cemiyette yetişmiş neslin henüz yetişmekte olan nesle, fikir ve hislerini vermesi olarak da tanımlanır.3
İnanan müminler olarak bizler de yeteneklerimiz ve imkânlarımız oranında hem nefsimizi terbiye edip Rabbimizin rızası doğrultusunda yaşayarak hem de başta kendi evlatlarımız olmak üzere tüm ümmetin evlatlarını yetiştirmek zorundayız.
Bugünün çocukları dediğimiz evlatlarımız yarının gençleri olacak ve eğer bizler Allah Rasulü’nün tavsiyeleri doğrultusunda bu evlatlarımızı yetiştiremezsek toplumun bir ferdi olarak yeryüzünü ifsad eden, Allah ve Rasulü’nü tanımayan, İslami değerlerden uzak kişiler olacaklardır. Dünyayı gaye edinecekler ve bu gayeye ulaşmak için de, hayvani değerlere sahip fertler olarak hiçbir kutsal (Allah-Rasul-Kitap, Anne-Baba, Büyüklere saygı, Küçüklere merhamet vs.) tanımayacaklardır.
Bundan dolayıdır ki konumumuz ne ise (anne-baba, öğretmen, hoca, usta, amir vs.) o doğrultuda hareket edip yüce Rabbimizin bizlere yüklemiş olduğu sorumluluğu hakkıyla yerine getirmek ve bunun için tüm çaba ve gayretimizi sarf etmek durumundayız.
“Her doğan, İslam fıtratı üzerine doğar, sonra, anne-babası onu Hristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar.”4 buyruğu gereği özellikle bir çocuğun eğitimi yani terbiyesinin birinci derecede sorumlusu ailesidir. Özellikle çocukluktaki eğitim, kişinin hayatına yön verip dünya ve ahiretini etkileyecektir. “Küçük yaşta ilim öğrenmek, taşa yazı nakşetmek (kazımak) gibidir. Büyük yaşta ilim öğrenmek ise suya yazmak gibidir.”5
“Ey İman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun…” (Tahrim, 6) “Ailene namazı emret ve kendin de ona devam et…” (Taha, 132) emirleri ise çocuklarımızın helal ve haram duyarlılığına sahip olarak yetiştirilmesi gerektiğini bizlere emretmektedir. Ebû Hureyre (ra) şöyle dedi: Hz. Ali’nin oğlu Hasan (ra) sadaka verilen hurmalardan birini alıp ağzına atmıştı. Bunu gören Resûlullah (sav): “Çıkar çıkar! At onu! Bize sadaka helâl değildir, bilmiyor musun?”6 buyurmuş, ‘Bu daha çocuktur, ileride öğrenir’ dememiş, ihmâl etmeden, hatayı gördüğü yerde düzelterek bizlere örnek olmuştur.
Çünkü küçük yaşlarda çocuklar zihin ve duygu yapısı itibariyle almaya ve öğrenmeye çok daha müsaittirler. Öğrendiklerini kolay kabul eder ve hayat boyunca unutmazlar. Ama önemli olan çocuğun seviyesine uygun bir şekilde bu bilgi ve eğitimi vermektir. Bu konuda Efendimizin tavsiyelerine baktığımızda konu daha iyi anlaşılacaktır.
Allah Resûlü (sav) çocuklara erken yaşlarda iman esaslarının, daha sonra ise Kur’ân’ın öğretilmesini istiyordu. Rasulullah (s.a.s.) bir grup çocuğa önce imanı, daha sonra Kur’an’ı öğretmişti. Abdullah b. Cündüb “Böylece Kur’an sayesinde imanımız daha da arttı.” demiştir.7
Yine Efendimiz (sav) Abdülmuttaliboğullarından bir çocuk güzel konuşmaya başladığında, ona İsra Suresinin 111. ayetini 7 defa okutarak öğretirdi.8
Ömer b. Ebi Seleme şöyle dedi: “Ben Hz. Peygamber’in himâyesinde yetişen bir çocuktum. Yemek yerken, elim yemek tabağının her yanına giderdi. Bunun üzerine Resûlullah (sav) bana şöyle buyurdu: “Oğul, besmele çek! Sağ elinle ye! Hep önünden ye!” O günden sonra buyurduğu gibi yedim.”9
İbni Ömer (ra) de şöyle dedi: Resûlullah (sav) bir gün saçının bir kısmı tıraş edilmiş bir kısmı bırakılmış bir çocuk gördü. Aile fertlerine “Ya hep tıraş edin ya hep bırakın.” diyerek böyle yapmaktan menetti.10
Mahmud b. Rebi’ ise şöyle der: “Ben 5 yaşındayken Hz. Peygamber (sav)’in bir kovadan ağzına su alarak yüzüme püskürttüğünü hatırlıyorum.”11
İmandan ahlaka, saç modelinden şakalaşmalara kadar daha nice hadislerde çocukların karakter eğitimine dikkat çeken Efendimiz ibadetler içerisinde namaza ayrıca önem vererek, namaz bilincinin çocuk yaşta elde edilmesini istemiştir. “Çocuğa yedi yaşındayken namaz kılmayı öğretiniz.”12 “Çocuk sağını solundan ayırmasını bildi mi ona namazı emredin.”13 buyurmuştur.
