Hakikat Gerçeklik demektir. Gerçeklik, göreceli gerçeklik ve Mutlak gerçeklik olarak ikiye ayrılır. Herkesin bir hakikati vardır. Bir olayı, bir nesneyi ya da olguyu analiz ederken herkes bulunduğu pencereden bakarak değerlendirmesini yapar. O değerlendirme, sahibinin hakikatidir. Bu hakikat görecelidir. Bana göre, sana göre, ona göre hakikat, göreceli(izafi) hakikattir. Örneğin Ankara’nın konumunu değerlendirirken, kuzey, güney, doğu ve batı olmak üzere dört yönden noktalar tayin edelim. Her bir noktaya bir kişiyi konumlandıralım. Ankara nerede duruyor? Sorusunu soralım. Kuzeyde duran kişiye göre Ankara, güneyde duruyor. Güneydekine göre kuzeyde, doğudakine göre batıda ve batıdakine göre doğuda duruyor. Peki hangisi doğru söylüyor? Dördü de doğru söylüyor. Çünkü, dördü de bulundukları yerden bakınca dedikleri doğru çıkıyor. Birde şöyle bakalım: Ankara ve bu dört kişi sabit duruyor. Ancak uzaydan bakıldığında, hareket halinde olduklarını görürsünüz. Dolayısıyla herkes bulunduğu yerden olayları, olguları, nesneyi, eşyayı ve evreni değerlendirirken, farklı sonuçların çıkması doğaldır.
Günlük tartışmalarda bu göreceli hakikat dikkate alınarak davranılırsa, birçok gerginliğin önüne geçilmiş olur.
Hakikatin üç basamağı vardır.
a) İlmelYakin,
b) AynelYakin,
c) HakkalYakin.
İlmelyakin, Bilimsel Gerçekliktir. Örneğin, coğrafya dersinde öğretmenin harita üzerinde Van Gölünü anlattığını varsayalım. Van Gölünün varlığını ve bulunduğu yeri bilimsel olarak anlatması bir Bilimsel Gerçekliktir. Bu Bilimsel Gerçekliğe İlmelYakin denir.
AynelYakin bir adım daha ilerde olup, Görsel gerçekliktir. İlmelYakin olarak anlatılan Van Gölünü bizzat görerek, varlığının ve yerinin kanıtlanması, Görsel Gerçeklik demek olan AynelYakindir.
HakkalYakin ise AynelYakinden de bir adım daha ilerde olup Mutlak Gerçeklik demektir. Aynı örnek üzerinden gidersek, görsel olarak kanıtlanan Van Gölünün içine girerek, yüzerek ya da dokunarak varlığının kanıtlanması demektir.
Hakikatın bu üç basamağı, olayları, olguları, eşyayı ve evreni bilimsel olarak anlamamıza yardımcı olan çok önemli aşamalardır.
Hakikat bir bütündür, parçalanamaz. Parçalanan hakikat, hakikat değildir. Hakikatın bileşenleri tek başına hakikatı temsil edemez.
Buna bir örnek verelim. Bir küp düşünelim. Küp, 6 yüzeyi, 8 köşesi ve 12 ayrıtı olan bir cisimdir. Hakikatimiz küp olsun. Küpü 6 yüzey olarak ayrıştırdığımız da, artık küp olmaktan çıkar. Küp hacmi temsil ederken, yüzeyler birer düzlem olarak alanı temsil ederler. Yüzeyler, küp hakikatinin birer bileşeni olarak artık tanımlanırlar. Yüzeyler, küp hakikatini temsil edemezler.
İnsanları kategorik olarak analiz ettiğimiz zaman, üç grupta değerlendirmemiz mümkündür. Bu üç kategorik yapı eskilerin tabiriyle; Akval, afal ve ahval olmak üzeredir.
Akval üzere olan kişiler, ilim sahibidirler. Alimdirler. Olayları, olguları, eşyayı ve evreni İlmelYakin , yani Bilimsel Gerçeklik perspektifiyle değerlendirirler.
Afal üzere olan kişiler, irfan sahibidirler. Ariftirler. Olayları, olguları, eşyayı ve evreni AynelYakin, yani Görsel Gerçeklik perspektifiyle değerlendirirler.
Ahval üzere olan kişiler, Hikmet sahibidirler. Hakimdirler. Olayları, olguları, eşyayı ve evreni hakkelYakin, yani Mutlak Gerçeklik perspektifiyle değerlendirirler.
Hakikat, bütünsel olarak ve bağlamından koparılmadan çok boyutlu bir yaklaşımla anlatılırsa, insanların bunu kabul etmemesi düşünülemez.
Bütün insanlığın aradığı hakikat, bu yapıdaki hakikattir.
İKİ DÜNYALI OLMAK
Varlık dünyasındaki soyut ve somut tüm ögeler, iki kutupludur: Artı(+) ve Eksi(-), Pozitif – Negatif, Erkek – Dişi, Madde – Mana, Ruh -Beden, Fizik- Metafizik, Dünya – Ahiret şeklinde özetlenebilir.
Öte dünya demek olan ahiret hayatı, EBEDİ dir. Yani, sonsuz dur. Sonsuz kavramı, ciddi bir kavramdır. Dile kolaydır. Sonsuzluk kavramını dünyevi ölçülerle izah etmek gerekirse, şunu demek lazım: İlk insandan günümüze ve günümüzden de kıyamet gününe kadar gelmiş geçmiş ve gelecek tüm insanların hayatını toplarsak, sonuçta şu kadar tırılyon yıl ya da şu kadar kattırılyon yıl denecektir. Bu toplamın matematikteki karşılığı sonlu bir rakamdır. Bu rakam M harfi ile ifade edilir.
