Güneşin bütün azametiyle çöl kumlarını yaktığı sıcak bir gündü. İsmail’in ateşi çoktan Hacer’in ocağına düşmüş gibi bugün çok daha başka yakıyordu çöl kumları. İsmail serinlemek için bir gölgelik peşindeydi. Az ötede Hacer can paresini seyre dalmıştı ki bir anda hatıralar belirdi gözünde. Ne kadar hızlı geçmişti zaman. Oysa daha dün gibi taptaze idi hatıralar. İbrahim, İsmail, uzun yol, çöl, Safa-Merve, su, Rabbin ikramı zemzem, çölün ortasında bir şehir: Mekke…

Tam o sırada çıkageldi İbrahim (as). Gözleri puslu, dili suskun biraz yorgun gibi ama vakarlı ve dimdik. Döndü sevdiceğine…
“Ben bir rüya gördüm” dedi İbrahim (as).
Hacer sustu.
“Ben bir rüya gördüm” dedi İbrahim (as).
Dağlar, taşlar ağladı. Hacer sustu.
“Ben bir rüya gördüm” dedi İbrahim (as).
Boğaza dayanacak bıçak ağladı. Hacer sustu.
“Ben bir rüya gördüm Hacer… İsmailimiz…” dedi.

“Hani ümitlerimiz solmuşken Rabbimin müjdesi olan İsmail… Hani nice yalnızlığında sana yoldaş olan İsmail… Hani çölün ortasında seninle beraber Rabbime emanet ettiğim İsmail… Sana zemzemi veren Rabbim, emanetini istiyor…” dedi.
Dil sustu, gözlerde bekleyen yaş konuştu.
Hacer suskun, gözleri dolu İbrahim’e (as) baktı.
“Bunu senden Rabbim mi istiyor?” dedi… “O zaman olmazlar olur. Can da cananlar da kurban olur. Bir değil bin İsmail O’na feda olur. Git ve Rabbimin emrini yerine getir. Bize bugün sabır gerek. Ateşi yüreğime veren kurban olduğum, elbet bilir en güzelini… Elbet verir serinliğini…”
Kâbe’nin yanı başında duran İsmail, annesi gibi, babası gibi teslim olmuş bir halde tuttu babasının elinden… Hacer’in eteklerinde büyümüş İsmail, imanı azık, şükrü su olarak almış annesinden. Emri duyunca babasından, “Bunu Rabbim mi istiyor? O zaman sana emredileni yerine getir. Muhakkak ki beni teslim olanlardan bulacaksın” deyiverdi. (Saffât, 102)
Şimdi sor kendine: Sen Hacer olsan veya İbrahim (as) olsan ne yapardın, Rabin’in emri karşısında? Söylemek dile kolay ya.
Bir düşün bakalım sabah namazına uyandırmaya kıyamadığın İsmail’inden kurban olur mu? Ya gençlik? ‘Bu bir defa’ deyip tesettürsüz, namazsız ve dahi birçok malayani işini görmezden geldiğin İsmaillerden kurban olur mu?
Peki, kurban olan bir İsmail midir? Ya İbrahim (as)? Ya Hacer anamız? Kupkuru çölde İsmail’i yetiştirdi bu teslimiyet. Çivisi çıkmış dünyada gül yetiştirmek de bize düştü. Önce kendini kurban et Allah’a. Sonra İsmaillerini. İşte o zaman göreceksin Rabbinin senin için kurban ettiklerini…

Selam ve dua ile…

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?