Dün gece bir rüyaya uyandım…
Babalarının cansız bedenleri başında çırpınan yavruların başlarına silah dayayan siyah adamlar örtmüştü, ayaklarımın erişemediği, yüreğimin an be an ikamet ettiği şehrimi.
İri gözleri sürmeli çocukların gözlerinden kan damlıyordu. Lazkiye limanı; Dünyanın en güzel çocuklarının kanlarıyla boyanmış, kıpkırmızıydı. Türkçe ve Arapça konuşulan Halep çarşılarının hepsi moloz yığını olmuş; Annelerin, anne olmamışların saçlarında birikiyordu. Şehrimin sapsarı büyüsü, siyah adamların namlusunda can çekişiyordu.
Son nefeslerini dahi ana kucağında veremeyen kardeşlerim; en sevdikleri oyuncaklarıyla, iyi insanların iyi atlara binip gidişleri gibi meleklerin omzunda, şehrin yığıntısından uzaklaşıyordu.
Palmira’nın çöle bakan tarafı artık kardeşlerimin parçalanmış ellerine bakıyordu. Mesuliyetleri iliklerine kadar çökmüş uzuvlarımın kangren oluşunu ve Halebimde; Parçalanmış tüm kalplerin avuçlarıma toplandığını, omuzlarıma yüklendiğini görüyordum. Ben artık Halep’in kırık kalbiydim.
Dün gece bir rüyaya uyudum:
Osmanlı Cihan Devletinin, Büyük Selçuklu devletinin ve Türkiye’nin hiç kopmamış uzvu; Bursa’nın, Konya’nın ve İstanbul’un alaşımını taşıyan, Türk’ün, Kürt’ün, Çerkez’in ve Arap’ın şehri olan Halep’in… İslam kültür başkentinin, Ümmetin şehrinin babalarının ellerindeki sıcak ekmekleri gördüm.
Gece çökünce; Yaşadıkları şehrin heybetini sıcak bir örtü gibi üzerilerini örten Müslümanları gördüm.
Dünyanın en güzel çocuklarını; Halep dağı tepelerinde, hayallerini uçurtmalarına bağlayıp yükseltirlerken gördüm.
Ben UYANDIM ve UYUDUM.
Moloz yığınları arasında işkenceyle öldürülen insanlarımın, siyah adamlardan evvel bizler gibi işleriyle, sanatlarıyla ve ilimleriyle hemhal olduktan sonra evlerine gelip çocuklarının ödevlerine yardım ettiklerini gördüm.
Ben uyandım, uyudum.
Bombaların gürültüsünden sesleri kısılana kadar ağlayan yavruların annelerinin, evlatlarını uyandırmamak için parmak uçlarında yürüdüklerini gördüm.
Ben uyudum, uyandım.
Kendi vatanlarında mülteci damgası vurduğunuz İNSANLARIMIN çığlıklarını duydum.
Ben uyudum.
Keşke uyanmasaydım dediğim bir sabaha uyandım. Ellerimde Haleb’in kırık kalbini buldum.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?