Dolayısıyla sonlu rakam, sonsuz rakamdan küçüktür. Bunun matematikle izahı Şudur: M<Sonsuzdır.
Bu müthiş bir şeydir. Bunun anlamı şudur: Her birimizin öte dünya(Ebedi) hayatı tek başına, bu dünyaya gelmiş geçmiş ve gelecek tüm insanların toplam hayatından daha büyük bir hayata karşılık geliyor. Ebedi hayatı bu şekilde anlayan ve inanan bir insanın, bu hayatı tehlikeye atacak olumsuz davranışlarda bulunması, haksızlık yapması düşünülebilir mi? Akıllı ise, mümkün değil. Akıllı değilse, zaten mazurdür (özürlüdür).
Ebedi hayata inanmak, fıtratın(Yaratılış) gereğidir. Her insanın özünde, ruhunda ebedi yaşama arzusu ve güdüsü vardır. Bunun karşılığı ebedi hayattır. ”Tahkiki” bir imanla, yani İlmelYakin, AynelYakin ve HakkalYakin derecesinde Soran-soruşturan-sorgulayan ve analiz eden bir perspektifle ebedi hayata inanan bir insanın bu dünya hayatı bir başka olur. Çünkü, dünya hayatı o zaman bir anlam kazanır. Bu dünyada tüm yaptıklarından, yapabilip de yapmadıklarından sorgulanacağını bilen bir bireyin yanlışlık yapması, sorumsuzca hareket etmesi beklenebilir mi? Dolayısıyla EBEDİ hayat inancı, insanların yaşadıkları hayatı daha sorumlu daha dengeli ve anlamlı bir şekilde yaşamalarını sağlar.
Ebedi hayat inancı, erdemli insanı inşa eder. Erdemli insanın ufkunu ve yüreğini açar. Erdemli insanın inşası, akıl ve düşüncenin inşasından geçer.
İnsan varlık dünyasında, hem inşa olma hem de inşa etme kapasitesine sahiptir.
Hayatı inşa etmede özne durumunda olan insan, iki kutuplu bir fonksiyona sahip olarak, hem yetkisi hem de sorumluluğu olan yegane varlıktır.
İnsanın yaratılışının ne kadar kompleks ve harika olduğunu göremeyen ve dirilişin nasıl olacağı konusunda kafa yoranlar vardır. Bilimsel olarak şunu iyi biliyoruz ki, bir icadın orijinalı zordur ve çok değerlidir. Daha sonrakiler kolaydır ve değer bakımından düşüktürler.
Hayat Kitabımız Kur’an-ı Kerim mealen şöyle der:” Bütün insanları yaratmak ve diriltmek, tek bir insanı yaratmak gibidir”.
Küçük evren demek olan insanı yaratan yaratıcı, bütün insanlığı tekrardan yaratması(diriltmesi) çok kolaydır.
“Ölüm, yaşamanın öbür yüzü. İnsanın ana rahminde ölmesi dünyaya doğmasıdır. Dünyada ölmesi ebedi aleme doğmasıdır”.
Muhammet İkbal diyor ki:
“Uyku küçük ölüm, ölüm derin uykudur. Madem ki her uykunun bir uyanışı vardır, o halde derin uyku demek olan ölümün de bir uyanışı vardır.” Bu da diriliştir.
Aslında bu uyku olayı üzerine iyi düşünmemiz gerekir. Düşünün. Acıktığımız zaman yemek yeriz. Susadığımızda su içeriz. Yemek de, su da somut şeylerdir. Uykumuz geldiği zaman uyuruz. Uyku denen şey nedir? İhtiyaç duyulduğunda Satın alınabilecek bir şey değildir. Uyuduğumuz zaman bütün dünyayla irtibatımız kesilir. Uyku esnasında birisi bize kastetmek isterse farkında bile olamayız.
Bir yönüyle Yaratıcı bize şu mesajı veriyor:” Bak kulum. Her 24 saatte bir seni öldürüyorum ve diriltiyorum. Benim yanımda bu kadar basittir. Bütün bir insanlığı öte dünyada tekrar diriltmek(yaratmak) bu kadar kolaydır. Bu konuda en ufak bir şüphen olmasın. Sen sen ol, Ebedi hayatını tehlikeye atma. Sorumluluk bilinciyle hareket et. Yeryüzüne gelmiş-geçmiş ve gelecek tüm insanların toplam hayatından daha büyük bir hayata karşılık gelen EBEDİ hayatını kazanmaya bak. Bunun için yapacağın tek şey ERDEMLİ bir hayat yaşamaktır. Bu erdemli hayat, dünya hayatınızı da yaratılışa uygun tarzda anlamlandırır”.
İki dünyalı olanın ufku geniş olur. iki dünyalılık, bir ayrıcalıktır. İki dünyalı olanın bu dünyası, fıtrata(yaratılışa)uygun tarzda inşa edildiğinden, dünya hayatı da mükemmel olur.
Üstadın ifadesiyle,” Meşru dairedeki keyif, keyfinize kafidir”.
Geniş ufuklu ve geniş yürekli insanın bakış açısı da geniş olur. Ancak bu geniş bakış açısıyla, iki dünya tasavvuru mümkün olabilir.