Burada namaza verilen önem anlatılmakla beraber ebeveynlere de sorumlulukları hatırlatılmaktadır.
Üzülerek ifade etmek gerekir ki günümüzde ebeveynler, çocuklara İslami değerler eğitimi vermek bir yana daha bebek yaşta onları telefon ve tabletlere mahkûm etmekte, hem beden hem de ruh sağlıklarının bozulmasına göz yummaktadırlar.
Hâlbuki Efendimiz’in hayatına bakıldığında çocuklarla ve gençlerle özel olarak ilgilendiğini görmekteyiz. İlk günden itibaren çevresinde daima genç bir kadronun bulunduğu ve nebevi terbiye altına giren bu gençlerin nasıl faziletlere erip, destanlar yazdığı, İslam medeniyetinin kurulmasında ne büyük roller üstlendikleri inkâr edilemez bir gerçektir.
Efendimiz’in, gençlere yön ve istikâmet veren eğitimine baktığımız zaman öncelikle onlara Allah’ın murakabesinde olma bilincini yerleştirdiğini görmekteyiz. Falanlar filanlar veya toplum ne der değil, Allah ne der bilincinin yerleştirilmesi onun hep önceliği olmuştur. Ayrıca merhametle, sevgiyle yaklaşıp nasihat etmesi gençleri derinden etkilemiştir.
Rasûlullah bir gün Muâz’ın elini tutarak; “Ey Muâz! Vallâhi seni çok seviyorum” dedi. O da, “Anam-babam Sana fedâ olsun ey Allâh’ın Rasûlü! Ben de Seni çok seviyorum” dedi. “Ey Muâz! Sana her namazın sonunda; “Allah’ım! Seni zikretmek, sana şükretmek ve güzelce kulluk yapabilmek için bana yardım et” duasını hiç bırakmamanı tavsiye ediyorum.” dedi.14
Gençlere zaman ayırmış, fikirlerini, düşüncelerini, sıkıntılarını, yargılamadan ve eleştirmeden içtenlikle dinlemiştir. Hatta zina etmek isteyen gence dahi kızmadan cevap vererek onu vazgeçirmiştir.
Zafer ümidi ve başarı potansiyeli gördüğü gençlere görev verip teşvik etmiş, birçok savaşta sancağı bizzat gençlere vermiştir. Tebük Savaşı’nda Beni Neccar Kabilesi’nin sancağını, henüz 20 yaşlarında olan Zeyd b. Sabit’e vermiştir. Henüz 20’li yaşlarda olan Musab’ı Medine’ye muallim, Muaz’ı ise Yemen’e kadı olarak görevlendirmiştir. Daha 18’inde olan Üsame’yi Rum’larla savaşacak orduya kumandan tayin etmiştir. O ordunun içerisinde Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Übeyde gibi olgun sahabilerle birlikte göndererek bizlerin dikkatini de bir konuya çekmiştir. Üstad Hasan el-Benna’nın da Efendimizin stratejisini anlayarak söylediği gibi, “Gençlerin enerjisinden, ihtiyarların ise tecrübesinden yararlanmak gerekir.”
Gençleri başta anne-baba olmak üzere aile büyüklerine saygı gösterip onları ziyaret etmeye teşvik etmiş, birlikte mezarlık ziyaretleri yaparak ahiret gerçeğini zihinlerine yerleştirmiştir.
Ve gençliğini değerlendirenlerin mazhar olacağı müjdeleri ifade ederek onların sebatlarını arttırmıştır. (Arş’ın gölgesinde gölgelenmek, meleklere karşı iftihar edileceği vb.)
Şimdi tefekkür etmek gerekir, nebevi eğitimden uzak yetiştirdiğimiz gençlerden çok şey bekliyoruz… Gençlerimizi nebevi eğitim ile yetiştirip Arş’ın gölgesinde gölgelenenlerden olmalarını temin edebilmek duasıyla…

Kaynakça:
1)Kayadibi,2002:34 2)Süyûtî: Câmiu’s-Sağîr,I,12 3)Gökalp,1974:321 4)Buhari 5)bk.Mecmau’z-Zevaid,1/125 6)Müslim, Zekât 161 7)İbn Mace:Mukaddime,9-Buhari;Tarihul Kebir,hadis no:571 8)Abdurrezzak; el-Musannef, Beyrut 1970,IV,334.İbn-i Ebî Şeybe, el-Musannef, Haydarabad 1976,I,348 9)Buhârî: Etıme 2,3-Müslim: Eşribe; 108 10)Ebû Dâvûd:Tereccül,14 11)Buhari:İlim,18 12) Ebû Dâvûd:Salât,26.-Tirmizi:Mevâkît,182 13)Ebû Dâvud:Salât,26,II,335,No:497 14)Ahmed:V,244-245-Ebû Dâvûd:Vitir,26-Nesai:Sehv,60-Tirmizi-Zühd,30

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?