Bazı kardeşlerimizin fedakarlığı insanı hayrete düşürecek derecededir. Bir öğretmen kardeşimiz bulunduğu ilçede cumartesi ve pazar günlerine toplam altı sohbet halkası sığdırmıştı ve başarılı olduğuna bizzat ben şahidim. Bunu bana kendisi anlatmıştı. Cumartesi sabahına bir grup, öğle vaktine bir grup, akşama da bir grup almıştı. Ertesi gün de aynı şekilde sabah-öğle-akşam vakitlerine birer grup almıştı.
Kardeşleriyle buluşurken Kur’an’dan ayetler okuyor, Resûlullah (s.a.s)’in hadislerinden ve siretinden dersler yapıyordu. Etrafında kümeleniş bulunan dost, akraba ve tanıdıklarının manen gelişmesinde, şuurlu birer Müslüman olmalarında aktif rol oynuyordu. Her şeyden önce bu işi boynunda bir farz olarak gören ve emr-i bi’l-maruf ve nehy-i ani’l-münker/iyiliği emretme, kötülükten sakındırma vazifesini omuzlamış olan kardeşimiz, zamanını hayatının en önemli işine vakfetmiş bulunuyordu. Bu vazife, Resûlullah (s.a.s)’in tıpkı Daru’l-Erkam’da, Kuba Mescidi’nde ve ardından da Mescid-i Nebevi’de yaptığının aynısıdır. Yol İslam, yapılması gereken iş Allah’ın dinine hizmet, hedef İslam’ın yeryüzüne hakim olması, bütün bunların fevkinde gaye Allah’tır. Durum böyle olunca fedakâr kardeşim, hafta sonlarını İslam ümmetinin fertlerinin yetiştirilmesi gibi önemli bir işe neden tahsis etmesin ki?
Hasan el-Benna hatıratında bu tür çalışkan şahsiyetlerden bahseder. Hafta sonlarını, bulunduğu şehrin dışında İslam’a hizmete ayıran fedakar kimselerin, hafta başında resmi vazifelerine döndüklerini överek aktarır. Ümmet bu durumdayken bundan farklı davranmak Tevbe 24’teki tehdidi gerektirmez mi? Gelin bu ayeti beraber okuyalım:
“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler, size Allah’tan, Resûlün’den ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah, emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah, fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez.”
Davetçi
Davet Mektebi